Kamuoyunun büyük tepkisine yol açan sokak hayvanlarına dair yasal düzenleme 2 Ağustos itibarıyla yürürlüğe girdi. İST baskıya hazırlanırken yurdun çeşitli yerlerinde protestolar sürüyordu ve her ne hikmetse Instagram platformuna Türkiye’den erişim kapalıydı. Hayvan hakları konusunda sesini yükseltmekten ve çabalamaktan geri durmayan (Kahramanmaraş depremlerinden etkilenen hayvanların güvenli bölgelere yerleştirilebilmesi için de harekete geçmişti.) sanatçılardan biri olan Sertab Erener’le öncelikle bu konuyu konuşmak üzere irtibata geçtik. Yurt dışında olduğu hâlde sorularımızı içtenlikli yanıtladı. Onu yakalamışken yeni şarkıları, turne planları ve 30 küsur yıllık kariyerine dair birkaç soruyu da araya sıkıştırdık.
Sokak hayvanlarına dair yasa düzenlemesi pek çoğumuz gibi sizi de afallatmış durumda. Neler dersiniz bu konuda? Neler yapılmalı, neler yapılmıyor?
Bunu bugün bir sorun olarak konuşuyorsak sebebi yıllardır bu ülkede kurumların başında olan ve “yöneticiyim” diyen herkestir. Çünkü hayatta gerçekten istiyorsan yapamayacağın hiçbir şey yoktur. Sadece samimiyetle ve gerçekten istemen ve de çalışman lazım. Hayat bana bunu öğretti. Şimdi de gelinen bu akut durumda bile gerçekten çözüm üreten bir yasa yapılmadı ki bir önceki yasa zaten uygulansaydı şimdi bunları konuşmuyorduk.
Bizim ülkemizin toprağının köpeği çoban köpeğidir, kangaldır, Aksaray malaklısıdır. Bu köpekler köylerdeki ailelerin köpekleridir. Onlar bizim toprağımızın genidir. Tarım ve Orman Bakanlığı, Anadolu’nun derinliklerine kadar gidip köylülerimize, onların hayvanlarına ücretsiz ilaç ve aşı desteği verirken ve hastalıklarla mücadelede yardım ederken bu organizasyonun en önemli halkası olan çoban köpeklerini kısırlaştırsa, kuduz aşılarını yapsa sorunu kökünden çözmüş olacak aslında. O köylerden kısırlaştırmayı bilmeyen, yapamayan bu insanların çoğalan köpekleri yemek bulmaya şehirlere göç ediyor ve şehirlerde çoğalmaya devam ediyor. İşte bu göç yüzündendir ki şehirdeki köpeklerimiz evde bakımı zor olan büyük köpeklerdir. Kimse bunu akıl etmez ama köpeklerin öldürülmesi en kolay çözüm gibi Meclis’e sunulur. Bakanlığın acilen köylere, köylülerin ailesi gibi baktıkları, sevdikleri o köpeklere de veteriner yardımı ve kısırlaştırma hizmeti götürmesi gerekiyor. Daha sonra bu yasanın acilen düzeltilmesi ve uygulanabilir bir hâle getirilmesi gerekiyor çünkü 4 milyonluk sokak köpeği popülasyonunu sokaklara koymamız fizik kurallarına aykırıdır. Teknik olarak da ekonomik olarak da vicdani olarak da imkânsızdır. Çocuklarımızı, ailelerimizi korumak için sadece alfa köpeklerin toplanıp rehabilite alanlarına alınması en doğru çözüm. Çeteleşmeye neden olan bu alfa köpekler aslen. Kısırlaştırılmayan alfa köpekler saldırgan olabiliyor. İnsanlar tarafından tecavüze uğramış, dövülmüş, şiddet uygulanmış bu köpekler korkudan travma geçiren köpeklerdir ve bu nedenle insanlara saldırabiliyor. Çocuklarımıza ilkokullarında din dersiyle beraber hayvan sevgisinin de aşılanması için dersler konulmalı. Kısırlaştırma seferberliği yapılmalı. Ve maalesef Türkiye nüfusunun sadece %5’inin evinde hayvan beslediği gerçeğini de göz önüne alarak sahiplendirme konusunu da çok ciddiye alıp sponsorlar ve devlet kurumlarıyla çalışmalar yapılmalı. Bu saydıklarımın hepsinin yapılabilmesi için de çalışan bir irade ve denetim gerekli.
Ülkenin en sevilen sanatçılarından biri olarak belki insanlarımıza da etki edecek, onlara dokunacak bir şeyler söylemek ister misiniz bizim aracılığımızla…
İnsan bu dünyadaki en vahşi tür. Sevgiyi unuttuk. Vicdanımızın sesini duymaz olduk. Çocuklarımızı gerçekten seviyorsak ve onların geleceğini düşünüyorsak, onlara yaşanacak bir dünya bırakmak istiyorsak tüm canlıların bizim gibi yaşam hakkı olduğu gerçeğini unutmamalı ve beraber yaşamayı yeniden hatırlamalıyız. Güç, statü, para için insan ırkının gözünün döndüğü, kalbini kirlettiği bir çağda yaşıyoruz maalesef. Ama hâlâ umut var, yeni gelen kuşaklar bunu anlayacaktır. Umarım geç kalmamışızdır.
Sizin hayvan dostlarınızla ilişkiniz nasıl? Evinizde bir arada olduğunuz, sahiplendiğiniz hayvanlarınız vardır muhakkak.
Benim sahiplendiğim 3 köpeğim, 9 kedim var. Bodrum’da hep beraber yaşıyoruz. Çocukluğumdan beri köpeklerim, kedilerim oldu. Ben onlarla daha mutlu, huzurlu ve iyi bir insan olmayı öğrendim. Onların dostluğunun insanı pek çok yönden -hem fiziksel hem psikolojik- tedavi ettiği bilimsel olarak da kanıtlanmış bir şey. Avrupa’da atların, köpeklerin, kedilerin demanstan muzdarip yaşlıların terapisinde nasıl iyileştirici bir etkisi olduğu da bilimsel olarak kanıtlandı. Böyle hastaneler bile var.

Gündemden devam edelim ama bu sefer müzikten bahsedelim. Yeni single’ınız “Bi Polar”ı temmuzda yayınladınız. Memnun musunuz aldığı karşılıktan?
Ardından neler gelecek? Bir yıl üstünde çalıştığım bir şarkı “Bi Polar”. Uzun zamandır üstünde çalıştığım albümün aslında ilk şarkısı diyebilirim. En çok dinlenen ikinci şarkım oldu ve bu beni çok mutlu etti. Yakında yeni bir single daha geliyor. Umarım yeni şarkı da “Bi Polar” kadar sevilir. Konserler ve turneler de geliyor. Yaz boyunca devam eden konserlerin ardından ekimde Amerika turnesi var ve gelecek mayısta da Avrupa turnesine çıkacağım.
İlk albümünüzün çıkış tarihi 1992. Müzikal yolculuğunuza dönüp bakmanızı istesek, size göre kariyerinizin dönüm noktalarını sorsak, neler söylersiniz?
1992’den bu yana 32 yıl geçti. Kariyerimin dönüm noktaları için Sezen’le karşılaşmamız, ilk albümlerimin çıktığı şahane 90’lar ve o dönemin ruhu, sonra Eurovision birinciliği derim. Sonra da en sevilen şarkım “Olsun”la genç kuşakları yakalamam sanırım.
Hiç pişmanlığınız var mı? Şimdiki Sertab genç Sertab’a ne tavsiye ederdi?
Hiç pişmanlığım yok hayatta. Seçimlerimin öğretici gücüne inanıyorum. Beni ben yapan, yaşadıklarım ve onlardan aldığım dersler.
Yeni nesil müzisyenleri takip ediyor musunuz, kimleri beğeniyorsunuz?
Tabii, çok sevdiğim dinlediğim, takip ettiğim müzisyenler var. Selin Geçit, Paptircem, Şanışer ilk aklıma gelen isimler.
Sizinle ilgili hiç bilmediğimiz bir özelliğinizi bizimle paylaşmanızı istesek?
Evet kimse bilmez ama meditasyon yapmaya başladığım dönemde Qigong [Chigong, Çin’de binlerce yıl önce geliştirilmiş meditatif bir antrenman türü…] çalıştım, Kung Fu yaptım ve Çince öğrenmeye çalıştım. Ama dünyanın en zor dillerinden biri olduğu için hevesim uzun sürmedi.
Diyelim ki stüdyoya gitmediniz veya konseriniz yok. Nasıl geçer bir gününüz?
Bodrum’daysam çocuklarımla geçiriyorum veya meşe ağacının altında zaman geçiriyorum veya spor yapıyorum veya söz yazıyorum veya hayaller kuruyorum…
İST’in klasik sorusunu size de yöneltmek istiyoruz, İstanbul’la aranız nasıl şu ara?
İstanbul doğumluyum, bu yüzden İstanbul benim şehrim, benim köküm, benim çocukluğum, gençliğim, hayatım... İstanbul’u bir turist gibi gezmeyi çok severim. Zaman zaman Tarihî Yarımada'ya giderim. Bu şehir insanı çeker de yutar da ama o Boğaz’ı var ya, hiçbir şeye değişmem.