İstanbul Boğazı’nın en dar yerinde Yıldırım Bayezid’in inşa ettirdiği Anadoluhisarı’nın tam karşısına 1452’de Rumelihisarı’nın inşa edilmesiyle İstanbul’un fetih hazırlıklarının en önemli aşamalarından biri tamamlanmıştı. Boğazkesen adı da verilen ve Fatih Sultan Mehmed’in bizzat planını çizdiği bu muhteşem yapının 1453’te İstanbul’un fethedilmesinden sonra işlevi oldukça azaldı. Ortaçağ’ın şehir kaleleri gibi savunmadan ziyade Boğaz trafiğini kontrol altında tutmaya yönelik bir taarruz kalesi olduğundan dolayı içinde asker bulundurulmaya devam edilse de, Boğaziçi’nin o noktasındaki caydırıcılığıyla uzun Osmanlı asırlarında hiçbir düşman saldırısına maruz kalmadı. Bu nedenle gitgide hapishane, cephanelik, baruthane gibi fonksiyonlar yüklendi.
Rumelihisarı’nın çevresinde oluşan köy ve kıyıdaki yalılarda yaşam sürerken zamanla kalenin içinde de sivil yerleşimler oluştu. Aslında kalenin içinde dizdar haneleri, asker koğuşları, nöbetçi, kapıcı köşkleri kalenin tamamlanmasıyla hizmete girmişti. Evliya Çelebi’nin kale içinin 17. yüzyıldaki durumunu aktarırken “üç yüz asker barındırdığından, bir cami, iki mescit ile kırlangıç yuvası gibi kayalara bitişik tamamı yüz seksen adet bahçesiz neferât hanelerinden” bahsettiği satırları, kale içindeki nüfusa ve evlere dair ilk sayısal verilerdir.1 Kalenin bu şekilde iskâna açık durumunu sivil bir yerleşimden ziyade dizdar başta olmak üzere muhafız ve nöbetçilerin barındığı kışla benzeri haneler olarak düşünmek doğru olur. Sonraki asırlarda yeniçeri neferâtının evlilik yasakları gevşediğinde aileleriyle birlikte bu kışla benzeri binaları bahçeli, kuyulu evlere dönüştürmüş olmalılar.

Rumeli yakasındaki ilk Türk camii olan ve Osmanlı asırlarında Ebulfeth adıyla anılıp Fatih Sultan Mehmed Vakfı tarafından idare edilen Kaleiçi Camii de daha hisarın inşaat faaliyeti sürerken ibadete açılmış olmalıdır. Osmanlı devrinde bir muhitin mahalle olarak adlandırılabilmesi mutlaka bir camiyi barındırmasıyla mümkündü. Böylelikle Rumelihisarı’nda sadece Müslümanların oturduğu Kaleiçi Mahallesi ile çevresindeki Molla Fenari, Elhac Kemaleddin, Torlak Ali, Arpa Emini, Ali Pürtek Bey mahallelerinden ibaret Rumelihisarı köyü oluştu. Başlangıçta Türk nüfus ağırlıklı köyde Evliya Çelebi zamanında hiç Yahudi yoktu ve muaf yedi hane dışında Rum bulunmazdı.2 Bu Rumlar da 1616’daki zimmî tahriri esnasında Sultan I. Ahmed Vakfı reayası sayılarak vakfa ödeyecekleri vergiler dışında muafiyetleri verilen altı Rum hanesinden olmalıdırlar.3 Ermenilerin Rumelihisarı’na yerleşmeleri de 18. yüzyılda gerçekleşti.4 19. yüzyıla gelindiğinde Rumelihisarı köyünde Kaleiçi Mahallesi dışındaki mahallelerde Müslim ve gayrimüslim karışık bir nüfus oluşmuştu. Boğaz kıyısında inşa edilen görkemli yalılarda Osmanlı bürokrat ve büyük ulema aileleri, varlıklı tacirler otururken, köyün genelinde kale görevlileri, balıkçı, kayıkçı, hamamcı, çiftçi, memur, esnaf kesim yaşamını sürdürürdü.
Kocaeli Mutasarrıfı ve Karadeniz Muhafızı Hüseyin Paşa’nın emri üzerine Osmanlı Devleti’nin ilk nüfus sayımlarından biri olarak Galata Kadısı Nidaî Mahmud Efendi tarafından düzenlenen 10 Haziran 1827 tarihli defterde Rumelihisarı Kaleiçi Mahallesi sakinlerinin erkek nüfusunun yetişkin ve çocukları tek tek sayılmış, meslekleri, memleketleri, yaşlarıyla birlikte kaydedilmiştir.5 Bu kayıtlar sayesinde Kaleiçi Mahallesi sakinlerinin erkek nüfusunun toplu halde isimlerini tespit edebiliyoruz. Toplamda 18 hane sayılması Kaleiçi’ndeki evlerin bu kadar olduğunu göstermez.6 Dizdar evleri, asker koğuşları, kapıcı, nöbetçi kulübeleri mutlaka tahrir dışında bırakılmıştır. Defterden farklı olarak bir tablo halinde düzenlediğimiz listede memleket ve meslekleri çeşitli mahalle sakinlerinin okul çağındaki çocuklarının tamamının okula gittiğini görebiliyoruz.

Şehir kalesi olmayıp, tamamı taarruz maksatlı askerî bölge olan bir kalenin içinde, şahıs mülkiyetine geçmiş evlerin bulunması şaşırtıcıdır. Buradaki evlerin mülkiyeti Osmanlı vakıf sistemine göre teşekkül etmiştir. Zemini (arsası) bağlı bulunulan vakfın olup arsa üzerindeki çatıyla örtülü binanın özel mülkiyete konu olabildiği bu sistemde, binanın sahibi arsanın kirasını bağlı bulunulan vakfa ödemeye devam eder ama binasını miras bırakır veya istediğine satabilir. Sadece padişah mülknamesi ile verilen ev ve araziler mutlak mülkiyete sahiptir. Kaleiçi Mahallesi’nde mülkname ile verilmiş evler olabilir ama tespit edemedim. Kaleiçi Mahallesi’nde evlerin satış muameleleri arşiv belgelerine yansımıştır. Cami Sokağı’ndaki 7 numaralı haneyi II. Abdülhamid’in şamdancılarından Ali Ağa 1880 yılında 8000 kuruşa satın alır.7 1892 yılında da evinin yanındaki bir arsayı satın almak ister. Bu konuya dair Yıldız Sarayı’ndan Evkaf Nezareti’ne sorulan soru üzerine verilen cevapta, arsanın 7500 kuruş tahmini bedelle müzayedeye çıkarılmakta olduğu belirtilmektedir. Arsanın mülkiyetinde ilginç olan durum, bir kısmı Fatih Sultan Mehmed Vakfı’nın iken daha büyük parçasının Silahdar Abdurrahman Ağa Vakfı’na ait olmasıdır.8
II. Meşrutiyet devrinde tarihî eserlere hak ettiği değeri verme anlayışı geliştikçe Rumelihisarı içindeki evler göze batmaya başlar. 1910’da İstanbul şehremini ve vali vekili olan Subhi Bey, Anadolu ve Rumelihisarlarının şimdilik tamir edilemese bile hiç olmazsa üzerlerinde bitmiş olan otlar ve ağaçların temizlenmesi için Müze idaresine yazı gönderir.9
Bahriye Nazırı Cemal Paşa Suriye cephesinden İstanbul’a döner dönmez 26 Aralık 1917’de Boğaz hisarlarının Müze Müdürlüğü’nden Bahriye Nezareti’ne devredilmesi ve Rumelihisarı’nda Bahriye Müzesi kurulması için girişimlere başlar. O tarihte Maarif Nezareti bünyesindeki Müze-i Hümayun Müdiriyeti’nde değerli isimlerden oluşan ve başkanlığını Müze Müdürü Halil Edhem’in yaptığı “Muhafaza-i Âsârıatika Komisyonu” devir işlemine onay verince10 hemen ertesi günü 2 Ocak 1918 tarihli Meclis-i Vükela kararıyla devir gerçekleşir.11
Cemal Paşa, Şam’da iken Emeviye Camii’ni restore ettirdiği İsviçreli Mimar Maximilien Zurcher’i İstanbul’a getirtti.12 Rumelihisarı’nın üç büyük kulesindeki eski ahşap kurşun kubbeleri de dahil olmak üzere esaslı bir restorasyon yaptırmak niyetindeydi. Bu maksatla barakalar, asalak yapılar olarak gördüğü ahşap mahalleyi ortadan kaldırmak istiyordu. Albert Gabriel’in eleştirdiği bu görüş13 doğrultusunda harekete geçildiği, Kaleiçi Mahallesi’nde bazı evlerin istimlak edildiği anlaşılıyor.14 Savaşın istenmeyen sonuçlarına maruz kalınınca hükümetin iktidardan düşmesiyle birlikte bu projeler yarım kaldı ve Mimar Zurcher ülkesine dönerken, istimlak edilen mülkler de yeniden satıldı.

Cumhuriyet döneminde Boğaziçi’nin iki yakasında sahil yollarının açılması faaliyetlerine girişildi. Başbakanlık ilk hamlede Bebek-İstinye yolunu açmak için gereken istimlakleri yapmaya hazırlandı. İstanbul’un imarı için getirtilen Fransız mimar ve şehir plancısı Henry Prost’un Rumeli, Anadolu ve Boğaziçi planlarına uygun olarak geliştirilen projelerle ilk adımlar atıldı. 1938 yılında Bebek-İstinye sahil yolunun açılması sırasında Rumelihisarı önündeki tarihi telgrafhane/postane binası, Sultan Aziz devrinden kalma karakol, Durmuş Dede Tekkesi gibi tarihî eserlerle birlikte çok sayıda yalı da istimlak edildi. Bu sırada Kaleiçi Mahallesi’nin istimlaki için de evlerin fiziki durumu, gelirleri ve sahiplerinin yer aldığı bir plan ve liste hazırlandı.15 En fazla 20 bin lira bedelle istimlak edilebileceği düşünülen şahıs ve vakıf emlakinin o günkü hak sahiplerini, doğal olarak Rumelihisarı Kaleiçi Mahallesi’nin son sakinlerini tespit eden bu listeyi 500 yıllık bir mahallenin tarihi açısından çok önemli buluyorum. 2 numaralı tabloda gösterilen Kaleiçi Mahallesi’nin son sakinlerinden günümüzde yaşayanlarının, çocuk veya torunlarının tespit edilerek, anılarından, varsa fotoğraflarından yararlanılarak bir sözlü tarih çalışmasının gerçekleştirilmesi kent tarihi açısından bir eksiğimizi giderecektir.
1938’de İstinye-Bebek sahil yolu gereken istimlakler yapılarak açıldı ama Kaleiçi’nin istimlaki ve evlerin yıkılması ancak İstanbul’un Fethi’nin 500. Yılı etkinlikleri doğrultusundaki restorasyon çalışmaları başlangıcında 1953 yılında gerçekleşebildi.
Birkaç yıl önce Rumelihisarı Camii yeniden restore edildiği gibi, mevcut plan ve fotoğraflar doğrultusunda Kaleiçi Mahallesi’nin ahşap evlerinin ihyasıyla Osmanlı mimarisinin önemli bir parçasının yeniden ortaya çıkarılması düşünülmelidir.
Dipnotlar
1 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, c.I, YKY neşri, İstanbul 2006, s. 225.
2 Aynı eser, c.I, s. 219. 3 TSMA.d. 1321, s. 15.
4 Eremya Çelebi Kömürciyan, İstanbul Tarihi, İstanbul 1988, s. 261. (İnciciyan’dan naklen Kevork Pamukçiyan’ın notlarında.)
5 BOA.NFS.d. No.13, s. 20-22. (Bu defter Sinan Çuluk tarafından yayına hazırlanmıştır.)
6 Ayhan Atis (İbrahim H. Konyalı) 1940 yılında kale içindeki evlerin istimlâk edilmesini istediği bir yazıda o sırada 18 ev mevcut olduğunu belirtmektedir. 1940’ta da kalenin arsa parselasyonu 1827’deki haliyle duruyor olabilir. Yedigün Mecmuası, No. 396. 1938 planında da kırmızı çizgi ile belirtilmiş 18 ev görülmektedir. Yapısı ortadan kalkıp arsa, bahçe haline gelse de numara verilmiş toplam 30 parsel bulunmaktadır.
7 BOA.MB.İ. 65/113.
8 BOA.Y.MTV. 61/88.
9 BOA.MF.MKT. 1161/65.
0 BOA.BEO. 4499/337365.
11 BOA.MV. 211/4.
12 Aziz Ogan, Yeni İstanbul Gazetesi, 16.04.1955 tarihli.
13 Albert Gabriel, İstanbul Türk Kaleleri (trc. Alp Ilgaz), İstanbul, tarihsiz.
14 BOA.ML.EEM. 1369/26. (Cemal Paşa zamanında istimlâk olunan Cami Sokağı’nda 24-26 numaralı haneler yeniden müzayedeye çıkarıldığında ilk sahibi sıfatıyla Müberra Hanım talip olmuştur.)
15 BCA. 30.10.81.534.2. (Bu liste ve harita görüntüsü Süleyman Faruk Göncüoğlu’nun Hisarlar ve Mahalleleri adlı eserinde değerlendirilmeden yayımlanmıştır.)