Aydın Boysan'a muhabbet turu

Fotoğraf
Koray Berkin, Burak Boysan Arşivi
26 Kasım 2021 - 12:23

Saygıdeğer İST dergi okuru,
Aslında biz bu turu haziran ayında yapacaktık.
17 Haziran 2021’de yüz yaşına basacak olan Aydın Boysan’a sevgili şehrinde bir bisiklet turu armağan edecektik. Ne var ki Covid-19 denen illet planımıza engel oldu. Ertelemek zorunda kaldık.

Lakin eskiler her işte bir hayır vardır lafını boşuna söylememiş. Eğer turu o zaman yapsaydık, Aydın Boysan’ın hayatında önemli bir yer tutan Laleli’de motorlu araç kaosunun içine düşecektik. Ne güzel bir haber ki, Laleli, ağustostan beri araç trafiğine kapalı. Yayalar ve bisikletliler için hareket edilebilir hale geldi. Özetle geç oldu ama temiz oldu.

Aydın Boysan'ın anılarında sıkça anlattığı Yeşilköy'deki bamya tarlası yok olup çimenle kaplanmışken

Başlangıç noktası seçmek

Aydın Boysan’a Muhabbet Turu”nun başlangıç noktası şüphesiz Suriçi, özellikle de Samatya olmalı. Bu hem Aydın Boysan’ın yaşam çizgisini izlemek açısından hem de semtin içinde yer aldığı Tarihî Yarımada’nın her şeyin başlangıcı olması nedeniyle böyle. Ama bir istisna yapıyor, rotayı Yeşilköy’den başlatıyoruz. Tura en batıdan başlayacak, doğuya devam edeceğiz. Kronolojik çizgiyi, coğrafi çizgi uğruna biraz revize edeceğiz.

Aydın Boysan 1921’de Samatya ile Aksaray arasındaki Davutpaşa semtinde doğar. Annesi Nevreste Hanım öğretmen, babası Esat Bey muhasebecidir. Aile daha sonra aynı semtte Bekarbey Sokak’a taşınır. Ardından Samatya’da bulunan Narlıkapı Çıkmazı’ndaki eve gidilir, oradan da Yeşilköy’e.

Aydın Boysan bu sıralamayı İstanbul’un Kuytu Köşeleri kitabında nasıl da güzel anlatır:

"Yıllar önce bir işadamımız, bana sormuştu: ‘Siz, nereden feyiz aldınız? İngiliz terbiyesi mi? Fransız terbiyesi mi? Oxford’dan mı?..'

Ben: ‘Arzedeyim efendim’ deyip, açıklamıştım:

'Bendeniz Davutpaşa Çöp İskelesi, Davutpaşa Ispanak Viranesi, Samatya Narlıkapı Çıkmazı ve Yeşilköy Bamya Tarlası’ndan feyiz aldım.'"

Yeşilköy bamya tarlası

Boysan ailesi Yeşilköy’e 1935’te taşınır. Aydın Boysan on dört, kardeşi Doğan on bir yaşındadır.

Eski adı Ayastefanos olan köy, Balkan Savaşları sırasında (1913) Yeşilköy olmuştur. Bu adın, ömrünün bir bölümünü burada geçiren Halid Ziya Uşaklıgil (1865- 1945) tarafından konduğu söylenir.

20. yüzyılın başlarında Yeşilköy'den bir görünüm (Fotoğraf: Turgay Tuna Arşivi)

Boysan ailesi o zaman tren istasyonuna yakın bir yerde bulunan bamya tarlasında oturur. İki katlı, üç odalı ahşap bir evdir yaşadıkları. Bamya tarlası aynı zamanda Aydın Boysan’ın "sinema işletmeciliğine" başladığı yerdir. O günleri kitabında şöyle anlatır: "Çocuklar olarak en önemli eğlencemiz, benim sinema makinamla, film oynatmamdı. Ancak bazı yanlış anlamaları, hemen önlemeliyim. Bu makina, elektrik motorlu falan değildi, elle çevrilirdi. Makinanın kendi ampulü yoktu. Bahçe kordonunun ampulünü içine sokardık da, öyle oynatırdık. Film hazinemiz de zengin sayılmazdı. Topu topu, tek bir filmimiz vardı. Birinci Dünya Savaşı’nda, Enver Paşa’nın önünde askerlerin geçit töreni... Sadece beş dakikalık bir film. Asker milletiz ya! Biz bu tek filmi oynatmaktan bıkmazdık. Her oynatışımızda, ‘Yaşa, varol’ sesleriyle havalara zıplar, o koca bamya tarlasını inletirdik. Günün birinde, bu haykırmalardan bezen bir amcamız geldi, ‘Yetti canıma bu Enver Paşa be!..’ diye bağırıp, filmi elimizden aldı ve oracıkta yaktı. Benim sinemacılık yaşamım da, böylece sona erdi."

O yıllarda Yeşilköy hakikaten köydür. Aydın Boysan, tren istasyonundan inen avcıların yüz metre kuzeye yürüdükten sonra tüfeklerini ateşlemeye başladıklarını, ördek vurduklarını anlatır.

Gezi ekibinin buluşma noktası Samatya oldu

Yeşilköy'den Suriçi'ne

Seksen altı yıl sonra altımdaki katlanır bisikletle bamya tarlasının bulunduğu yere gidiyorum. Tahmin edeceğiniz gibi burada bamya tarlası filan yok. Onun yerine konmuş kocaman bir 50. Yıl Lisesi var. Muhtemelen etrafındaki binalar da o tarlanın üstünde yükseliyor.

Lisenin yanından ayrılıyor, sahile iniyorum. Bisiklet yolundan, semt ile aynı adı taşıyan fenere devam ediyorum. Etrafı kendinden yüksek binalarla çevrili fener eski işlevine sahip değil. Artık bir lokantanın bahçesinde aksesuar.

Yine de Yeşilköy İstanbul’un en güzel yerlerinden biri olmaya devam ediyor.

Buradan Samatya’ya devam edeceğim. Aydın Boysan’ın oğlu Burak ve "kızı" Mine Boysan’la (Burak Boysan’ın eşi) orada buluşmak üzere sözleştik.

Rauf Orbay Caddesi’ne çıkıyorum. Ne var ki Yeşilköy ile Bakırköy arasında bir bisiklet yolu yok. Sağ şeridi araçlarla paylaşmak gerekiyor. İBB bu dört kilometrelik bölüme bisiklet yolu inşa etse ne kadar iyi olur. Yenikapı’ya kadar kesintisiz bir bisiklet yolumuz olur. Hatta Avcılar ile Florya arasında kesintiye uğrayan yerler için de bir formül üretilse, yirmi beş kilometrelik çok kullanışlı bir hatta kavuşuruz.

Bu naçizane teklifleri düşünerek Ayamama Deresi’ni geçiyor, bir zamanlar güzel abimiz Tarık Akan’ın cankurtaranlık yaptığı ve artık olmayan Ataköy Plajı civarında bisiklet yoluna tekrar kavuşuyorum.

Yedikule Bostanları

Başlangıç noktasından 12 kilometre sonra Kazlıçeşme’deyim. Tarihî Yarımada’nın silüetine bir hakaret gibi dikilen 16/9 adındaki gökdelenlerin yanından geçiyor, Yedikule’den içeri giriyorum. Aydın Boysan bu binalar için ne düşündü, merak ediyorum.

Neyse ki bir teselli ikramiyesi görüyorum: Yedikule bostanlarında marullar yeşil yeşil gülümsüyor. Birkaç yıl önce kaldırmaya yeltenmişlerdi de nasıl bir sivil direniş yaşanmıştı!

Devam o halde.

Burak Boysan ve Aydan Çelik Aydın Boysan'ın doğduğu evin önünde, Narlıkapı

Suriçi'ne girer girmez bir film ekibine denk geliyorum. Aaa, araçların üstünde Leyla ile Mecnun yazıyor! Meğer bir zamanların fenomen dizisi başlamış da haberim yok. Platonun ortasına düşünce öğreniyorum. Bir teselli ikramiyesi daha.

Düşündüğümden erken geldiğimi görünce rastgele turlamaya başlıyorum. Otuz beş yıldır buralarda gezerim. Her gelişimde mutlaka yeni bir şey keşfederim.

Kara surlarında restorasyon çalışmaları var. Sarı inşaat perdelerinin üstünde İBB Miras yazıyor.

Namık Sevik Stadyumu’nun yanından geçiyorum. Bir sürü kulübün tabelası var: Kocamustafapaşa, Yedikule, Güzelhisar, Davutpaşa... En eskisi Davutpaşa Spor Kulübü. Aydın Boysan beş yaşındayken, 1926’da kurulmuş. Onun futbol oynadığı Şark Şimendifer Futbol Kulübü’nün tabelasını arıyorum ama yok. Kitaplarında artık öyle bir kulüp kalmadığını yazıyor aslında ama yine de bakınıyorum. İstanbul bu. Sürprizleri bitmez.

Sümbül Efendi'deki çınar

Efendi Camii’ne geliyorum. Aydın Boysan’ın anlattığı çınarı merak ediyorum. Hani şu yıkılmasın diye zincirle sarılan çınar. "Eğer o zincir düşerse kıyametin kopacağı söylenirdi, çok korkardık" diye anlatıyor. "Bir gün zincirin düştüğünü öğrendik ama kıyamet filan kopmadı" diye de ekliyor. Çınarın kuruyan gövdesi, şimdi etrafına inşa edilen ahşap bir kulübenin içinde duruyor.

Kiliselerle, camilerle çevrili semtte pedallıyor, buluşma noktasına, Samatya Meydanı’na iniyorum. Şener Şen ile Türkan Şoray’ın döktürdükleri İkinci Bahar dizisinin setiydi burası vaktizamanında.

İST’in yayın yönetmeni Sevecen Tunç’la derginin fotoğrafçısı Koray Berkin gelmiş. Ardından da Mine ile Burak sökün ediyor.

Burak Boysan’ın babasıyla birlikte yazdığı çok güzel bir kitap var. 2012’de yayımlanan İki Nesil Bir Şehir’de Burak Boysan, babasına “pişekârlık” yaptığını söylüyor. Biz de bu gezide onun pişekârı olacağız.

Narlıkapı Çıkmazı 34

Hoşbeşin ardından Narlıkapı Çıkmazı’na yöneliyoruz. Boysan Ailesi’nin 1929-35 arasında oturduğu 34 numaralı (şimdi 18) üç katlı ahşap ev bütün güzelliğiyle ayakta. İstanbul’un en az bozulan yerlerinden biri burası. Hatta İz TV için çekilen bir programda Aydın Boysan buraya gelmiş, evin o zamanki sakinleri geceleri halen ateş böcekleri gördüklerini söylemişlerdi.

Aydın Boysan ilkokula burada başlamış. Şimdiki adıyla Genç Osman İlkokulu o zaman 43. Mektep adını taşıyormuş. Annesi Nevreste Hanım da ilk öğretmeni olmuş.

Burak Boysan, babasının iki ayda bir buraya gelip dışarıdan evi seyrettiğini söylüyor. Aydın Boysan da kitaplarında burasının hayatta en sevdiği yer olduğunu yazıyor. Narlıkapı’da geçirdiği çocukluğu anlata anlata bitiremiyor. Hem Davutpaşa’da hem de burada denizle iç içe bir çocukluk geçirmiş. O zaman lebiderya, yani denizin dudaklarında bir hayat varmış. Surlar şimdi olduğu gibi denizden yüz metre uzakta değilmiş, duvarlar âdeta bir peri kızı gibi doğrudan denize iniyormuş. Samatya stili yüzmeyi burada öğrenmiş. Bu stilde kollar serbest stil kulaç atarken, bacaklar kurbağalama hareket ediyormuş.

At kuyruğundan oltayla balık tutar, midye söker, pavurya yakalarlarmış. Bir seferinde karpuz yüklü bir taka batınca denizin üstü karpuz dolmuş, çatlayıncaya kadar karpuz yemişler.

Aydın Boysan anne ve babasıyla beraber

Şahane komşuları varmış. Mesela piyano akortçusu Fasulyeciyan onlardan biriymiş. Kaç kişinin bu hayatta piyano akortçusu bir komşusu olabilir ki?

Dünya güzeli Talia Hanım varmış bir de. Oğlu yıllar sonra çok ünlü bir radyo ve televizyon yıldızı olmuş. Orhan Boran deyince hemen bileceksiniz.

Elektriğe bu evde kavuşmuşlar. Aydın Boysan o günü: "Babam, kardeşim ve ben evin üç katında sevinçten deliler gibi koşmuştuk" diye anlatıyor.

Ramazanlarda Hacı Hüseyin Ağa Camii’ne teraviye gidiyor, en arkada hınzırlık yapıyor, imamı şaşırtıyorlarmış. Bir gün imam şikâyet edince: "Herkes namazı bıraktı bizi yakaladı, hepimizi fena halde dövdüler. Ondan sonra bizi, en ön safta kılmaya mecbur ettiler" diye yazıyor. Yazarken de eminim kahkahalarla gülüyor.

Davutpaşa çöp iskelesi ve ıspanak viranesi

Narlıkapı’dan ayrılıyor, Yenikapı’ya devam ediyoruz. Aydın Boysan’ın doğduğu Davutpaşa bu iki semtin arasında yer alıyor. Ne yazık ki Davutpaşa’dan günümüze kalmış pek bir şey yok. (Hatta semtin bir parçası olan 500 yıllık Kasap İlyas Mahallesi 2008’de tüzel olarak ortadan kaldırıldı. Cem Behar’ın bu konuda yayımlanmış kitabı var.) 

Aydın Boysan’ın dünyadaki en zarif iskele dediği mermer Davutpaşa İskelesi tarihe karışmış. Zaten iskelenin olduğu yerde artık deniz yok. Malum, 1950’lerde zirveye çıkan deniz doldurma merakı sonraki yıllarda da hız kesmedi. Ispanak Viranesi deseniz, o da bir tarih. Aynı Langa bostanları gibi.

zaman ne yapacağız? Aydın Boysan’ın okumaktan büyük zevk aldığı on yedinci yüzyıl şairi Âşık Ömer’in “İstanbul Destanı”ndan alıntı yapacağız:

"Davutpaşa ara yerde yücedir/
Samatya’nın safası eyücedir/
Narlıkapu hepisinden ücedir/
Köşk ü saray ile unvanımız var.
"

Laleli, tramvay yolu

Laleli

Biraz sonra yetmiş üç milletten insanın Babil Kulesi misali toplandığı Yenikapı’dayız. İnanılmaz bir insan ve eşya sirkülasyonu var. Bir kum saatinin ortasında akmaya çalışan zerrecikler gibiyiz.

Neyse ki Laleli’ye gelince kısmi bir rahatlama oluyor. Onu da yayalaştırma projesine borçluyuz. Buralara bir ay önce gelseydik, değil bisiklete binmek, yürümek bile mümkün olmazdı.

Laleli'de ekibe Tanzer Kantık ve Engin Aktürk dahil oluyor. Yenikapı sahilindeki İBB Bisiklet Evi’nden geliyorlar. Tanzer, İspark Sürdürülebilir Ulaşım Projeleri’nin yöneticisi, Engin ise İBB Eurovelo’nun koordinatörü.

Laleli'deki Azimkâr Sokak, Boysan Ailesi’nin Yeşilköy’den sonraki adresi. Aydın Boysan’ın 1932-39 arasında talebesi olduğu Pertevniyal Lisesi’nin hemen yakınında...

Bir lise düşünün, hocaları arasında Reşat Ekrem Koçu, Nurullah Ataç, İhsan Kongar gibi isimler var. Bir de Aydın Boysan’ın şükranla andığı Keyise İda. Bugün birçok üniversitede bulamayacağınız bir kadro.

Aydın Boysan ile Suzan Boysan’ın evlendikten sonra oturdukları ev ise biraz yukarıda, Koca Ragıp Paşa Caddesi’nde bulunuyor. Burak Boysan’ın doğduğu o eve yöneliyoruz. Evin yerinde başka bir bina var. O binada da bir bankanın Laleli şubesini buluyoruz.

Beyazıt

Pazar gezmesinde gidilen havuz

Beyazıt’a devam ediyoruz. Yanan Zeynep Hanım Konağı yerine yapılan İstanbul Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi, Aydın Boysan’ın eleştirdiği bir yapıydı. Ordu Caddesi genişletilirken bir kısmı yıkılan Simkeşhane’nin, Beyazıt Meydanı’nın eski adı Tauri Forum’dan kalan mermer sütunların arasından geçip meydana ulaşıyoruz.

Bir zamanlar burada etrafında tramvayın dönüş yaptığı oval bir havuz varmış. Esat Bey, Aydın ve Doğan Boysan’ı pazar gezmesine buraya getirirmiş. Her zaman hareketli bir yer olan Beyazıt Meydanı bugünlerde yeniden düzenleniyor.

Şehzadebaşı Direklerarası

Meydanın hemen yakınındaki Şehzadebaşı, Aydın Boysan’ın hayatındaki özel yerlerden biri. Pertevniyal’de okurken kaçıp buraya tiyatroya, sinemaya gelirlermiş. Ferah, Turan, Milli, Hilal gibi efsane salonlar buradaymış; Dümbüllü, Naşit, Hazım, Bedia Muvahhit gibi efsane isimler burada sahne alırmış. (Kaderin bir cilvesi demek lazım belki de. O neslin son büyük temsilcilerinden Münir Özkul, Aydın Boysan’la aynı gün, 5 Ocak 2018’de bu dünyadan ayrıldı.)

Şehzadebaşı’ndan Fındıklı’ya devam ediyoruz. Fındıklı’da Aydın Boysan’ın 1940-45 yılları arasında mimarlık okuduğu Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne, şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne geliyoruz.

Aslında tıp okumak isterken arkadaşlarının ısrarıyla mimarlığa yönelmiş Aydın Boysan. Burada öğrencilik ettiği yıllar da çok ilginç. İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde Akademi’nin kapısından girmiş, bittiği günlerde de çıkmış.

Türkiye savaşa girmese bile büyük zorluklara katlanıyor. Ekmek bile karneyle alınıyor. Ekmek sınırlı ama balık gani. Kendisinden dinleyelim: "1943 yılı öyle şiddetli olmuştu ki, Boğaziçi koca buz kütleleriyle dolmuştu. Kulaklarına kar suyu kaçan, on binlerce-yüz binlerce torik balığı buzlar arasında, göbekleri yukarıda oynayıp duruyordu. Zıpkınlarla torik avlıyorduk. 15 gün bol torik yemekten, hepimizin vücudu sivilcelerle kaplanmıştı."

Aydın Boysan’ı en çok üzen olaylardan biri sevgili okulunun 1947’de yanıp kül olmasıdır: "İkinci Dünya Savaşı’nın en işkenceli yılları olsa da, uzun ömrümün en güzel beş yılını geçirdiğim, mimarlık öğrenimi yaptığım, ocağım yanıyordu. Evet yangın da olsa anılarımızı yakıp yok edemez ama zihnimize nakşolmuş olan o eşsiz mekânlar, dönmemecesine tarihe gömülmüştü" diye anar o günü.

Meşhur Cuma sofrası, namıdiğer Demciler Akademisi

Zirvede bitiriyoruz: Beyoğlu

Aydın Boysan turumuzu zirvede tamamlıyor, Beyoğlu’na çıkıyoruz. Denizden seksen metre yukarıdaki bu "ferahlık" kelimenin her anlamıyla zirvedir. "Beyoğlu’na çıkmak bir mertebeye ermek gibi bir şeydi. Buraya bir üst makama çıkar gibi çıkılırdı" diyor Aydın Boysan.

İstanbul Kuytu Köşeleri’ndeki "Beyoğlu’na Çıkmak" yazısından alıntılayalım: "Beyoğlu İstanbul’un kalbi... Sanat ve kültür merkezi... Üstün kaliteli her şey orada... Tiyatrolar, sinemalar, eğlence yerleri, restoranlar falan (...) Beyoğlu İstanbul’un canı, cennetiydi. Eh, cennete de nasıl gidilecek? Elbet ütülü pantolonla... İsterse kıçı, süvari yamalı olsun. Gömlek, eğer yalnız bir gün giyilmişse, idare eder. Ben kravattan yana, refah içindeyim. Tek bir kravatım var ama, var. Benden beş yaş büyük kuzenim Mübin’in hediyesi. Kullanılmış falan ama, saf ipek... Lacivert fon üzerine, yamuk kırmızı ve sarı çizgileri var. Arkadaşlarımda tek kravat da yok... Babalarından kravat yürütüyorlar."

Aydın Boysan için Beyoğlu’na çıkmak Çiçek Pasajı ile anlamını bulur. Yıllardır devamlı müşterisi olduğu pasajın iç duvarlarında yakışıklı fotoğrafı hâlâ asılı durur.

Aydın Boysan için Beyoğlu’na çıkmak Çiçek Pasajı ile anlamını bulur. Yıllardır devamlı müşterisi olduğu pasajın iç duvarlarında yakışıklı fotoğrafı hâlâ asılı durur. Her cuma öğlen Sev İç Restaurant’ta buluşan “demci”lerdendir Aydın Boysan. Demciler Akademisi, kısa adıyla DemAk’ın hem isim babası hem de yaşamının sonlarına dek müdavimidir: "Beyoğlu’ndan, ben ve arkadaşlarım hiç kopmadık. Hâlâ, her hafta, bizim yazar- çizer-oynar takımının ‘Demciler Akademisi’ toplantılarına katılıyorum."

Aydın Boysan, Fethi Naci, Sait Maden, Mücap Ofluğlu, Cevat Çapan, Mustafa Alabora, Turgay Fişekçi gibi kıymetli üstatların gelip geçtiği bu sofra, pandemi koşullarına rağmen hayatta olanların ve aralarına katılan genç isimlerin çabalarıyla devam ediyor.

Yeşilköy’den başlayıp Beyoğlu’nda biten ve Aydın Boysan’ın hayatına dokunan yerlerden geçerek yaptığımız bu küçük yolculuk yaklaşık yirmi yedi kilometre sürdü.

Şüphesiz bu küçük rotayı hakkıyla anlatmak bir derginin sınırlı sayfalarında mümkün değil. Tadımlık bir şey olarak kabul edin.

Yüz yıl önce bu şehir başka bir ülkeyken burada bir Aydın Boysan doğdu, Cumhuriyet’in önde gelen mimarlarından biri oldu. Bizim kısmetimize de onun gök kubbede bıraktığı hoş sadayı dinlemek düştü.

İyi ki doğdun Aydın Boysan! Ne mutlu ki bize, seni tanıdık.

İstanbul
Aydın Boysan
Beyoğlu
Yeşilköy
Mimari
Narlıkapı
Samatya
Çiçek Pasajı
Burak Boysan
Aydan Çelik
Bisiklet
Sayı 008

BENZER

Psikiyatristlere, akademisyenlere, toplum bilimcilere göre Türkiye bir travmalar ülkesi. Bu kanıya varmak için uzman olmak da gerekmiyor. Bulunduğumuz coğrafyada sadece son 10 yılda olup bitenleri yan yana getirsek zaten sonuç kendiliğinden ortaya çıkıyor. Biz yine de konuya bilimsel tarafından baktık, hem toplumsal hem ruhsal travmayı uzmanların anlatımıyla ve tüm boyutlarıyla ele almaya çalıştık. Bir farkındalık yaratılmasına katkıda bulunurken çözüm yollarına dair ipuçları da aradık.
"Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının 50. yıl dönümünde bu kitap hazırlandı. Onların kavgası, inanç ve değerleri
bu kitaba sinmiştir” diyor İBB Yayınları etiketini taşıyan Denizlere Çıkan Sokaklar’ın koordinatörü gazeteci Rıdvan Akar. Türkiye’nin 68’ini en kapsamlı şekilde ortaya koyan bu değerli kaynak eseri Akar’la konuştuk.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye’nin yürürlüğe giren ilk uluslararası antlaşması Macaristan’la imzalan Macar-Türk Dostluk Antlaşması oldu. Antlaşmanın imzalanmasının yüzüncü yıl dönümünde iki kültürün kesiştiği noktaları daha iyi anlatmak adına pek çok etkinlik gerçekleşecek. Bu etkinlikler ve yüz yıllık dostluğun önemli anları yazımızda.