Büyük şehrin en büyük mafyası

30 Ağustos 2020 - 16:08

İstanbul’un en büyük mafyası hangisi? Otopark mafyası mı? Çek senet tahsildarlığıyla yaşamlarını ikame ettiren çek senet tayfası mı? Kaçakçılık yapan ekipler mi? Sabaha karşı evlere giren tufacılar mı? Yeraltındaki zehir tüccarları mı? Yoksa rant peşinde arazilere çöküntü olan ekipler mi? Peki ya sarı öfke lobisi? Sizce hangisi?

Haliyle şehir büyük olunca sorunları da büyük oluyor. Lakin koskoca şehirdeki en tehlikeli organizasyon şu yukarıda saydıklarımızın hiçbiri değil.

"Nasıl olur ya?” dediğinizi duyar gibiyim. Hatta bu satırları yazarken yanımdaki bir arkadaşım böyle dedi ama başka bir şeye demiş. Her neyse, size şimdi İstanbul’un en tehlikeli organizasyonunu tanıtacağım: Kutsal Pati Lobisi... Yani bildiğimiz ve tanıdığımız kısa adıyla: Kediler.

Evet, şu şehirdeki en tehlikeli bireyler kediler, çünkü kalbimizi çaldılar. İşin kötüsü her gün de çalmaya devam ediyorlar... Peki İstanbul’u böylesi tehlikeli ve tüylü bir organizasyonun dünyadaki merkezi yapan şey ne? Neden kediler İstanbul’da patilerini ve kuyruklarını diledikleri gibi sallaya sallaya dolaşabiliyor, neden İstanbul’daki neredeyse tüm sokaklara ve o sokaklardaki tüm evlere diledikleri gibi, diledikleri zaman girebiliyor, diledikleri mamayı yiyebiliyor, diledikleri yerde yatıp kalkabiliyorlar? Hiç düşündünüz mü?

Her pati darbesi bir emir demektir  (Çizim: Kaan Sezyum)

Koskoca şehrin en tehlikeli suç organizasyonuna gelin yakından bakalım. Bu ekibin manevi liderleri, örgütlendiği alanlar ve dünya görüşünden bahsedelim. Böylesine tehlikeli bir örgüt, koskoca bir şehri nasıl pençesinin içine, eve kaçmış karasinek misali alabildi? Bizim hiç mi suçumuz yok?

Kedilerin organizasyon şemasını en büyük suç örgütlerinde bile göremeyiz. Her biri aslında farklı bir davranış biçimi sergiliyormuş gibi görünse de, günün sonunda tüm kedilerin amaçları aynıdır. Kısaca: “Sokaktan banka, banktan kucağa, kucaktan eve... Evden her yere!” olarak tanımlandırılan bu eylem planı çok aşamalı topyekün bir saldırıdır.

Kökleri eski Mısır’a kadar uzanan bu organizasyonun farklı ayaklarından daha önceki sayımızda bahsetmiştik. Antik ve kutsal bir organizasyon gibi çalışırlar. Yavru kediler belirli günlerde âdeta bir ayin gibi zihinsel birleşmelerini gerçekleştirir ve ana merkezden gelecek günlerdeki davranışları için emirleri alır.

Sokaktan banklara, banklardan kucaklara, kucaklardan evlere (Fotoğraf: Depo Photos)

"Ana merkez” her semtte bulunan bir kedi merkezdir. Bu merkezde akil kediler arasından en yaşlı ve bilge olanının liderliğinde bir konsey bulunur. Konsey, kedilerin en aklı başında, en temiz ve en vahşi olanından oluşan üç kedilik bir ekiptir. Ekip, her hafta belli günlerde yavru kedilere iletmek üzere bir telepati mesajı hazırlar. Zaten telepati kelimesinin içinde “pati” kelimesi de işte tam da bu yüzden vardır. Konsey tarafından hazırlanan telepatik mesaj, konseyin lideri olan kediye iletilir, lider yönetici vasfı olan erdemli kedi ise kulak içi tüylerini saniyede binlerce kez titreterek tüm semtteki yavru kedilere ve yakın semtteki akil kedilere bu mesajı iletir. Âdeta bir cep telefonu şebekesi gibi çalışan sistem akil kediden akil kedilere, akil kedilerden yavru kedilere bir saat gibi işler...

Efendim, bildiğiniz gibi bu korkunç örgütün sloganı: “Sokaktan banklara, banklardan kucaklara, kucaklardan evlere”... Sistem insanın yalnız kalma korkusunu suiistimal etmek üzerine kurulmuştur. Yalnız kalmaktan korkan bireyler bu duygularını gidermek amaçlı hayatlarına çeşitli evcil dostlar alır. İşte büyük plan tam bu noktada başlar. Banktan kucağınıza, kucağınızdan da evinize kadar gelen kediler, siz farkında olmasanız da artık sizin hâkiminiz olmaya başlamıştır.

Tabii ki bu uzun ve istikrarlı yürüyüş hem kediler hem de sizin için kolay olmayacaktır. Günden güne istekleri ve tavırlarıyla evin içindeki insanı kontrolü altına almaya, âdeta kölesi yapmaya kadar gidecek bir yoldur bu. Ne kadar zengin ya da fakir olduğunuzun, ne kadar eğitimli ya da cahil olduğunuzun, ne kadar dolandırıcı ya da ahlaklı olduğunuzun, ne kadar sevimli ya da sevimsiz olduğunuzun kedi için hiçbir önemi yoktur.

En zengininden en fakirine evine yalnızlığı azalsın umuduyla bir kedi almış her birey, günün birinde, yalnızlıktan korktuğu için eve aldığı bu kedinin tamamen kölesi olmuş olur.

Kedilere hükmeden dünyaya hükmeder, bunu da unutmayın...

Bir yandan da kedileri aslında insanoğlunu ehlileştiren ve eşitliğe kavuşturan canlılar olarak görebiliriz. Sonuçta kediler karşısında tüm insanlar eşittir. Çünkü hepsi Mısır’da firavunları için piramitlerde çalışan kölelerden farksızdır. Kediler dünyayı ele geçirme planlarını insanları birbirinden ayıran sosyal, ekonomik ve diğer tüm değişkenlerden ayırıp aynı “şey”e dönüştürmek üzerinden yaptıkları bu devasa planı adım adım işlemektedir. İşin ilginç tarafı, bu davranış biçiminin yıllar boyunca kusursuz bir şekilde nesilden nesile iletilmiş olmasıdır. Tabii bu noktada sistemin vazgeçilmezleri olan akil kedilere büyük bir rol düşmektedir. Her genç kedi, bir gün bir akil kedi ya da konsey üyesi olacak disiplinde, geleceğe ve evinde yetiştirdiği insana hükmetmek amacıyla yaşar, büyür, yaşlanır ve günü geldiğinden bilgeliğini gelecek nesillere bırakarak bu dünyadan göçüp gider...

Artık kedi ne isterse o olur. Artık kedi ne yaparsa kabul edilir, artık kedi ne istemiyorsa o istenmez. Artık kedi ne düşünürse o düşünülür. Artık kedi nerede oturmak istiyorsa orada oturur, artık kedinin sözü evin içinde geçer tek söz olmuştur. Dilerseniz bir ülkede prens, dilerseniz en güçlü siyasetçi, dilerseniz en sevimsiz insan, dilerseniz en tatlı hayvansever olun, evin içinde tek hükümdar, tek hâkim ve tek pati vardır.

O yüzdendir ki tüm yavru kediler perdelere atlar, o sebeptendir ki evdeki tüm kediler bir şeyleri devirir... Her kedi sahibini eğitir, her pati darbesi bir emir demektir.

İşte dünyanın en büyük şehirlerinden İstanbul, aslında dünyanın en tehlikeli şehirlerinden de biridir... Geçtiğiniz sokaklarda ne zaman aç bir kedi görürseniz bir parça mama, bir kap su bırakmayı unutmayın.

Kedilere hükmeden dünyaya hükmeder, bunu da unutmayın.

 

Kaan Sezyum
Kedi
İstanbul
Sayı 003

BENZER

Mimar Sinan’ın az bilinen eseri İvaz Efendi Camii, sadece demirden inşa edilmiş Sveti Stefan Kilisesi, görkeminden hiçbir şey kaybetmeyen Yerebatan Sarnıcı, şehre nefes veren Atatürk Arboretumu... İstanbul’da gündelik hayatın hengâmesinde kaybolup etrafımızdaki güzellikleri keşfetmeye vakit ayıramamaktan şikâyet ediyoruz ama bir yerden başlamalı. Sonbahar, harekete geçmek için belki de en ideal zaman. Tarihçi ve seyahat yazarı Saffet Emre Tonguç “Sonbahar hüznün ve içe kapanmanın mevsimi değil, aksine tazelenmenin vaktidir” diyor ve rotayı çiziyor.
Kış uykusundan uyanma vakti... Sahillere, ormanlara, parklara gidip derin derin nefes alma; kış boyu atıl kalan kasları, eklemleri açma; depresif ruh halinden sıyrılma vakti. Şehrin birçok yerinde ücretsiz spor aleti, yürüyüş parkurları, ucuz bisiklet kiralama sistemi varken, bunları değerlendirelim dedik. En etkili ve hatasız sporu nasıl yapacağımızı profesyonel eğitmenlerimize sorduk.
Toplumlar arası ilişkilerin artmasıyla birlikte, belli bölgelere özgü olan bazı hastalıklar dünyaya yayıldı ve milyonlarca insanın ölümüne yol açtı. Tarih boyunca önemli bir liman kenti olan, iki kıtayı birleştiren İstanbul’un da bu salgınlardan etkilenmesi kaçınılmazdı. Kitlesel ölümlere yol açan ve kentin hafızasına kazınan salgın hastalıklardan biri, 19. yüzyılda dünyayı kasıp kavuran koleraydı.