Homeros’un İlyada destanında dile getirmiş olduğu gibi Olimpos’un tanrıları, sırası geldiğinde insanlar gibi dolandırıcılık yapar, birbirlerine kazık atar, gözlerine kestirdikleri güzel ve yakışıklı fanilerle beraber olur, kılıktan kılığa girer, sevdiklerini ödüllendirir, beğenmediklerini cezalandırır; kısacası olmadık skandallara karışır, ortalığın altını üstüne getirirler…
Olimpos tanrılarının en güçlüsü, en heybetlisi; şüphesiz tanrılar tanrısı Zeus’tur. Saçları sakallarına karışmış görkemli hâliyle tahtında oturur, emirlerini verir, kızıp içerlediğinde de yıldırımlarını çaktırıp ölümlüleri, ölümsüzleri hizaya getirir.
Mitolojide de anlatıldığı gibi tanrıların babası Zeus günlerden bir gün Argos Kralı İnakhos’un mavi gözlü, güzeller güzeli kızı Prenses İo’ya göz koyar. İo aslında Tanrıça Hera tapınağının rahibelerinden biridir. Kendini yakışıklı genç bir erkeğe dönüşen Zeus’un kollarında bulur ve birlikte olurlar. Ancak kıskanç ve kindar eşi Hera’nın hışmından çekinen Zeus, ilişkileri ortaya çıkmasın diye, İo‘yu boynuzları pırıl pırıl altın gibi parlayan güzel, şirin, bembeyaz bir ineğe dönüştürür. Ne var ki Hera ineğin varlığını fark eder ve ondan şüphelenir. Öte yandan hayvanı çok da beğenir, Zeus’tan onu kendisine vermesini ister. Zor durumda kalan Zeus’un yapabileceği pek fazla bir şey yoktur.

Daha fazla şüphe uyandırmamak için inek şekline dönüşmüş zavallı İo’yu kıskanç eşi Hera’ya verir. Hera da ineği sürülerinden sorumlu dev çoban Argos Panoptes’e teslim eder. Böylece, ineğe dönüşmüş olan İo, Hera’nın sürüsündeki öteki hayvanların arasında bulur kendini… Dev Argos Panoptes, uyku nedir bilmeyen, hiçbir zaman uyumayan bir yaratıktır zira vücudu üzerinde yer alan 100 adet g.zünden 50 tanesi nöbetleşe olarak gündüzleri açık, geceleri de kapalı durur. Talihsiz Prenses, hayal edemeyeceği bir ortamın içinde bulmuştur kendisini. Başlar için için ağlayıp sızlanmaya… Zeus, prensesin bu hâline acır ve bir hâl çaresi bulabilmesi için tanrıların en kurnazı olan oğlu Hermes’i çağırır yanına. Hermes’ten bir çare bulmasını, bir şeyler yapmasını ister. Kurnaz Hermes, düşünür taşınır,
Olimpos Dağı yakınlarındaki bir mağaranın içinde uyuyan uykunun tanrısı Hypnos’a gider, karanlık mağaranın derinliklerinde horul horul uyurken bulur onu. Olanı biteni fısıldar kulağına; bir şeyler yapabilmesi için de yardım ister. Ne de olsa, emir büyük yerden, Zeus’tan gelmektedir. Yarı uykulu Hypnos, Hermes’e bir dolu kuru haşhaş yaprağı verir. Dev çoban Argos Panoptes sürüleri otlatırken vadinin bir ucunda bunları yakacak, ister istemez haşhaş otlarının dumanını içine çektikten sonra gözlerini kapatıp uykuya dalacak, bu durumdan istifade eden Hermes de kılıcını çekip dev çobanın kafasını keserek İo’yu sürüden alıp kaçıracaktır. Planlarını ve Hypnos’un dediklerini aynen yerine getirir.

Haşhaş dumanını içine çeken dev Argos Panoptes, vadinin bir ucunda gözlerini kapatmış, derin bir uykuya dalmıştır. Gizli saklı gelen Hermes bir kılıç darbesiyle, Tanrıça Hera’nın çobanını öldürür ve İo’yu sürüden kurtarıp kaçmasını sağlar… İo, inek hâliyle dört nala koşmaya başlar. Ancak, son anda durumu fark eden kıskanç Hera, İo’nun peşinden dev bir at sineği gönderir. İkide bir de İo’nun böğrüne yapışan at sineği prensese büyük acılar vermeye başlar; korku ve acıyla dört nala güneyden kuzeye tüm Yunanistan topraklarını kat eden prenses, İyon Denizi gibi geçtiği kimi yerlere adını bırakır. Sinek durmaksızın kovalar durur, ısırır; o da durmadan kaçar, ardından Ege’yi geçerek Anadolu topraklarına kadar gelir, burada da İzmir-Aydın arasında kalan İyonya bölgesinde bırakır adını… Karnında taşıdığı, Zeus’tan doğacak bebeğinin doğum zamanı da yaklaşmıştır. Kendisini İstanbul’a atar ve böğründen ısıran sineğin verdiği acıyla, boynuzlarını topraklara vurup büyük bir çatlak oluşturur. İşte bu çatlaktan bir doğa harikası olan Haliç ortaya çıkar ve adı Altın Boynuz anlamına gelen Khruson Keras olur. Kağıthane Deresi kaynağının çıktığı yerdeki bir mağaraya sığınır İo. Sinek dışarıda kalmıştır. Burada, güzel kızı Keroessa’yı doğurur. Doğum sonrası İo, bebeğini mağarada bırakıp uzaklara kaçmak için yola koyulur… Ne var ki dev at sineği yeni baştan musallat olmuştur güzel prensese; ısırıklar atarak canını yakmaya devam eder. Can havliyle yeni baştan dört nala koşmaya başlayan İo, deniz kıyısına geldiğinde, büyük bir hamleyle Boğaziçi’nin üzerinden atlayarak Asya yakasına geçer. Arkasında da “İnek Geçidi” anlamına gelen Bosphorus adını bırakır… Durmadan koşar; günler, aylar geçer, Fenike topraklarına kadar gelir, bu da yetmez; sonunda kendini Nil Vadisi’nde, Mısır ülkesinde bulur. Peşindeki at sineği bu diyarlara kadar uçup gelememiştir. Çok geçmeden tanrılar tanrısı Zeus İo‘nun peşinden gelir ve güzel prensesi tekrardan insan hâline kavuşturur. İo’nun Zeus’tan bir çocuğu daha olur. Erkek doğan bu çocuğun adını Epafos koyarlar.
Güzel prenses daha sonra Mısır Kralı Telegonus ile evlenir. Bir fani olarak öldükten sonra da Zeus onu alır, göklere çıkarır ve İo Takım Yıldızı’na dönüştürür… İo’nun öyküsü, İstanbul’un en güzel efsanelerinden biri olarak kalmış, günümüze kadar gelmiştir. Adı hâlâ, yabancı dillerde “Bosphorus” olarak İstanbul Boğazı’nda yaşamaya devam eder.
Tanrıça Hera ise çok sevdiği dev çoban Argos Panoptes’i yitirdikten sonra çok üzülür. Sırtında taşıdığı gözleri alıp havaya savurur ve bir tılsımla bunları hayvanlar aleminin en güzel kuşlarından biri olan Tavus Kuşu’nun tüylerine dönüştürür… Söz gelişi, gökten iki elma düşer; biri ineğe, öteki de tavus kuşuna verilir….

HYPNOS
Eski Yunan inanışında, gece tanrısı Nyx ile karanlığın tanrısı Erebos’un oğulları olarak bilinen Hypnos uyku ile özdeşleştirilmiş olan tanrıydı. Gecenin sessiz karanlığında, büyük bir mağaranın derinliklerindeki sarayında yaşar, horul horul uyur dururdu. Uyukladığı döşeğin etrafında haşhaş .i.ekleri asılı durur, sa.tıkları kokular Hypnos’un uykularını daha da derinleştirip ağırlaştırırdı. Yatağının etrafında rengarenk rüya perileri uçuşurdu.

TANRILAR TANRISI ZEUS VE HERA
Eski Yunanların inancında, Tanrılar tanrısı Zeus, göklere, topraklara ve de tüm canlılara hükmeden tanrıydı. Öteki tanrılarla birlikte kimi zaman Olimpos Dağı zirvesindeki sarayında, kimi zaman da göklerde bulutların arasındaki sarayında otururdu. Güneş, kar, yağmur, şimşek, fırtına, gece, gündüz, bereket ve canlılara bahşettiği daha birçok şey onun eseriydi. Düzene uymayan canlıları cezalandırır, onları yıldırımlarıyla yok ederdi. Her şeyi görür ve duyardı. Eski Yunanların inanışına göre kimi zaman bir dev, kimi zaman da çok güzel bir insan şeklinde gösterilmiş ama elindeki sonsuz gücüyle bazen bir hayvan, bazen de bir yağmur damlası olmuş, hatta bir kralın kılığına bile girmiştir. İnsanlara, hayvanlara, bitkilere can veren bu tanrı, oldukça da çapkın ve doyumsuzdur.
Tanrılar tanrısı Zeus, dev titan Kronos ile Rhea’nın oğludur. Maalesef, et yiyen bir obur olan baba Kronos, doğan her çocuğunu yutup yemiş; zavallı eşi Rhea da doğurduğu her bir çocuğun babaları tarafından yutulması karşısında üzüntüsünden kahrolmuştur. Mitolojinin de yazmış olduğu gibi Rhea son bebeği Zeus’u doğurduğunda kanatlarını, kollarını açıp onu saklamış; eşine kundak içine sarıp sarmaladığı bir taş vermiş, Kronos da bebek niyetine bu taşı alıp yutmuştur.
Anne Rhea, bebek Zeus’u yamyam eşinden saklayıp korumak için Girit Adası’nda Nysa Dağı eteklerindeki bir mağarada yaşayan su perileri Nymphalar’a teslim eder. Bebek Zeus’a, Amalthe adında bir keçi süt anneliği yapar.
Aradan geçen zaman içinde keçi Amalthe, çocuk Zeus’a çok iyi bir arkadaş olur. Ancak yine günlerden bir gün koşuşturup oynarlarken güçlü Zeus Amalthe’nin boynuzlarından birini kırar ki bu boynuz sonradan Cornucopia adı verilen Bereket Boynuzu’na dönüşür.
Gün gelir Zeus büyür ve babası Kronos’u öldürerek karnındaki kardeşlerini çıkarıp kurtarır. Bundan sonra da kardeşleriyle birlikte dev Titanlar’a, tek gözlü Kyklopslar’a karşı savaşıp onları yeraltının karanlıklarına sürerek Olimpos Dağı üzerindeki tanrılar krallığını kurar. Zeus bu krallığın başına geçer, ardından da kız kardeşlerinin en güçlü ve en güzeli olan Hera ile evlenir.
Hera, tüm Olimpos tanrıçaları arasında en kudretli olan tanrıçadır. Adil, otoriter, ciddi bir tanrıça olduğu gibi; Zeus’a her zaman bağlılık gösteren, sadık ve kıskanç bir eştir. Çapkın Zeus’un birlikte olduğu fanileri ele geçirdiğinde ise işkenceler yapar, onları yakıp mahveder, acımasız bir şekilde intikamını alır…
HERMES
Hermes; tanrılar tanrısı Zeus’un, yağmur perisi Maia’dan doğan oğluydu. Zeus’un çocukları arasında en akıllı ve en kurnaz olanı oydu. Babası sıkıştığında, oğlu Hermes’e danışmaktan geri kalmazdı. Başındaki miğferinin iki yanında ve de sandaletlerinin arkasında taşıdığı küçük kanatçıklarla uçarak yol alan bu tanrı, Olimpos tanrılarının da habercisiydi. Eski Yunanların inancında Hermes ulaşımın, ticaretin, tüccarların ve de çobanların koruyucu tanrısıydı. Ticaret gemilerine yol gösterir, estirdiği rüzgârla yelkenlerini şişirir, limanlara ulaştırır; seyahat eden insanları kötülüklerden, belalardan korurdu. Öte yandan hırsızların arkasında yer alan, onları koruyan tek tanrıydı. Tanrılar arasında çocuk yaşında ağabeyi Apollon’un sığır sürülerini .almakla nam yapmıştı.
Heykellerde, kabartmalarda bir elinde para kesesi, .teki elinde de asası ile g.sterilen Hermes’in en önemli görevlerinden biri de ölen fanilere rehberlik yaparak onları öteki âlemde yargılamaya götürmesiydi…

ALTIN BOYNUZ
İstanbul’un güzelliğine güzellik katan Haliç, yüzyıllar ötesinden günümüze bir efsaneyi de beraberinde getirmiştir. Haliç, batı dillerinde “Altın Boynuz” anlamına gelen İngilizce’deki Golden Horn, Fransızca’daki “Corne d’Or” s.zcükleriyle anılmıştır. Mitolojide de anlatılmış olduğu gibi İo inek hâliyle koşarken İstanbul taraflarına geldiğinde boynuzunu toprağa sürtmüş ve de yeri yararak dünya coğrafyasındaki en güzel oluşumlardan biri olarak kabul edilen Hali.’in ortaya çıkmasına neden olmuştur. Gerçekten de biçimsel olarak dev bir boynuzu andıran Haliç’in doğal güzelliği yüzyıllardan beri gravürlerde, tablolarda, şairlerin dizelerinde yansıtılmıştır. Mitolojiye göre Haliç’e adını veren İo’nun güzel kızı Keoressa, M. 600’lü yıllarda İstanbul’u kuran ve bu kente adını veren Megaralı Bizas’ın annesidir.