Cumhuriyet 1 yaşındayken...

23 Ağustos 2024 - 09:47

Sizlerle 1 yaşına basan Cumhuriyet için 1924 yılında ülke çapında yapılan kutlamaları paylaşacağım ama izninizle önce biraz dertleşmek istiyorum. Konu dünü aydınlatma aracımız olan gazeteler... Söylenecek çok şey var ama ben yalnızca “millî” sıfatını taşıyan kütüphanemizdeki süreli yayın koleksiyonuna dikkat çekmek isterim. Yerel basına ulaşmanız zaten mümkün değil ancak ana akım diye tanımlayabileceğimiz belli başlı gazetelerin de ne hikmetse Türk Devrimi’nin kritik öneme sahip günleri, koleksiyonda bulunmuyor. Bir gün öncesi ya da bir gün sonrası sanki bilinçli olarak “ayıklanmış”… Bu nedenle Cumhuriyet kutlamalarıyla ilgili akademik çalışmalarda 1924 yılı neredeyse hiç yer almamış. Var olanlar da birbirinin tekrarı niteliğinde… Oysa ulaştığınız tek bir yerel gazete bile bu yazıda göreceğiniz Bartın örneğinde olduğu gibi kutlamaların ülkedeki coşkusunu ortaya koyması açısından o kadar değerli ki…1

“Uçurumun kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş… Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygıyla tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler… İşte Türk genel devriminin bir kısa özeti.”

Atatürk’ün 9 Mayıs 1935 günü CHP 4. Büyük Kurultayı’nda kurduğu bu cümle Türk aydınlanmasının en güzel tanımıdır. Türk milletinin özgür ve bağımsız yaşamak için verdiği silahlı mücadeleyi anlatır. Askerî ve siyasi zaferlerle gelen kazançları vurgular. 

Bu sürecin en önemli halkası da Cumhuriyet’in ilanıdır ve ilan da öyle kolay olmamıştır… 

CUMHURİYET’E GİDEN YOL... 

Cumhuriyet’in özü olan millet egemenliği ilk kez Amasya Genelgesi’nde vurgulanır. “Milletin geleceğini yine milletin azim ve kararının kurtaracağı” vurgusu aynı zamanda bir reddediştir… Halife-padişahın Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olduğu anlayışının reddidir. Egemenlik gökyüzünden yeryüzüne indirilir ki bu 1935’te Kemalizm’in altı ilkesinden biri olarak sayılan laiklik ilkesinin 1919’daki köküdür. Cumhuriyet, hele hele laik cumhuriyet o günlerde dillendirilmez. Mustafa Kemal Paşa çok kritik anlarda özel isimlerle paylaşır aklındakini. Böylece 1919’da egemenliğini eline alan Türk milleti önce o yıl, ardından İstanbul işgal edilip Meclis padişah iradesiyle kapatılınca yapılan 1920 seçimleriyle iradesine sahip çıkar. Üstelik işgal altındaki bir ülkede ve işgalciler seçimlerin yapılmasını engellerken…

Doğal hukukta gelişen bu irade 20 Ocak 1921’de kabul edilen yeni Türkiye’nin ilk anayasasında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” hükmüyle pozitif hukuka da aktarılır. Bu cümle Mustafa Kemal’in 1923’te Neue Fere Press’te Hans Lazar’a vurguladığı gibi tek bir sözcükle ifade edilir: Cumhuriyet. Ne var ki bu sözcük, 1921’in Türkiye’sinde de yine milletin birliğini bozacak ve aynı hedefe yürümesini sekteye uğratacak kaygısıyla dillendirilmez. Zira öncelik vatanın kurtuluşudur. Emperyalizmin Türk topraklarından defedilmesidir. Bu savaşım tam üç yıl dört ay sürer. Lozan Antlaşması askerî zaferi perçinler, tam bağımsız Türkiye’nin aydınlanma yürüyüşü başlar. Bu yürüyüşün ilk ve önemli halkasıdır Cumhuriyet. Anayasal nitelik kazanması da öyle kolay olmaz. Bir yanda zaferin ardından koltuk kapma derdinde olanlar öte tarafta halife etrafında kümelenen eski düzen sevdalıları vardır. Meclisteki bunalım hükûmete de yansıyınca Mustafa Kemal Paşa krizden fırsat yaratma ustalığını kullanır. Hükûmet bunalımını tetikler. 28 Ekim 1923 günü dostlarını Çankaya’daki sofrasında toplar. Çözüm yolunu açıklar: “Cumhuriyet ilan edeceğiz…”

MUSTAFA KEMAL PAŞA İZMİR KARŞIYAKA İSTASYONU'NDAN AYRILIRKEN, 1923

29 Ekim 1923 günü Halk Fırkası Grubu toplanır. Bunalım ve çözüm yolları tartışılır. Göstermelik değildir tartışma. Milletvekilleri özgürce düşüncelerini açıklar. Sonuçta onlar da çözümün cumhuriyet rejiminde olduğunda birleşir. Akşam saat 18.00’de TBMM Genel Kurulu toplanır. Türkiye’yi “Cumhuriyet” yapacak anayasa değişiklikleri kabul edilir. Burada vurgulanması gereken 1921 Anayasası’nda yapılan bu değişikliklerin “açıklamalı değişiklik” olarak kayda geçirilmesidir. Demek istenmiştir ki, Amasya Genelgesi’yle vurgulanan, 1921 Anayasası’yla taçlandırılan millet egemenliğinin ismini şimdi açıklıyoruz… O gün anayasaya eklenen “Devletin dini, din-i İslam’dır” ifadesi ise din sömürgenlerine karşı alınan önlemdir. Cumhuriyetin İslam dinine karşı olmadığı, aksine bağdaştığı mesajı verilir. Cumhuriyet’in ilanı ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın cumhurbaşkanı seçilmesi o gece Ankara semalarında patlayan 101 pare top atışıyla duyurulur. Ertesi gün Başbakan İsmet İnönü de vilayet ve kaymakamlıklar aracılığıyla ülke düzeyinde müjdeyi verir.

Sözün özü Türk milletini egemen kılan Cumhuriyet kan ve ateş deryasından, propaganda ve karalama kampanyasından güçle ama güçlenerek çıkar. Ne var ki daha Cumhuriyet emeklemeden ikbal kaygısına düşenlerin, Cumhuriyet karşıtlarının önce eleştirilerine sonra örgütlenmelerine tanık olur. İşte bu nedenledir ki 1924 yılındaki 1. yaş kutlamalarının gerisinde siyasi atmosfer oldukça gergindir. Kutlamaları gölgeleyen gerginlik… Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi atmosferi her dönem koltuk kavgalarına, çıkar hesaplarına, teokratik düzene özlem duygularına sahne olmuştur. Aynı duygular 29 Ekim 1924 öncesinde de vardır ve o yıl kutlamalar bu gerginliklerin gölgesinde yapılmıştır. Nedir gerginlik kaynakları? 

Doğu Anadolu’da İngilizlerin kışkırttığı Nasturiler ayaklanmış, 11 Eylül 1924’te Türk ordusunun karşı harekâtı başlamıştır. Harekât 28 Eylül’de sonlandırılsa da etkileri sürmektedir. Ayaklanmanın temel nedeni olan Musul Sorunu nedeniyle İngiltere 9 Ekim’de Türkiye’ye nota vermiş, istekleri kabul edilmediği takdirde her türlü askerî önlemi almakta özgür olduğunu da bildirmiştir.3 Nasturi Ayaklanması başladığında I. Ordu Müfettişi olan Kâzım Karabekir Paşa İzmir’dedir. Rauf (Orbay) Bey’in annesinin evinde o ve Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın da katılımlarıyla toplantı yaparlar. 24 Eylül’de yaptıkları ikinci toplantıdan ise yeni parti kurma kararı çıkar. 2 Mayıs 1924’te artık bir çiftçi gibi yaşayacağını söyleyerek milletvekilliğinden istifa eden Refet (Bele) Paşa da o günlerde siyasete dönme kararı alır ve ekibe katılır. Ekim ayı başında İttihatçı İsmail Canpolat’ın da katılımıyla İstanbul’da yapılan toplantı yeni parti kuruluşunun kamuoyuna mal olmasını sağlar. Türkiye, İngiliz askeri tehdidine karşı askerî önlemler planlarken 26 Ekim 1924’te Karabekir Paşa ordu müfettişliğinden istifa eder. Milletvekili olarak kalmayı tercih eder. Bir haftadır İzmir’de bulunan Ali Fuat Paşa da4 30 Ekim’de yani Cumhuriyet’in ilanından bir gün sonra II. Ordu Müfettişliğinden istifa edecektir.

9 Kasım’da ise Halk Partisi’nden istifa eden Millî Mücadele kahramanları 17 Kasım’da Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’ni kuracaktır. Bu gelişmeler nedeniyle Musul’a harekât ortamı kalmayınca Türk tarafı Milletler Cemiyeti Konseyi’nin 29 Ekim 1924 günü yapılan toplantısında tartışılan “Brüksel Hattı” kararını kabul etmek durumunda kalacaktır.5 Musul öfkesi nedeniyle bir türlü Ankara’nın başkent olmasını sindiremeyen, başkente büyükelçi gönderilmemesi konusunda müttefiklerini de örgütleyen İngiltere’nin inadı da sürmektedir bu günlerde. 

Kutlamaları gölgeleyen yalnız bu siyasi gelişmeler değildir. Gazi’ye suikast girişimine yönelik planlar da o günlerde ortaya çıkarılır. 23 Ekim 1924 tarihli gazetelerin manşetindedir haber. Millî Mücadele günlerinde Yunanla iş birliği yapan, onlarla Atina’ya kaçan General Antranik’in planıdır suikast. Türkiye’ye soktuğu 6 Ermeni İstanbul’da yakalanınca başarılı olamaz.6 Suikast soruşturması sürerken bir kara haber daha alır ülke. 14 Ekim’den beri hastanede olan Ziya Gökalp 25 Ekim sabahı vefat etmiştir. Gazi başta olmak üzere Türk milleti yas havasına bürünür.7 

İşte bu nedenledir ki Ankara gergin bir atmosferde ama olabildiğince coşkuyla kutlar Cumhuriyet’in ilk yaşını. İstanbul’da ise iktidarın gövde gösterisi vardır. Kenti muhalefet odağı mevkiine çıkaran paşalara karşı iktidar bürokrasisinin gövde gösterisi gibidir kutlamalar... 

Henüz resmî bayram olmasına bir yıl vardır8 ama kutlamalar bayram havasındadır. Hakimiyet-i Milliye gazetesi de o günü “Bayramlar içinde en büyük Bayram” diye anar.9 Bakanlar Kurulu’nun 26 Ekim’de aldığı karar doğrultusunda kutlamalar bütün yurtta yüz bir pare top atışıyla başlayacaktır.10

29 EKİM 1924 TARİHİNDE ANKARA’DA RESMÎ TÖREN SAAT 14.00’TE BAŞLAR. BAŞBAKAN İSMET İNÖNÜ RAHATSIZLIĞI NEDENİYLE TÖRENDE YER ALMAZ

ANKARA’DA BAYRAM HAVASI 

29 Ekim Çarşamba günü Cumhuriyet’in doğduğu, güç bulduğu Ankara coşku doludur. Kentin dört bir yanı bayraklarla donatılmış, Belediye önünde büyük bir tak kurulmuştur.11 Sabahın erken saatlerinden itibaren Ankaralılar Ulus’taki yeni Meclis Binası’nın önüne akın eder âdeta. Resmî tören saat 14.00’te başlar. Hükûmet üyeleri bir eksikle Cumhurbaşkanı’na tebriklerini sunmaya hazırdır. Başbakan İsmet İnönü rahatsızlığı nedeniyle törende yoktur. Cumhurbaşkanı saat 15.00’e kadar TBMM’deki odasında tebrikleri kabul eder. TBMM Başkanı’nın ardından sırasıyla Başbakan’a vekâlet eden Milli Savunma Bakanı Kâzım (Özalp) Paşa, hükûmet üyeleri ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa tebriklerini sunar. Ardından milletvekilleri, vali, sivil toplum örgütleri, komutanlar, Diyanet İşleri Başkanı, Halk Fırkası mensupları, yabancı kurum temsilcileriyle banka müdürleri ve tabii ki “halktan arzu buyuran kişiler” Cumhuriyet gururunu paylaşır. Gazi siyah ceket ve pantolonunu siyah kalpağıyla bütünlemiştir. Cumhuriyet gururunu Gazi’yle yaşayan kadınların coşkusu Cumhurbaşkanı’nın en mutlu anlarından olur. Cumhurbaşkanı beraberindekilerle Meclis binası önündeki resmigeçit törenine katılır. Ön safta Meclis Muhafız Taburu vardır. Ona askerî kıtalar, deniz ve jandarma müfrezeleri, kız ve erkek okul öğrencileriyle Süvari Bölüğü eşlik eder. Güneşte parlayan süngüleriyle disiplin içinde ilerleyen ordu Cumhuriyet ordusunun timsalidir.12 Ardından güven mektuplarını sunmuş olan elçileri kabul eder Cumhurbaşkanı. Zira Ankara’nın başkent olmasını sindiremeyen kimi emperyalist devletler elçilerini Ankara’ya göndermemiş, güven mektuplarını sunmamıştır.

İSTANBUL’DA “BAYRAM” 

İstanbul halkı sabahın erken saatlerinde yollara düşmüştür. Zira bir gün önce Belediye basın aracılığıyla tören programını duyurmuştur.13 Kent, en kuytu köşesine kadar bayrak ve fenerlerle donatılmıştır. Dükkânlarda, tramvaylarda, vapurlarda ay yıldızlı al bayrak hafif hafif esen rüzgâra eşlik etmektedir. Vilayet binası ise sancak ve defne dallarıyla süslenmiştir. Saatler 09.00’u gösterdiğinde vilayet kapısı içinde Bahriye Ertuğrul Mızıkası’yla bir bahriye müfrezesi, kapının dış alanında ise bir piyade ve bir jandarma müfrezesiyle Polis Okulu öğrencileri çoktan yerlerini almıştır. İstanbullular her yerdedir. Vilayete gelenleri karşılayan Belediye Encümen Başyazmanı Zühdü Bey oradan oraya koşturmakta, mızıka gelenleri selam havasıyla karşılamaktadır.

TEVHİD-İ EFKÂR, 31 EKİM 1924. ŞÜKRÜ NAİLİ PAŞA, BELEDİYE BAŞKANI, VALİ VEKİLİ SULTAN MAHMUD TÜRBESİ ÖNÜNDE KITALARI BEKLERKEN

Tören vilayet sahanlığında “İstiklal Marşı”nın okunması ve Müftü Efendi’nin içe dokunan duasıyla başlar. Ardından ziyaretçiler kabul salonuna alınır. Salonun ortasında yerini alan Vali Vekili Hüsnü Bey, sağında Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşa, solunda Belediye Başkanı Emin Bey’le İstanbul’u temsil etme onurunu üstlenmiştir. Resmî kabul saat 10.00’da başlar. İstanbul’da bulunan milletvekilleri, Dışişleri temsilcileri, Halk Fırkası üyeleri, Belediye Cemiyeti ve Vilayet Genel Meclisi üyeleri, Kolordu mensupları, Keldani ve Süryani patrikleri, Hahambaşı, kentteki yabancı kurumların temsilcileri teker teker tebriklerini sunar. Ziyaretçilere şeker ve lokum ikram edilmekle yetinilir. Vali Vekili ve beraberindekiler III. Kolordu Komutanlığı’nın hazırladığı resmigeçit törenine katılmak üzere Vilayet’ten ayrılır; askerî kıtanın selam duruşu ve yolun iki yanına sıralanan halkın “şiddetli alkışlarıyla” ilerler ve Sultan Mahmud Türbesi önündeki alanda yerlerini alır. Kimi gazetelere göre “tribün” kimisine göre “amfitiyatro” şeklinde sandalyelerin dizildiği alanda oturur. Ortada Vali Vekili Hüsnü Bey, sağ tarafında Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşa, sol tarafta Belediye Başkanı Emin Bey’le Dışişleri temsilcisi Nusret Bey yerlerini alır.14

Arka sırada Belediye Cemiyeti ile Halk Fırkası mensupları, onların sağ tarafında Kara Kuvvetleri’ni temsil eden subaylar, sol tarafında Deniz Kuvvetleri Komutan Vekili Yusuf Ziya Bey ve denizciler yer almıştır. İzleyiciler arasında İran Ataşemiliteri ve halk arasında da Mübadele Alt Komisyon Başkanı ile Yunan temsilci vardır. Resmigeçide katılacak olan askerî kıtalar, askerî okul öğrencileri ve esnaf cemiyetleri ise bu sırada Hüseyin Hüsnü Emir komutasında Sultanahmet Meydanı’nda; Ayasofya ile Sultanahmet Camii arasındaki geniş sahada toplanmıştır. Meydan ve onu çevreleyen caddeler resmigeçidi izlemek üzere gelen “binlerce” insanla doludur. Saat tam 11.30’da geçit töreni verilen komutla başlatıldığında İstanbul halkının gözü Sultanahmet Meydanı’na çevrilir. 

Halk uzaktan önce süvarilerin mızraklarını görür, atların şakırdayan seslerini işitir. Küçük ama yerli cins atlardan oluşan süvari kıtası Harp Okulu Süvari Bölüğü’yle Kolordu Süvari Bölüğü’nden oluşmuştur. Ön safta yer alan süvari polisler ise arkadan gelenlere yol açar. Süvarilerin ardında sırasıyla Ertuğrul Mızıkası, Kolordu Mızıkası, başlarında miğferleriyle Harp Okulu öğrencileri ve henüz askere alınan gençlerle İmalat-ı Harbiye Mektebi öğrencileri yer almıştır. Öğrencilerin sert adımlarına mızıkanın marşları ve halkın alkışları eşlik eder. Onları piyade alaylarından derlenen askerler izler. O günkü gazeteler askerlerin özellikle “yağız çehrelerine” ve disiplin içindeki yürüyüşlerine dikkati çeker.

TEVHİD-İ EFKÂR, 31 EKİM 1924. HARP OKULU’NUN KAHRAMAN SÜVARİ BÖLÜĞÜ ŞANLI SANCAĞIYLA DİVAN YOLU’NDAN GEÇERKEN

Piyadelerin ardından Bahriye Mızıka Mektebi öğrencilerinin eşliğinde bembeyaz üniformalarıyla denizciler görünür uzaktan ve halk bir ağızdan coşkuyla seslenir: “Kahraman bahriyeliler geliyor.” Sonra Jandarma ve İstihkâm Telgraf Bölüğü başları dik yürür. Onları izleyen kolordu topçu alaylarından üç obüs ve sahra bataryası kaldırımları titreterek ilerler. Ardından önce Polis Okulu öğrencileri sonra Belediye Başkanı Emin Bey öncülüğünde hazırlanan zabıta memurları coşku dolu alkışlarla ilerler. Zabıtanın yürüyüşüne Belediye Başkanı ayağa kalkarak eşlik eder. İleri gazetesine göre resmigeçide katılanların yürüyüş disiplini mükemmeldir ama en mükemmeli Polis Okulu öğrencileridir. Çiçek ve bayraklarla süslenen itfaiye arabalarını tören için hazırlayansa Vedii Bey’dir. İtfaiyecileri izciler, İstanbul Kız Lisesi, Reşit Paşa, Koca Mustafa Paşa ve Kız Öğretmen Okulu öğrencileri izler. Başlarında Zaro Ağa’nın olduğu hamallar, kayıkçılar ve pek çok esnaf cemiyeti ellerinde sancaklarla yürürken büyük alkış alır. Geçit töreninde başında izcilerin bulunduğu İstanbul Lisesi öğrencileri, Biçki Dikiş Yurdu’ndan hanımlar da vardır. İşte o anda tok bir ses “Tam sağa bak!” komutunu verir. Alkışlar eşliğinde geçit törenine katılanlar bu komutla yerlerini alırken Ertuğrul Mızıkası da tribün karşısındaki yerine yerleşir. Vali, Komutan ve Belediye Başkanı büyük bir gururla katılımcıları selamladıktan sonra birlikte Belediye’ye geçerler. Hüsnü Bey burada konsolosların tebriklerini alır. Ankara’nın başkent olmasıyla başlayan elçi krizinin etkileri İstanbul’da da yankısını bulur. Yalnız Alman, Rus ve Mehmet Sadık Han’la temsil edilen İran konsolosları bizzat Hüsnü Bey’i ziyaret ederek tebrik sunar. Diğerleri yalnızca kartvizit göndermekle yetinir.19 

Resmigeçit törenine katılanların yürüyüşü ise sürer. Alay; Fatih, Zeyrek yoluyla Unkapanı Köprüsü’nden Beyoğlu’na kadar yollarda halkın konfeti ve çiçek yağmuruna tutulur. Kutlamaların son durağı ise Taksim’dir. Halk ve katılımcılar Taksim’deki coşkuyu sokaklarda, evlerinin önünde, Harp Okulu öğrencileri de okullarının salonunda Cumhuriyet Bayramı onuruna düzenledikleri müsamereyle sürdürür.20

TEVHİD-İ EFKÂR, 31 EKİM 1924. BELEDİYE BAŞKANI EMİN BEY, MUSTAFA KEMAL PAŞA CADDESİ’NİN RESMİ AÇILIŞ KURDELESİNİ KESERKEN

29 Ekim gecesi düzenlenen fener alayıysa İstanbul’un gecesini gündüze çevirir. O gece kutlamalar Harbiye Meydanı’yla Darülfünun Bahçesi’nde sürer. Harbiye Binası’nın kapısı elektrikle aydınlatılmış, kapıdan meydan girişine kadar olan bölüme defne dallarıyla süslenen ve ışıklarla bezenen karşılıklı direkler dikilmiştir. Mızıka, Darülfünun’un bahçesinde akşam saatlerinden itibaren marşlar çalmaya başlamıştır. Kadın erkek binlerce İstanbullu bahçeyi âdeta mahşer alanına çevirdiği sırada balkona Darülfünun Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Salahaddin Adil Bey çıkar ve Cumhuriyet gururunu bahçedekilerle paylaşır. Harp Okulu öğrencileri de okullarının salonunda Cumhuriyet Bayramı onuruna bir müsamere düzenlemiştir.21 

O gün İstanbul’da, Mustafa Kemal Paşa Caddesi’nin inşaatı tamamlanan Yenikapı’dan başlayıp Kosta Tramvay Caddesi’nde son bulan 500 metre uzunluğundaki birinci kısım açılışı da yapılır. Açılışa İstanbul Vali Vekili Hüsnü ve Belediye Başkanı Emin beyler, III. Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşa’yla Belediye Cemiyeti İkinci Başkanı Doktor Hakkı Şinasi Paşa, Merkez Komutanı Atıf Bey, Belediye Cemiyeti üyeleri, Tramvay Şirketi Müdürü ile sivil ve askeri personel katılır. Emin Bey açılış dolayısıyla yaptığı konuşmada bayrama da atıf yapar ve şöyle der: “Bilir misiniz Efendiler! Şu dakika bizim eserimizle büyük kurtarıcının Türk milletine yarattığı mucize arasındaki farkı nasıl buluyorum? Onun Türk ülküsüne açtığı kurtuluş yolu karşısında bizim açtığımız bu yol ne kadar küçük ve değersiz kalıyor.”

MİLLÎ MÜCADELE’NİN YÜKÜNÜ ÇEKEN KENT: KASTAMONU 
Öyle günlere tanıklık etmiştir ki Kastamonu ve halkı... İstanbul’dan kaçıp Anadolu’ya geçmek isteyen aydınlar, milletvekilleri, asker, mühimmat, silah hep bu şirin kentin ev sahipliğiyle kucaklaşmıştır. Cumhuriyet, bu nedenle büyük gurur kaynağı olur Kastamonuluların. Açık Söz15 gazetesinin baş makalesi bu gururun nişanesi olan cümlelerle başlar: “Kastamonu halkı canı, kanı azim ve imanı ile çarpışıp uğraştığı istiklal mücahedesinin zafer ürünü olan mübarek Cumhuriyet gününü büyük bir sevinç ve meserretle kutladı.” Kentin dört bir yanı, resmî daireler yine bayraklarla donatılmıştır. Kutlama Hükûmet Konağı’nın bahçesinde yapılır. Tören alanına yönelen gurur tablosu ellerinde birer demet çiçek bulunan Birinci Kız Okulu öğrencileri ve önlerinde ilerleyen otomobil olur. Otomobil içinde minicik dört kız çocuğu oturmaktadır. Onların ellerinde de rengârenk çiçekler vardır. Bir de “Yaşasın Cumhuriyet” levhası… Aheste aheste ilerleyen otomobil, tören alanında yerini alırken halkın alkış sesleri daha da gürleşir. Öğrenciler de ellerindeki çiçekleri dört bir yana saçmaya başlar. Tören, Müftü Efendi’nin duasıyla ve 101 pare top atışıyla başlar. Top sesleri göğü inletirken Kız ve Erkek liseleri, Erkek Öğretmen Okulu, Birinci Kız Okulu ve İlkokulu temsil eden öğrenciler sırayla kürsüye gelir. Cumhuriyet söylevini verir, şiirlerini okur. Halkı düne götürerek duygulandıran, en çok alkışı alan otomobil içindeki minik kız çocuğunun “İstiklal Konuşması” olur. Nizamiye Alayı’nın düzenlediği akşam kutlamaları ise saat 20.00’de başlar. Törene bürokratlar ve askerler dışında lise, erkek öğretmen okulu ve imam hatip okullarının öğrencileriyle Sanayi Mektebi Mızıka öğrencileri katılır. Meşalelerle kadın erkek, çoluk çocuk sokakları dolduran Kastamonulular Cumhuriyet coşkusunu doyasıya yaşar.
VE YURDUN DİĞER YERLERİNDE 1. YIL 
Trabzon’da kutlamaların ilk adresi Zağnos mevkiidir. Sabahın erken saatlerinde meydan dolar. Sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, Belediye Meclis üyeleri, okullardan gelen öğrenciler ve Trabzonlular hınca hınç doldurmuştur meydanı. Coşkulu kalabalığın coşkusunu doruğa çıkaran ise Dava Vekili Salih Zeki Bey’in yaptığı konuşma olur. Cumhuriyet’in toplumsal ve siyasi erdemini konu alan bu konuşma halkın alkışlarıyla karşılanır. Konuşmalar okullardan seçilen kız ve erkek öğrencilerin söylevleri ve şiirleriyle sürer. 
Bartın’da bayram kutlamaları sabah saatlerinde Belediye önünde başlar. Şiirler ve duaların ardından resmî törenin son bulmasıyla sıra Bartın Birleşme Yurdu üyelerinin gündüz kadınlar, gece erkekler için hazırladığı kutlama programına gelir. Gelirinin yarısı okula yarısı sporculara ayrılmak üzere düzenlenen programa halkın katılımı o kadar yoğundur ki pek çok kişi yer bulamayıp geri dönmek zorunda kalır. Program Yurt Musiki Heyeti’nin “İstiklal Marşı”nı çalmasıyla başlar. Heyetin çeşitli makamlarda icra ettiği parçaların ardından Kâzım Karabekir Paşa tarafından kaleme alınan Hâlâ Bu Mektep piyesi yine yurt üyelerince sahnelenir. Bartın Lisesi öğrencilerinin sahnelediği Moliere’in Zoraki Doktor piyesiyle coşku doruk noktaya ulaşır. Program Bartınlılar üzerinde öyle güzel bir etki yaratır ki Yurt Yönetimi ertesi gün aynı programı bu kez izleyemeyenler için yinelemek zorunda kalır.16 
Edirne’deki şenlikleri Paşaili gazetesi “fevkalade merasim”, “muazzam şenlikler” diye tanımlar.17 Kutlama programı Türk Ocağı tarafından hazırlanır. Sabah saat 09.30’a doğru Edirnelilerle birlikte bürokratlar, esnaf cemiyetleri ve öğrenciler Türk Ocağı önünde toplanır, Hükûmet Konağı’na doğru yürüyüşe geçilir. Konuşmalar, şiirler ve fener alayıyla gece de coşkulu geçer. Erzurum’da bayram kutlamaları devlet adamları ve memurların katılımıyla Hükûmet Konağı’nda yapılır. Yapılan bütün konuşmalar “yeni devrin harikalarını” yâd eder. Şevki Albayrak’ın konuşması oldukça etki yaratır.18

DİPNOT

1 İnternet ortamında bu gazeteye ulaşmamı sağlayan Arş. Gör. Murat Kaya oldu. Kendisine teşekkür ederim. Sözün özü tıpkı arşivlerimiz gibi millî emanetimiz olan gazetelerin de ciddi bir çalışmayla derlenip toparlanması ve dijital ortamda ilgilisine sunulması güzel günleri bekliyor… 
2 Atatürk o günlerde dilde özleşmeye bağlı olarak “toplum” yerine “sosyete”, “özet” yerine “diyem” sözcüklerini kullanıyor.
3 İhsan Şerif Kaymaz, Musul Sorunu, Otopsi Yayınları, İstanbul, 2003, s. 400-411. 
4 Anadolu, 30 Ekim 1924, s. 2. 
5 İ.Ş. Kaymaz, Musul Sorunu, s. 414-421. 
6 Akşam, 26 Ekim 1924, s. 2. 
7 Vakit/Hakimiyet-i Milliye, 26 Ekim 1924, s. 1. 
8 TBMM’de 25 Nisan 1925’te yapılan görüşmelerin ardından 29 Ekim gününün “Cumhuriyet Bayramı” adıyla millî bayram olarak kutlanması kabul edilmiştir. Bkz. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Arşivi (BCA), 30-18-1-1-12-75-6; TBMM ZC, 164-167. 
9 Hakimiyet-i Milliye, 31 Ekim 1924, s. 1. 
10 BCA, 30-18-1-1-11-48-17. 
11 Tevhid-i Efkar, 31 Ekim 1924, s. 2. 
12 Hakimiyet-i Milliye, 28/29/31 Ekim 1924, s. 1; Tevhid-i Efkar, 31 Ekim 1924, s. 2. 
13 İleri, 31 Ekim 1924, s. 1. 
14 Cumhuriyet, 31 Ekim 1924, s. 1-2; Tevhid-i Efkar, 31 Ekim 1924, s. 1-2. 
15 Açık Söz, 30 Ekim 1924, s. 1. 
16 Bartın, 1 Kasım 1924, s. 1-2. 
17 Paşaili, 30 Ekim 1924, s. 1. 
18 Erzurum Muallimler Birliği Gazetesi, 9 Aralık 1924, Sayı: 7, s. 16. 
19 Tevhid-i Efkar, 31 Ekim 1924, s. 1-2; İleri, 31 Ekim 1924, s. 1, İkdam, 31 Ekim 1924, s. 2. 
20 Tevhid-i Efkar, 31 Ekim 1924, s. 1-2; Akşam, 31 Ekim 1924, s. 1; İkdam, 31 Ekim 1924, s. 2. 
21 Tevhid-i Efkar, 31 Ekim 1924, s. 2.

29 Ekim
Cumhuriyet
Cumhuriyet Bayramı
1924
Cumhuriyet tarihi
Mustafa Kemal Atatürk
Şaduman Halıcı
Sayı 019

BENZER

Aramızda okulu kırmayan var mı? Okulu kırmayı gelenekselleştirip de Hababam Sınıfı’nın her kaçışta başına geldiği gibi Mahmut Hoca’sına hiç yakalanmayan? Okul yıllarında dünyayı insanın başına yıkan anlar, sonraları hayatın en güzel, en gülünen anılarına dönüşür. Çocukların bir an önce okullarına dönebilmesi dileğiyle bazı müzisyenlerimizin notaya dökülen okul anılarına bakıyoruz.
Osmanlı dünyasına yansıyan değişim ve dönüşümler, geleneksel olanın dışına çıkış, yeni arayışlar ilkin yabancılarca "Pera" olarak adlandırılan Beyoğlu’nda kendini göstermiştir. 19. yüzyılda inşa edilen Tepebaşı Tiyatrosu da böylesi bir değişim ve dönüşümün örneklerinden olup İstanbul’un unutulmaz mekânları arasındadır.
Bir "yakından tanıma" ve analiz yöntemi olarak pek çok mecrada kullanılan meşhur Proust anketini eğdik, büktük, içine İstanbul’u kattık ve konu umuz Bulutsuzluk Özlemi’nin kurucusu, mimar Nejat Yavaşoğulları’nın masasına bıraktık.