Sizi İstanbul’dan arıyorlar

23 Şubat 2024 - 09:55

Telefonun ülkemizdeki serüveni Osmanlı döneminde başkent olan İstanbul’da başlar. Haberleşme alanında dünyadaki gelişmeleri yakından takip ettiğimiz ilk icat telgraf, ikincisi ise telefondur. Telgraf, 1844’te Amerika’da kısa zaman sonra da Avrupa’da kullanılmaya başlanır. Telgrafın Osmanlı Devleti tarafından kullanılması ise on bir yıl sonra Kırım Savaşı (5 Ekim 1853 – 30 Mart 1856) ile birlikte olacaktır. 1855’te İstanbul- Edirne, 1860’ta İstanbul-Ankara telgraf hatları faaliyete geçer. Gülhane Parkı’nın köşesinde, Alay Köşkü’nün yanında Mimar Fossati tarafından inşa edilen İstanbul Telgrafhanesi, 15 Eylül 1855’te törenle açılır.

Haberleşme alanında ikinci büyük devrim ise telefonun icadı olur. 10 Mart 1876, Amerikalı mucit Alexander Graham Bell’in yardımcısı Thomas Watson ile ilk telefon görüşmesini yaptığı tarih olarak kayda geçer. Telefon üzerine çalışan sadece Bell değildir. Bell, 1893’e kadar süren davalar sonucunda telefonun tüm patent haklarına sahip olur. ABD Temsilciler Meclisi, 2002’de Bell’in icadının üzerinden 126 yıl geçtikten sonra telefonun mucidinin Bell değil, bir Amerikalı İtalyan göçmen olan Antonio Meucci olduğunu ilan eder. Edison ve diğer bilim insanlarının katkısıyla geliştirilmeye devam eden telefon, 1879’da Paris’te telefon büroları açılmasıyla birlikte tanınır. Sözlüklere “birbirinden uzakta bulunan kişilerin konuşmasını sağlayan aygıt” olarak geçen telefonun XX. yüzyılda gelişimi büyük bir hızla devam eder. XXI. yüzyıldaki yüksek teknolojiyle telefonun gelişimi baş döndürücü bir hıza ulaşır.

POSTA TELGRAF GENEL MÜDÜRÜ REFİK HALİD (KARAY), 1919

TELEFON İSTANBUL’DA 

Telefon, icadından beş yıl sonra İstanbul’a gelir. İstanbul’da ilk telefon hattının 1881’de Soğukçeşme’deki eski telgrafhane binasıyla Yeni Cami Postanesi arasına çekildiği kabul edilir. Bazı hükûmet binaları ve bankalarda da kullanılan telefon, II. Abdülhamid’in telefona karşı tutumundan dolayı gelişemez. Hatta Galata Liman İdaresi ile Kilyos’taki tahlisiye binaları arasındaki hat dışında çekilen diğer hatlar kaldırılır. 

Meşrutiyet’in ilanına kadar süren yıllarda telefonun gelişim sürecini 1919’da Posta Telgraf Genel Müdürlüğü yapan edebiyatımızın ünlü ismi Refik Halit Karay’dan aktaralım. Karay, Bir Ömür Boyunca isimli anı kitabında telefon hakkında şunları yazar: 

“II. Abdülhamid elektrik gibi telefondan da ürkerdi. Elektrikten ürkmesi sırrına akıl erdiremediği gibi bu şeytanî kuvvetin bir suikast tertibinde kullanılması, Yıldız Sarayı’nın birden bire havaya da uçurulması ihtimalinden ileri geliyordu. Telefondan korkusu da şu sebepten: İhtilâlcilerin bir arada toplanıp dikkati çekmeden aralarında konuşup anlaşmalarını ve bu muhaverelerin kontrolden kaçması mümkün görünüyordu. (…) Derken Meşrutiyet ilân edildi. Hepimiz, ‘Aman elektrik! Aman telefon!’ diye haykırdık. Şurada, burada gaz motörlerinden kuvvet alan hususi elektrik tertibatı yapıldı; hususi kat telefonları da kuruldu. Devlet daireleri, polis ve emsali de telefona merak saldılar. Posta Nezareti’nde bir hükümet telefonu şebekesi vücude getirilmişti. Hani, yanındaki kolunu el kahve değirmelerinin sapı gibi çevirerek santrali aradığınız manyetolu telefonlardı bunlar… İşletmekten kollarımız yoruluyordu.”

1900’LERİN BAŞINDAN BİR KARTPOSTALDA SİRKECİ BÜYÜK POSTANE

DERSAADET TELEFON ANONİM ŞİRKET-İ OSMANİYESİ 

1908’den sonra telefonun üzerindeki “yasak” kalkar ancak Posta ve Telgraf Nezareti, telefon kullanmak isteyenlerin isteklerine karşı çıkmaya devam ederek sadece devlet dairelerinde telefon kullanımına izin verir. 1909’da Fransa’dan ithal edilen 50 hatlık telefon santrali inşası yeni tamamlanmış olan Sirkeci Büyük Postane’ye monte edilir. 45 manyetolu masa telefonu ve 28 aboneyle hizmet vermeye başlayan santral kısa süre sonra yetersiz kalır ve yenilerinin siparişleri verilir. 1891’den beri hizmet veren Posta ve Telgraf Nezareti, 1909 yılında Posta ve Telgraf ve Telefon Nezareti adını alacaktır. 

1911 yılında telefonu sadece devlet binalarında, bürokrat ve memurların değil halkın da kullanacağı bir çalışma başlatılır. İngiliz iş insanı Herbert Lows Webbe tarafından İngiliz, Amerikan ve Fransız ortaklı bir şirket kurulur: “Dersaadet Telefon Anonim Şirket-i Osmaniyesi.” 30 yıllık imtiyazla telefon altyapısının kurulması ve işletilmesi için kurulan şirket daha sonra “İstanbul Telefon Şirketi” adını alacaktır. Amerikan “Western Electric” teknolojisiyle kurulan santraller ve şebekeleri tamamlanır. 28 Şubat 1913’te faaliyete geçen şirket, 6.400 hatlık Beyoğlu, 9.600 hatlık Tahtakale ve 2.000 hatlık Kadıköy santralleriyle İstanbullulara hizmet vermeye başlar. 1918’de İstanbul’da telefon abone sayısı 5.000’in üzerine çıkar. I. Dünya Savaşı sırasında hükûmet tarafından şirkete el konulmuş ancak 1919’da mütareke sonrasında telefon işletme hakkı imtiyazlarıyla birlikte yine şirkete verilmiştir. 1921 yılında sırasıyla Bebek, Bakırköy, Yeşilköy, Kandilli, Erenköy, Büyükada, Büyükdere, Tarabya, Paşabahçe, Kartal ve Heybeliada santralleri açılır.

İstanbulluların telefona ilgisi tahminlerin üzerinde olacaktır. Bazı “iş bilir” tüccarlar tarafından yurt dışından getirilen çok sayıda iş görmez hatta çalışmayan telefon ve küçük çaplı santraller büyük paralara satılır. Telefona ilk “hücum” atlatıldıktan sonra satılan yeni makinelerle yola devam edilir…

1960’LARDA TAHTAKALE TELEFON SANTRALİ ÇALIŞANLARI

CUMHURİYET’LE BİRLİKTE… 

Cumhuriyet’in ilanıyla telefon, modernleşmenin önemli araçlarından biri olur. Başkent Ankara’ya 1926’da 2.000 hatlık telefon santrali kurulur ve ertesi yıl otomatik santrale dönüştürülür. Bunu 1928’de İzmir’de açılan santral izler. Şehir içi telefon görüşmeleri yaşanan aksaklıklarla birlikte devam eder. Sırada şehirler arası görüşmeler vardır. 24 Mayıs 1929’da gazeteler müjdeli haberi verir: “Tahminen 12 milyon lira sarfı ile şehirler arasında telefon tesisatı yapılacaktır. Erikson şirketi ile yapılan mukavele Dahiliye Encümenindedir. Şehirler arasında telefon tesisatı yapılmak üzere Hükümetin Erikson şirketile yaptığı mukavele…” 

Şehirler arası görüşmelerin yapılabilmesi için gerekli çalışmalar telefon şirketinin daha sonraki yıllarda dâhil olmak üzere o güne kadar yaptığı en hızlı çalışma olacaktır. 1 Temmuz 1929’da İstanbul, Ankara ile ilk kez telefonla konuşur. O günkü Vakit gazetesi yıllardır beklenen bu olayı “Bugün evinizden Ankara ile konuşabilirsiniz!” manşetiyle verir ve uzun uzun görüşmeden önce santral memuresine kayıt yaptırılması, sıraya girilmesi ve konuşma ücreti hakkındaki bilgiler aktarılır. 

İstanbul santralleri 1931’de otomatikleştirilir. 1935’te İstanbul’da telefon abonesi 13 bini geçer. İstanbul Telefon Türk Anonim Şirketi, 9 Nisan 1936 tarihinde Hükûmet adına Ali Çetinkaya'yla şirket adına Jean Boyau arasında yapılan bir anlaşmayla devlet tarafından satın alınır. 1938 yılından sonra ise telefon faaliyetleri ülke çapında PTT tarafından yürütülmeye başlar. 1939'da Şişli’de “Ericsonn Şirketi” tarafından 2.000 hatlık bir santral kurdurularak Beyoğlu abonelerinin bir kısmı bu santrale aktarılır. Şirketin 1932'de 11.500 olan santral kapasitesi 1947'de 16.500'e çıkarılır. 1950’lerden başlayarak telefon şebekesi yeni santral ve hatlarla güçlendirilir. 1970’li yıllar şehirlerarası ve milletlerarası konuşmaların otomatik olarak yapıldığı yıllar olur.

İSTANBUL TELEFON İDARESİ’NİN 1933 YILINDA VERDİĞİ İLAN

KIYMETLİ BİR ALETTİ TELEFON! 

1900’lerin başından başlayarak yaygınlaşan telefon, günlük hayatımızın da vazgeçilmezleri arasına girer. İlk yıllarda telefon abonesi olmak bir lüks sayılırdı. Gerçi bu durum 1980’li yıllara kadar da değişmedi. 

Kıymetli bir aletti telefon, o nedenle evlerin başköşesine yerleştirilirdi. Kıymetliydi çünkü telefon abonesi olmak öyle kolay bir iş değildi. Abone olmak için önce kayıt yaptırırdınız, sonra beklemeye başlardınız. Yeni hat gelinceye dek beklerdiniz. Üç, beş hatta on yıl süren bu bekleyişin sonunda telefon abonesi olmaya hak kazanırdınız. Telefon abonesi olmak önemli olmasa miras yoluyla mirasçılarımıza devrolmazdı. İstanbul’da herkesin evinde, iş yerinde telefonu yoktu. Telefonu olan “mutlu azınlık” dışında kalanlar komşusunun, bakkalının, kahvehanesinin telefon numarasını verir, arayanlarla oralardan konuşurlardı. 

Telefonları kullanırken binbir sıkıntıyla karşılaşılırdı. Şehir içi konuşma bir dertti. Telefonu açar açmaz hat gelmezdi, beklerdiniz. Çevirdiğiniz numara düşmez, yine beklerdiniz. Bazen de yanlış numara düşerdi, özür diler ve yeniden beklemeye başlardınız. Asıl dert şehirler arası konuşmalardı. Başka şehirden biriyle konuşmak için önce “O3 şehirler arası” servisi aranırdı. Numarası santrale yazdırılır, “acele”, “tercihli” ve “yıldırım” seçeneklerinden birini seçer ve beklemeye başlardınız. Şansınız varsa üç, beş saat yoksa on, on beş saat sürerdi bu bekleyiş ve bazen sabaha karşı bağlanırdı telefon. 1975’te yitirdiğimiz yazar, gazeteci Ümit Deniz’in 22 Eylül 1952’de Milliyet gazetesinde yayımlanan telefonla ilgili yazısından birkaç satırı birlikte okuyalım: 

“- Şehirlerarası!.. - Matmazel! Burası 17935 No.lu abone, lütfen Ankara 24795 numarayı verir misiniz? 

Niye matmazel bir kere? 

Telefon İdaresi santral kısmında çalışan 193 kızcağızın da hepsi halisüddem Türk ırkındandır. Ama ağzımız alışmış işte! Şirket zamanından beri onlara hep ‘Matmazel’ deriz. 

- Verelim efendim. Yalnız çok bekleyeceksiniz. Sırada fazla abone var. - Hay Allah müstahakkını vermesin! Acele verin öyle ise. - Acelede de on üç kişi var! - Hay Allah!.. Vazgeçtim. Anüle ediniz.” 

Kısacası telefon büyük bir kolaylıktı, uzağı yakın ediyor ama derdi de bitmiyordu! 

1980’lerin ikinci yarısında bile Anadolu’nun pek çok yerleşiminde otomatik arama yapılamıyordu. Bazı “ayrıcalıklı” meslekler için şimdi komik gelecek torpilli uygulamalar vardı. Gazetesine ulaşmak isteyen bir muhabir otel santraline şöyle talimat verebiliyordu: 

“Beklemesiz basın ödemeli olarak bizim gazeteyi arar mısınız?”

SİRKECİ PTT MÜZESİ’NDE SERGİLENEN 1927’DE KULLANILAN ERICSSON MARKA MANYETOLU TELEFON…

1980’ler haberleşme tarihimize Türkiye’nin telekomünikasyon alanında atağa geçtiği yıllar olarak geçer ama bu gelişmenin daha öncesi de vardır. 1967 yılında Kanadalı Northern Elektrik ile PTT ortaklığı olarak kurulan NETAŞ, Ümraniye’deki büyük fabrikasında telekomünikasyon devriminin altyapısını oluşturdu. Önce analog santraller ve telefon cihazları üretti. 1980’lerde de sayısal santralleri hizmete sundu.

İlk sayısal telefon santralimiz 1984’te Ankara’da hizmet vermeye başlar. Jetonla çalışan telefon kulübelerindeki telefonlar yerini ankesörlü telefonlara bırakırken çok sayıda köy otomatik telefon şebekesine kavuşur. Türkiye, 1986 yılında yeni bir telefonla, “araç telefonu”yla tanışır. Hemen ardından “çağrı cihazları” çıkagelir. 1993’ten beri kullandığımız “internet”, kısa süre sonra çıkan “cep telefonları” ve “akıllı telefonlar”la yaşamımız değişir. Telefonun ülkemizdeki serüveni, 1940’larda kullanılan manyetolu telefonlardan akıllı telefonlara evrilerek devam ediyor…

SERVET-İ FÜNUN DERGİSİNDE İSTANBUL TELEFON ŞİRKETİ MEMURELERİ, 1914

BİR FOTOĞRAFIN HİKÂYESİ 

Dersaadet Telefon Anonim Şirket-i Osmaniyesi, Nisan 1913’te “Telefon santrallerinde görevlendirmek üzere kadın memureler aranıyor” ilanı yayımlar. Henüz şirkette çalışan hiçbir Türk kadını yoktur. Şirket önce kadınlara Fransızca veya Rumca bilme şartı getirir, Fransızca bilen Türk kadınlarının başvurularını ise “uygun değildir” diyerek görmezden gelmektedir. Türk kadınlarının da erkekler gibi çalışmaları gerektiğini “Mutlaka kadın da çalışmalıdır” diyerek savunan Kadınlar Dünyası isimli dergi, telefon şirketinde Türk kadınların çalışması yönünde kamuoyu oluşturacak yazılar yayımlar. 

Kadınlar Dünyası, bu konuda duyarlılık yaratır ve bir yıl süren mücadelenin sonunda, 1914 yılı başında Doktor Mazhar Osman’ın kız kardeşi Bedra Osman “telefon müfettişi” unvanıyla işe başlar. Daha sonra kendisine altı genç kadın daha katılır. Eğitimleri sonunda eğitmenleri Miss Winters ile toplu bir fotoğraf çektirir. Bu fotoğraf önce 4 Nisan 1914’te Kadınlar Dünyası dergisinde ardından da Servet-i Fünun dergisinde yayımlanır. Fotoğraftaki genç kadınlardan biri Türk tiyatro ve sinemasının unutulmaz oyuncularından Bedia Şekip (Muvahhit)’tir. Henüz 14 yaşında, Notre-Dame de Sion öğrencisi olan Bedia Şekip, yaz tatili boyunca üç ay telefon memuresi olarak çalışır…

Telefon
Alexander Graham Bell
Telefonun icadı
İcatlar
Haberleşme
İstanbul
PTT
Tarih
Popüler Tarih
Sayı 017

BENZER

Uğruna yüzlerce, belki binlerce şarkı bestelenmiştir İstanbul’un ve fakat bu kadim şehrin kendine ait bir müziği de var. Osmanlı’dan günümüze, İstanbul Müziği’nin yolculuğu...
Kendini Üsküdar çocuğu olarak ifade etmeyi seviyor Ceza. Üsküdar onun çocukluğu, doğup büyüdüğü, beslendiği yer. Ayrıca Beykoz, Samatya, Çengelköy... Kendi ifadesiyle, ikamet etmediği semt hemen hemen yok gibi. Belki de bu yüzden, her semtin gençliğine, kültürüne, dokusuna aşina olduğundan, semtler arası ayrışmalara dikkat çekiyor. Ayrıca, İstanbul’un sadece belli semtlerindeki gençlerin kendilerini ifade edebildiği bir özgürlük tanımının yerine, tüm şehri kapsayan topyekûn bir özgürleşmenin peşinden gidiyor. Ünlü rap’çiye göre İstanbul taşıdığı müthiş potansiyeli bu şekilde harekete dönüştürebilir.
Beyoğlu bir semtten çok, en güç koşullarda bile ayakta kalmayı beceren devasa bir canlıya benziyor. Gıdasını yaşamdan alan, sokakları, caddesi, meydanı, anıt binaları ve birbirinden ilginç insanlarıyla devasa bir canlı. Bu kadim varlığı korumak istiyorsak, tek kültürlülük cehenneminden kurtarmamız lazım.