İsmail Zühdü, 1806 yılında İstanbul Fatih’te ailenin üç çocuğundan ikincisi olarak doğar. Büyükdedesi, Akşemseddin’in dervişi olan ve Bayramiyye Şemsiyye tarikatının Tennûriyye kolunun kurucusu mutasavvıf-şair İbrahim Tennûrî’dir. Akşemseddin vefat ettikten sonra gördüğü rüya üzerine Akşemseddin’in oğlu Hamdullah Hamdi de İbrahim Tennûrî’den ders almıştır.
İsmail Zühdü’nün babası Hacı Ali Efendi, altın varakçıları kethüdası yani altın varakçıları esnaflarının başıdır. Hacı Ali Efendi büyük-küçük toplam 64 adet gemisiyle de bir ticaret filosuna sahiptir. İsmail Zühdü’nün dedesi Hacı Mustafa Efendi büyük tüccar, dedesinin babası Hacı Ömer Efendi kereste tüccarı, dedesinin dedesi Hacı Mustafa Efendi de Fatih Camii hatibidir. Yani İsmail Zühdü hem dindar hem de varlıklı bir aileden gelmektedir.
İsmail Zühdü, Fatih Kurşunlu Medresesi’nde eğitim aldıktan sonra hattatlık eğitimi de alır ve 1827 yılından itibaren babasının yanında çalışmaya başlayarak altın varakçılığına ve bina işlerine devam eder. İki sene içinde esnaf ustası olan İsmail Zühdü, 1829 yılında babasını kaybeder. Babasının ölümüyle genç yaşta işleri devralmak zorunda kalan İsmail Zühdü’nün omuzlarına büyük bir yük binmiştir. Babasının Mısır’la yaptığı deniz ticaretini kendisi üstlenir.
İsmail Zühdü, devletin kendisine olan 30 bin lira borcunu almak için komşusu da olan dönemin Asakir-i Mansure-i Muhammediyye Seraskeri Koca Hüsrev Paşa ile Sultan II. Mahmud’un huzuruna çıkar. Sultan II. Mahmud, İsmail Zühdü’ye babasının mesleğinden dolayı günümüzde “altıncının oğlu” anlamına gelen “Vay Altunizade vay” şeklinde iltifat eder. Huzurda bulunan Hüsrev Paşa da “Ferman padişahımızındır” diyerek karşılık verir ve İsmail Zühdü bundan sonra Altunizade olarak anılmaya başlar.

HAYIRSEVER BİR İSTANBULLU
Sultan II. Mahmud, hemen İsmail Zühdü’ye ait olan borçların ödenmesini emreder. Sultan’ın karşısında hat sanatını bilen, inşaatla uğraşan ve gemilerle ticaret yapan genç ve zeki bir kişi vardır. İsmail Zühdü bu özelliklerinden dolayı Enderun Mektebi’ne alınır ve burada iki yıl mimarlık eğitimi aldıktan sonra mimar olarak 1831 yılında bu mektepten mezun olur.
İsmail Zühdü Efendi’ye “bina emini” görevi verilir. Güvenilir ve işten anlayan kişilere verilen bu görev için İsmail Zühdü’nün düşünülmesi isabetli bir tercih olmuştur. İsmail Zühdü’nün bina emini olarak görev yaptığı yapılardan bazıları Mekteb-i Tıbbiyye, Mekteb-i Sultanî, Dolmabahçe Sarayı, İzmit Hünkâr Köşkü, Beykoz Kasrı, Küçüksu Kasrı ve Taksim’deki Taşkışla’dır.
Bu görevdeyken göstermiş olduğu başarıdan dolayı “ûlâ sânîsi” rütbesi verilen İsmail Zühdü Efendi, Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî azalığına getirilir. Ayrıca kendisine “mimar ağalığı” unvanı verilir. Ardından sırasıyla Ziraat Meclisi (1858), Nafia Meclisi (1859) ve Askerî Şûra (1860) azalıklarına getirilir. 1876’da I. Meşrutiyet’in ilanında İstanbul mebusu olur. Yoğun işlerinden dolayı kendi işlerine çok vakit ayıramayan İsmail Zühdü Efendi bu sebeple gemilerinden 60 tanesini satar. Yine bu dönemlerde hayır işlerinde bulunur. 1865 yılında çıkan Hocapaşa Yangını’nda 1.007 bina yanmıştır. Bu büyük yangının yaralarını sarmak için İsmail Zühdü Efendi de kendi parasıyla 16 caminin tamirini yaptırır.
1874 yılında Kaşgar Sefiri Emir Han tedavi için İstanbul’a gelir. Bir mecliste Kaşgar ulemasının bir kütüphanesinin olmadığından esefle bahsetmesi üzerine İsmail Zühdü Efendi Kaşgar’dan arazi alır ve oraya bir kütüphane yaptırır. Bu kütüphaneye dinî ve ilmî kitaplar bağışlar. Ayrıca İsmail Zühdü Efendi, 1877 yılı kış mevsiminde Bulgaristan’dan gelen muhacirlere Şehzadebaşı’nda bulunan 30 odalı konağını tashih eder ve onların masraflarını karşılar. Buraya ayrıca eczane ve doktor tayin eder. Yine bu sırada Bulgaristan Zağra bölgesinden gelen Müslüman muhacirleri Karamürsel’deki çiftliğine yerleştirir ve vefat edene kadar bu muhacirlerin giderlerini karşılar. İsmail Zühdü Efendi, onlar için kurulan komisyonun da başkanlığını yapar.

Takvimler Rumi 1293’ü gösterdiğinde Osmanlı Devleti hem batıda hem de doğuda patlak veren ve tarihe 93 Harbi olarak geçecek olan savaşın içinde bulur kendini. 93 Harbi’nde yani 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı ordusu ciddi kayıplar verir. İsmail Zühdü Efendi de bu savaş için üç tabur gönüllü asker toplar ve bu askerlerin ihtiyaçlarını bizzat kendisi karşılayarak onları Osmanlı ordusuna teslim eder. Savaş sonunda da bu askerlerin malzemelerini Tophane’ye teslim eder. “Altunizade Taburu” olarak bilinen bu birliklerin sancağı da müzeye kaldırılmıştır. İsmail Zühdü, göstermiş olduğu fedakârlıklardan dolayı 1879 yılında Sultan II. Abdülhamid iradesiyle vezir rütbesiyle ödüllendirilir ve Meclis-i Ayan azalığı görevine getirilir.
Osmanlı ekonomisi Osmanlı-Rus Savaşı dolayısıyla ağır yara alır. İmparatorlukta kullanılan kâğıt paranın ismi “kaime”dir. Bu para ilk olarak karşılıksız olarak basılıp piyasaya sürülmüştür. Madeni paranın (altıngümüş) yerine 1840’ta kaime kullanılmaya başlanması zamanla ekonomide sıkıntılara yol açar. Mart 1879’da hükûmet bir kararname yayımlamıştır. Buna göre devlet gelirlerini 1 altın 4 kaime paritesi üzerinden tahsil edecektir. Bu kararname piyasada şok etkisi yaratır ve kaimenin değeri gittikçe düşer. 1 altın 13 kaimeye satılmaya başlanır, hatta spekülatörlerin de etkisiyle durum öyle bir hâl alır ki İstanbul esnafı arasında fırıncılar hariç kimse kaime almaz. Piyasadan kaimeleri kaldırmak ve madeni parayı çoğaltmak için Sultan II. Abdülhamid sarayda fazlalık olarak bulunan kap kacağı Meskûkât İdaresi’ne göndertir. Ayrıca Sultan, başkanlığını kendisinin yapacağı bir komisyon kurarak yardım kampanyası başlatır. Bu komisyona bağlı çalışacak olan İmha-yı Kavaim isimli komisyonun başkanlığını da İsmail Zühdü Paşa yapar. Bu komisyonun görevi kaimenin gerçek sikkelerle değiştirilmesi ve halkın kaimenin kaldırılması için yapacağı yardımları toplamaktır. Vatandaşın kaimeleri bağışlamasını teşvik edince İsmail Zühdü Paşa da kendisine ait 50 bin kaimeyi imha etmiştir. Ayrıca insanların sıkıntı çekmemesi için ekmek fiyatlarını da kontrol altına almaya çalışmıştır.

İsmail Zühdü Paşa son yıllarını hastalık içinde geçirir. Sultan II. Abdülhamid’in sevgisini kazanmış olmasından dolayı da hastalık dönemlerinde Sultan tarafından görevlendirilen doktorlar İsmail Zühdü Paşa’yı muayene etmeye gitmiştir. Aralık 1884 tarihli rapora göre İsmail Zühdü Paşa kırmızı kan damarları hastalığına yakalanır. Hastalık felce neden olduğu için Paşa konuşamaz duruma gelir. Son üç yılı bu şekilde geçen İsmail Zühdü Paşa 15 Ocak 1888 yılında vefat eder. Cenaze namazı kendi ismiyle anılan camide büyük bir törenle kılınır ve Paşa, caminin kıble duvarının önüne defnedilir.
ALTUNİZADE OLUŞUYOR
Sultan Abdülmecid, Çamlıca eteklerinde, içinde köşk de bulunan bir araziyi annesi Bezmiâlem Valide Sultan’a hediye eder. Valide Sultan yurt dışından ve yurt içinden getirttiği bitki ağacı [ağaçcık] çeşitleriyle bu alanı büyük bir bağ hâline getirir. Bu sebeple bu alan “Valide Bağı” olarak anılır ve günümüzde “Validebağ Korusu” olarak bildiğimiz alandır. 1853’te Valide Sultan’ın vefatından sonra İsmail Zühdü Paşa bu araziyi satın alır ve 1860’larda kendisi için buraya bir köşk yaptırır. Köşkün güzelliği dillere destan olur ve Sultan Abdülaziz’in kulağına da gider. Sultan Abdülaziz, İsmail Zühdü Paşa’ya “Sultanlara layık bir köşk yaptırmışsın ha!” deyince Paşa köşkünü Sultan’a hediye eder yani Sultan, köşkü kendine hediye ettirmiştir. (Bir rivayete göre Sultan Abdülaziz cuma namazından sonra bu köşke uğrar. “Sultan cuma namazından sonra Altunizade’nin köşküne gitti” sözü üzerine köşkün eski sahibinin ismiyle anılması hoşuna gitmez ve burayı yıktırır. 1863 yılında Adile Sultan adıyla anılan -günümüzde de yerinde duran- köşkü yaptırır.)
Köşkünün elinden gitmesi üzerine İsmail Zühdü Paşa 1865 yılında kendisine Çamlıca taraflarında bir köşk daha yaptırır. Bu sefer göze gelmemesi için köşkün dışını sade tutar. 40 dönüm arazi içinde bulunan bina 18 odalı ve 3 salonludur. İsmail Zühdü Paşa, Şehzadebaşı’nda bulunan köşkünü muhacirlere verdiği zaman yazlık olarak yaptırdığı bu köşke geçmiştir.
İki evlilik yapan İsmail Zühdü Paşa’nın hiç çocuğu olmamıştır. Bu sebeple ablası Emine Şerife Hanım’ın oğlu Ali Necip Bey’i tek vârisi olarak ilan etmiştir. Necip Bey, Paşa’nın vefatından sonra Karamürsel’e yerleştirilen muhacirleri oradan çıkarmış ayrıca elinde bulunan mirası harcamaya başlamıştır. Bu köşk de vârisler tarafından satılmış ve yeni sahipleri tarafından 1988 yılında yıkılmıştır. Tekrar el değiştiren ve betonarme olarak yeniden yapılan köşk, şu an bir özel okulun genel müdürlüğüdür.
NÂZIM ŞİİRİNDEKİ KÖŞK
Ali Necip Bey’in 7 çocuğu olur. Çocuklarından Hatice Nurhayat Hanım’ın kızı Hatice Zekiye Pirayende 1906’da dünyaya gelir. Hatice Zekiye, 1923’te Vedat Örfi Bengü’yle evlenir. Bu evlilikten Suzan ve Memet Fuat Bengü dünyaya gelir. Hatice Zekiye, Vedat Bey’den 1932’de boşandıktan sonra 1935 yılında Nâzım Hikmet’le evlenerek meşhur Piraye olur. Nâzım Hikmet’in şiirinde “Sonra, bizim burada mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince kalbim Çamlıca’da bir harap konaktadır her gece doktor” diye bahsettiği köşk de Altunizade Köşkü’dür. Aile soy isim olarak “Altınoğulları”nı aldığı için Piraye de Hatice Piraye Altınoğlu olarak bilinmektedir.

İsmail Zühdü Paşa, köşkünün yanına da kendi ismini verdiği bir cami ve hamam, sıbyan mektebi, muvakkithane, akaret dükkânları, fırın ve imam-müezzin evinden oluşan külliye yaptırır. Halk arasında Altunizade Camii olarak anılmaya başlamasıyla bu bölgeye de Altunizade denilmeye başlanır ve isim günümüze kadar gelir. Caminin ilginç özelliklerinden biri de son cemaat yerinde bulunan mihraptır. Aslında şu an mihrap görünümünde olan bu yapı 1875’te Yunanlar tarafından kiliseye çevrilen Eğriboz Kalesi’ndeki Bayraktar Mustafa Paşa Camii’nin minber kapısıdır. İsmail Zühdü Paşa’nın oluşturduğu gönüllü taburlar tarafından 93 Harbi sırasında getirilerek kendisinin camisine yerleştirilmiştir. Bu mihrabın üstünde “Ağriboz’da Kal’a derûnunda Bayrakdar Mustafa Paşa Camii Şerifi’nin minber kapısı taş olup, cami-i mezkûrun kiliseye 1292’de tahvili üzerine pabuçluğa kanulmuş olduğu halde bilmünasebe bu tarafa getirilmiş teberrüken işbu mahalle vaz’ olunmuştur” yazmaktadır. Caminin haziresinde İsmail Zühdü Paşa’nın ilk eşi Habibe Nevres ve ablası Emine Şerife hanımların mezarları da vardır. Paşa’nın lahit mezarında Hamidî fes yer alır. Taşta şöyle yazar:
“Hüve’l-Hallâku’l-Bâkî Bu civarın bâis-i i’marı ve ihyası ve cami-i şerifin dahi bânisi olup hayr ve hasenatı meşhur olan Meclis-i A’yan azasından ve müşir-i kiramdan Altunizade İsmail Zühdü Paşa’nın Ruhiçün el- Fâtiha. Sene 1305.”
İsmail Zühdü Paşa hem hayırseverliğiyle hem de yaptırdığı eserlerle adından söz ettirmiştir. Reşad Ekrem Koçu’nun ifadeleriyle kendisine teklif edilen sadrazamlık görevini “Devlet adamı olmak için gereken liyakatten mahrumum” diyerek kabul etmeyen yüce gönüllü bir insandı. Nur içinde yatsın…
KAYNAKÇA
Buzpınar, Ş. Tufan (2006): Altunizâde Ailesi, Üsküdar Sempozyumu IV.
Konyalı, İbrahim Hakkı (2021): Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, Cilt: 1 s. 92, İstanbul: Üsküdar Belediyesi.
Küçükbatır, Hamit, Altunizâde İsmail Zühdü Paşa mad., Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt: 2, s. 545.