Emin Çapa (Gazeteci, yayıncı)
"İnsanlara iyi olduklarını hatırlatmamız lazım"
Şu anda evimizin içinde sekiz yavrumuz var. Ayrıca biraz yabani oldukları için eve girmeyen ama evin alt katındaki depomuzu tahsis ettiğimiz iki bahçe kedimiz var. Araç girmeyen bir sokakta yaşadığımız için kışın korumaya aldığımız bolca sokak kedimiz de mevcut.
Dünyanın sadece insanlara ait olduğu, evrenin insanların çevresinde döndüğü düşüncesi ağır bir ırkçı görüş. Biz buna “türcülük” diyoruz. Yani bazı türlerin daha değerli, diğerlerinin daha değersiz olduğu anlayışı. Bu görüş dünyamızı daha yaşanmaz, daha korkunç bir yer haline getiriyor. Sadece olayın ahlaki tarafını kastetmiyorum. Küresel ısınmadan son yaşadığımız salgına kadar her yerde bu görüşün etkilerini görüyoruz. Diğer canlılara, onların yaşam ve mutlu olma haklarına saygı duymadan yaşamanın cezası çok ağır bir şekilde çıkıyor.
Çevremde hayvanı olmayan ev kalmadı. Sokaklar dünya güzeli kediler ve köpeklerle dolu. Nerede zorda bir hayvan olsa o benim önüme çıkar. Bu bizim aile geleneğimiz. Sokak hayvanı olmayan Kanada’da öğrenci olan oğlum, kaybolan kedi bulmuş, altı ay yurt odasında bakmıştı. Sevgi bulaşıcıdır. İnsanlara iyi olduklarını hatırlatmamız lazım. Yoksa kötülük hepimizi yutup yok edecek.
Çocukluğumdan bu yana canlılar dünyası ilgimi çeker. Üniversite sınavına hazırlanırken, annem bahçeye gelen kedileri kovalardı, dikkatimi dağıtacaklar diye. Ailemin her zaman bir köpeği vardı ve ona ailemizin bir ferdi olarak bakılırdı. Ben kedici, köpekçi diye ayrılan insanları anlamıyorum. Çok acı verici bir şekilde kaybettiğimiz köpeğimizden sonra yeni köpek almadık. Ama biliyorum ki, önünde sonunda bahçemizde bir köpek evladımız da olacak yeniden.
İstanbul dünyanın en etkileyici şehirlerinden biri. Bir kere aynı anda iki ayrı kıtada olan bir başka şehir yok. Mesleğim gereği çok güzel ve özel birçok şehri ziyaret ettim. Ama İstanbul başka hiçbir yere benzemiyor. Sokak hayvanları bu şehrin bir parçası ve tarih boyunca da öyle olmuşlar. Konforlarını sağlayıp, bakımlarını yaptığımız sürece sokaklarda onları görmek beni mutlu ediyor. Ama sokakta ortalama ömürleri üç yılı geçmiyor diyor veterinerler. Keşke herkes evini bu güzelliklerle paylaşsa. Paylaşamayanlar da, mama, su desteğiyle sahip çıksa. Bakmak için kedi, köpek satın almasın insanlar. Sokaklar, barınaklar size, hayatınızda gördüğünüz en sınırsız sevgiyi verecek canlarla dolu. İnanın bana bir kere bir hayvanla yaşarsanız, “daha önce bu sevgi olmadan nasıl yaşadım” diyeceksiniz. Barınaklar konusu çok zor bir konu. Ben yuvalandırılamıyorsa hayvanların kısırlaştırılarak özgür bir şekilde bakılmalarından yanayım. Yerel yönetimlerden beklentimiz, şehrimizin hayvan sakinlerine saygı duymaları, ihtiyaçları konusunda sokak ve mahallelerdeki hayvan dostlarıyla iş birliği yaparak çözüm üretmeleri. Yerel yönetimler, halkın desteği olmadan bunu başaramaz.
Aylin Aslım (Müzisyen)
"Kararlı ve düzenli bir kısırlaştırma hareketine ciddiyetle ihtiyaç var”
İki tane köpek arkadaşım var. Co sekiz, Nina altı yaşında. 2014’te İstanbul’da bahçeli bir eve taşınmıştım, zaten uzun zamandır bir köpekle yaşamayı hayal ediyordum. O eve taşınır taşınmaz etrafa haber saldım. Bir hafta sonra ağabeyim, “Evsiz kalmak üzere olan bir Alman çoban köpeği varmış” diye aradı beni. Başka bir şehre tayin sebebiyle Co’yu sahiplendirmek zorunda olan genç bir çift Co’yu bana getirdi. Görür görmez ona bağlandım. O da bana. Hemen ellerimi yalamaya başladı. Hayatımda yaptığım en iyi birkaç şeyden biri Co’yu yanıma almak oldu. Co o zaman iki buçuk yaşındaydı.
Parklarda arkadaşlarıyla oyun buluşmaları ve bahçe bir süre sonra Co’ya yetmemeye başladı. Tek başına sıkılıyordu. 2015 Ocak ayında Kaş’a taşınma aşamasında otoyol kenarında Nina’yı buldum. Yeni yavrulamış, yavruları çalınmıştı civardaki insanların söylediklerine göre. O kadar insan teması istiyordu ki, heyecandan sürekli koşarak otoyola çıkıp geri geliyordu. En azından oradan kurtulsun diye yanıma aldım, sonra da bir daha bırakamadım. Co’ya da çok güzel bir küçük kardeş ve oyun arkadaşı oldu. Nina o zaman bir buçuk yaş civarındaydı.
Yıllar içinde etrafımda evcil hayvanı olmayan ne kadar arkadaşım varsa hepsine kedi ve köpek arkadaşlar edindirdim. Birçok sokak hayvanına kendi çevremden ya da haber salarak başka yerlerde yuva buldum. Anneannem kedileri çok severdi, köpekleri de. Fakat genel olarak ailede geleneksel Türk ailesi yaklaşımı vardı; evin içinde kedi ya da köpeğe karşıydılar.
İstanbul’da sokak hayvanlarının hayvanseverler ve belediyeler sayesinde başka şehirlere oranla daha iyi durumda olduğunu düşünsem de, kararlı ve düzenli bir kısırlaştırma hareketine ciddiyetle ihtiyaç duyulduğu bir gerçek. Nüfusu arttıkça yaşam kalitesi düşen bu sonsuz sevgi dolu canlara daha hakettikleri bir hayat verebilmek için kısırlaştırma ve diğer sağlık hizmetlerinde iyileştirmeye ihtiyaç var kesinlikle.
Nevşin Mengü (Gazeteci)
"Köpekler ev süsü değil, sosyal hayvanlar"
Bir tane kızım var. İsmi Wolfy, sanırım şu anda altı yaş civarında.Wolfy’yi Hardal Köpek Barınağı’ndan aldım. Aslında aklımda bir köpek edinme fikri yoktu. Ankara’da bahçeli bir evde büyüdüm ve hep köpeklerimiz vardı ancak İstanbul’da yoğun bir tempoda çalışırken bir köpeğe yeterli ilgi ve sevgiyi verebileceğimi düşünmüyordum. Hayvansever dostlarımdan birisi benimle temasa geçti, barınakta böyle biraz narin bir çocuk olduğunu söyledi. Alan olmazsa geri bırakılacak ormana, yaşayamaz, dedi. Ben de sahiplenmeye karar verdim.
O zamanlar miniğim bir yaş civarındaydı. Şimdi beş yıldır beraberiz. Aldığımda arka ayağı yaralıydı. Diğer köpeklerden ve arabalardan feci korkuyordu. Herhalde bir noktada araba çarpmış, kalça kemiğinde ufak bir kırık var.
Dünyanın en cool, en sakin köpeği. Başka köpeklerle oynamayı sevmez. Topla, frizbi ile oynamaz, beraber koşuya çıkmayı, uzun yürüyüşler yapmayı sever. Bir de kedicik gibi gelir sokulur bazen.
Kızımla işte muhabbet kuşları gibi yaşayıp gidiyoruz şimdi.
Köpek gerçekten büyük bir sorumluluk ve her kafasına esenin köpek sahiplenmeye çalışmaması gerekiyor. Bazen soran arkadaşlarım oluyor, tüyü dökülmeyen köpek var mı diye mesela. Köpek tüyünden, kokusundan vesaire rahatsız olacak biri bir köpekle evini paylaşmaya kalkmamalı zaten.
Köpekler ev süsü değil, sosyal hayvanlar. Uzun yürüyüşler yapmaları, sosyalleşmeleri gerekli. Onun için insanlara köpek edinin propagandası pek yapmıyorum açıkçası. Bu dünya sadece bize ait değil, şehirlerimizin sokakları aynı zamanda kedilere, kuşlara, köpeklere ait. Ne var ki birlikte yaşamın bazı kuralları olmalı, yoksa beraber yaşam sürdürülebilir olmaktan çıkıyor. Örneğin sokaklara, yerlere artık yemek dökerek besleme yapmak kentin diğer sakinlerinin hakkını gasp etmek oluyor aslında. Sokak hayvanlarına besleme yapılması belediyeler tarafından belli kurallara bağlanabilir. Örneğin okul yakınlarında besleme yapmak, çocuklar açısından tehlike yaratıyor. Alanlar ve besleme saatleri belirlenmeli. Hayvanları barınaklara tıkmak çözüm olmadığı gibi sokaklarda kaderlerine terk etmek de çözüm değil. Hayvanları doğar doğmaz çiplemek, takibini yapmak ve sokağa, ormana bırakanlara çok ağır cezalar verilmesinden başka bu meselenin rasyonel çözümü olmadığını düşünüyorum.
Melek Mosso (Müzisyen)
“Onları sahiplenmem çevremde bir dalga etkisi yarattı”
Evde şu anda beş tane hayvan dostumuz var. Bir tanesi erkek kardeşimin, dördü benim. Haşi, 11 yaşında. Peri, iki yaşında. Drogo bir buçuk yaşında. Kiki ve Juju, yani Jülide, dört aylıklar.
Denizli’de bir arkadaşımın kedisi doğum yapmıştı. Sahiplendiriyorlardı. Haşi’yi bu şekilde sahiplendim. Drago’yu da yine sokaktan sahiplendim. Peri’yi Faralya’da tatildeyken ormanda bulduk. Kiki ve Jülide’nin annesini köpek parçalamıştı. Çok küçüklerdi. Onları da o şekilde sahiplendim.
Haşi’yi sahiplendiğimde çok gençtim, üniversiteye gidiyordum. Haşi de o zaman bebekti, iki aylıktı. Bunun ne getireceğinin farkında değildim. Ama bambaşka bir insana dönüştürdü beni. Haşi’yi sahiplenmek bir anda gelişti ama diğerlerini bilinçli olarak, yardıma ihtiyaçları olduğu için sahiplendim.
Haşi’yi aldığımda kara böcek gibi bir şeydi, çok küçüktü ve çok çirkindi (gülüyor). Neye benzeyeceğini çok merak etmiştim. Drogo... El salladım ve bana ilk yaklaşan o olduğu için aramızda bir enerji olduğunu düşündüm. O an çok güzeldi ve onu olduğu yerden hemen çıkartmak istedim. Peri. Ormanda bir yavru kedi viyaklaması duyuyor ama nereden geldiğini anlayamıyorduk. Ben buldum tabii bunu. Bir şekilde İstanbul’a getirdik. Juju ve Kiki geleli ise çok olmadı. Mayıs ayının başında geldiler.
Onları sahiplenmem çevremde bir dalga etkisi yarattı diyebilirim. Annem evde kedi olmasına karşıydı. Şimdi bayılıyor. Sokaktakileri beslemeye, sevmeye başladı.
İstanbul’daki sokak hayvanları besleniyor ama bazı barınakların hali, alınan hayvanların ormana atılması... Bunlar çok incitici. Moda’da rahatız, tüm köpeklerin, kedilerin ismini biliyoruz ama dışarı çıktıkça durum daha vahim bir hale dönüşüyor. Düzenli kontroller yapılmalı. Belediyenin besleme noktalarını çoğaltması gerekiyor. Kısırlaştırmanın düzenli olarak yapılması gerekiyor.
Ferhan Talib (Dijital içerik yöneticisi)
"Onunla ilk tanıştığımızda ayakta zor duruyordu; yine de bana kuyruk sallıyordu”
Mini isimli bir köpeğim var. 2 Ocak 2017 akşamı barınak gönüllüsü bir arkadaşım bana barınakta soğuktan ve açlıktan kalbi durmuş ama hayata döndürülmüş bir köpeğin fotoğrafını yolladı. Aslında onun amacı benim fotoğrafı paylaşmam ve yuva bulunmasına yardımcı olmamdı, ama fotoğraftaki köpek benim çok kısa bir süre önce kaybettiğim köpeğimin aynısıydı.
Köpeğimi çok kısa bir süre önce kaybettiğimden başka bir köpek sahiplenmeye henüz hazır hissetmiyordum ama fotoğrafı görür görmez koşarak gidip yardım etmek istedim. Hemen gidip tedavi gördüğü veterinerden onu aldım. Aslında ilk günlerde onu iyileştirmek, bir deri bir kemik hali geçtikten sonra ona bir yuva aramak niyetindeydim ama onunla bir hafta geçirdikten sonra birbirimize bağlandığımızı hissettim ve hayatı boyunca onunla beraber kalmak istediğime karar verdim. Tanışma anımızı hatırlıyorum. Bir deri bir kemikti, ayakta zor duruyordu, enerjisiz ve mutsuz görünüyordu. Ama yine de bana kuyruk sallıyordu.
Üç buçuk senedir beraberiz. Onu ilk sahiplendiğim zamanlarda iki, iki buçuk yaş civarı olduğunu tahmin etmişti veterinerler. O sebeple şimdi beş buçuk, altı yaş civarında olduğunu sanıyorum.
Sosyal medyada Mini ile olan bu hikâyemi sık sık paylaştığım için eminim bu konuda etki ettigim, dokunduğum hayatlar olmuştur.
Sokak hayvanları bazı semtlerde daha şanslı olsa bile genel hallerinin çok iyi olduğunu düşünmüyorum. Her şeyden önce bilgi eksikliği ve bilinçsizlik var. Sokaktaki hayvanları barınaklara gönderip onlara yardım ettiğini zanneden, barınakları köpek otelleri gibi keyifli yerler sanan insanlar var maalesef. Sokak hayvanlarının sistemli olarak kısırlaştırılması ile çoğalmasını durdurmaya yönelik daha çok çalışma olsa, sonrasında yaşam kalitelerinin artırılmasını sağlamak çok daha kolay olur.
Elif Türkölmez (Gazeteci, yazar)
“Hayatımı tümüyle değiştirmeye gelmiş meğer”
Ginger’ın üçüncü yaş gününü kutlayacağız yakında. Bize geldiğinde birkaç aylıktı. O zamanlar Kınalıada’da yaşıyorduk ve adadaki bahçede sekiz kedi, bir köpek ve adaya bırakılmış pek çok hayvana baktığımız için ben ilk başta istememiştim. Ama sonra, korkmuş bakışlarını görünce dayanamadım. Hayatımı tümüyle değiştirmeye gelmiş meğer.
Ben hiçbir zaman onu kurtardım diye düşünmüyorum. O beni kurtardı. Bana koşulsuz sevmeyi, her gün gördüğüm şeylere heyecanlanmayı, hiç konuşmadan çok derinden anlaşmayı öğretti. Çok değiştim ben birkaç yıl içinde. Hepsi de onunla çıktığımız yürüyüşlerde oldu. Ben yabani ot toplarken yanımda bekler, beraber güneşin batışını izleriz, yazı masamın hemen yanındaki minderinde uyur ben çalışırken. Bamya sever. Tuzlu fıstığa bayılır. Rüzgârla havalanan perdelerdense çok huylanır.
Ginger’ı sevgili arkadaşımız Binnaz Avcı bulmuş. Binnaz, hayvanlar konusunda çok hassastır. Zorda darda hayvanlara yardım eder. Bir kış gecesi, eğlence mekânlarından birinin önünde, adamın biri tarafından satılırken bulmuş Ginger’ı. Kış gecesi, buz gibi havada, ağzı bantlı, ürkmüş bir haldeymiş. Bir arkadaşıyla beraber adamın elinden güç bela kurtarmış,
evine götürmüş Ginger’ı. Sonra bir yuva arama sürecindeyken, bize geldi işte. İlk geldiği gün çok ürkekti, kulakları yapışıktı. Birkaç gün içinde dikleşmeye başladı, bahçeye, eve, bize alıştı. İsmini koyduk. Yanaklarından öptük. Mandalina ağaçlarının altında koştuk. Şimdi çok mutluyuz.
Nereye gidersek o da bizimle gelir. Deniz kıyısına, yemeğe, eğlenmeye... Eğer hayvanları sevmeyen bir yerse gideceğimiz yer, zaten oraya bir daha gitmeyiz. Ginger, Cem, ben, üçümüz bir aileyiz, umarım daha da genişleriz.
Meral Olcay (Yedikule Hayvan Barınağı kurucusu)
“En önemlisi insanların bilinçlenmesi”
Fatih Belediyesi’ne bağlı Yedikule Hayvan Barınağı, resmî olarak 2001 yılından bu yana faaliyette. Meral Olcay’ın barınağı hayata geçirme hikayesi hayli ilginç. 1999 yılında, Fatih Belediyesi’nde kontrol mühendisi olarak çalıştığı dönemde işe giderken trafiğin sıkışmasıyla yolunu değiştiriyor ve barınağın şu an bulunduğu yerde buluyor kendini. Arazide yaşlı bir adamın köpekleri beslediğini görüyor. “Bayat ekmekle canlı doyurulmaz” diyor yaşlı adama ve ertesi gün yemek yapıp getireceğini söylüyor. O akşam evde yemek hazırlıyor. Düzenli olarak araziye yemek götürüyor. Köpeklerin sayısı gün geçtikçe artıyor, artıyor... İşi bir adım ileri götürmek şart oluyor. Yedikule Hayvan Barınağı’nın hikâyesi işte böyle başlıyor.
Barınakta bugün 2000 civarı köpek, 100’e yakın engelli kedi var. Mesai sabah erken saatte başlıyor, akşama dek aralıksız sürüyor. Köpeklerin yüzde 60’ı cins. Bu inanılmaz oran, Yedikule Hayvan Barınağı’nın neden sahiplendirme konusunda aşırı titiz davrandığını açıklıyor. “Siz çocuk doğurmaya karar verdiniz. Bugün bunun için buradasınız” diye söze girdiklerini anlatıyor Meral Olcay. “Ancak bu çocuk bir gün gelecek kendi ayakları üstünde duramayacak, hep size bağımlı olacak. Belki beş yıl, belki 20 yıl bu böyle devam edecek.” Hayvan sahiplenmek üzere görüşmeye gelenlerle yapılan bu konuşma, sürecin gidişatını büyük oranda belirliyor. “Bunları söylediğimizde karşımızdakinin gözlerinde bir korku ifadesi beliriyorsa, işte o bizim sevdiğimiz bir şey,” diyor Meral Olcay. Asıl korku ifadesi yoksa sorun olduğunu söylüyor: “Cahil cesareti diye bir şey var. ‘Yaparım, ederim’. İşte o bir sorun.”
Meral Hanım ve ekibinin sahiplendirme sürecindeki titizliği, sahiplendirme gerçekleştikten sonra da devam ediyor. Bu
süreçte bir sözleşme mutlaka imzalanıyor. “WhatsApp çok işimizi görüyor. Görüntülü görüşmeler yapıyor, sahiplendirdiğimiz hayvanın durumunu bu şekilde düzenli olarak takip ediyoruz,” diyorlar. Sadece bu kadar da
değil. Yılda iki kez ev ziyareti gerçekleştiriliyor. Hayvanın yaşam koşulları kontrol ediliyor. Sadece beslenmesi, bakıldığı evin durumu değil, hayvanın ruh hali, sahiplenen kişilerle olan ilişkisi de gözlemleniyor bu ziyaretlerde. Bu takip, ömür boyu devam ediyor.
İstanbul’daki sokak hayvanlarının durumuna gelince... “Asıl önemli ve gerekli olan insanların bilinçlenmesi,” diyor Meral Olcay, “Sadece hayvanlar söz konusu olduğunda değil, insan doğaya saygılı olmayı da öğrenmeli.”
Mama yardımı, sahiplenme ve diğer tüm faaliyetler için Yedikule Hayvan Barınağı’nın web sitesini (yedikulehayvanbarinagi.com) ziyaret edebilirsiniz.