Sarayın yangın duvarı: Akaretler

31 Ağustos 2020 - 09:37

Sultan I. Ahmed devrinden itibaren doldurulan kıyılarında ve tepelerinde geleneksel Osmanlı üslubunda, genellikle ahşaptan çeşitli kasırlar ve saraylar yaptırılan, rağbet gören bir muhit olan Beşiktaş, Tanzimat Dönemi’nde Batı üslubunda yaygın bir yapılaşmaya sahne oldu. Sultan Abdülmecid’in 1839’da Tanzimat Dönemi’ni başlatmasıyla, Osmanlı Devleti’nin Avrupa ülkesi olarak tescilini sağlayan 1856 Islahat Fermanı arasındaki zaman diliminde, ülkenin Avrupai saray ve kasırlarla süslenmesi ihmal edilmemişti. İstanbul, asırlar boyu Osmanlı hanedanının ve Devlet-i Aliyye’nin merkezi, bu merkezin kalbi de Topkapı Sarayı ve tarihî yarımadaydı. Böylesine tarihî geçmişi olan mekânlar Sultan Abdülmecid devrinde terk edilerek, devletin merkezi, 1856 yılında Beşiktaş’ta açılışı yapılan Dolmabahçe Sarayı’na nakledildi.

1861’de Abdülmecid’in ölümüyle Osmanlı tahtına oturan Sultan Abdülaziz de ağabeyinin yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı’nın uzantısında, Ortaköy tarafındaki Boğaziçi sahiline Çırağan Sarayı’nı inşa ettirdi. Sultan II. Abdülhamid bunlara ilave olarak Yıldız Sarayı’nı yaptırarak, Beşiktaş’ın saraylar ve kasırlar semti olmasına katkı koydu.

Sultan Abdülaziz 1871’de inşaatı biten ve beş milyon Osmanlı altınına mal olan Çırağan Sarayı’nda kısa bir süre oturduktan sonra yeni binanın çok rutubetli olmasından dolayı Dolmabahçe Sarayı’na geri dönmüştü.1 Çırağan Sarayı’nın inşa edildiği alanda 17. yüzyılda kurulan ve zamanla gelişen Beşiktaş Mevlevihanesi bulunuyordu. İşte bu tarihî tekke 1867-68 yıllarında saray inşaatı sırasında ortadan kaldırılarak 1870’te Maçka sırtlarında inşa edilen yeni yerine taşındı ama haziresindeki mezarlardan sadece ikisi nakledilerek diğerleri Çırağan Sarayı’nın bodrumunda bırakıldı.2 Padişahın bu mezarlardan tedirgin olarak yepyeni sarayı terk ettiği de rivayetler arasındadır.

Mühendishane talebelerinin hazırladığı 5 Nisan 1845 tarihli İstanbul haritasında Dolmabahçe, Maçka, Vişnezade ve Valideçeşme semtlerinin Abdülaziz istimlakleri öncesindeki vaziyeti

Sultan Abdülmecid, Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesini görebilecek konumdaki Vişnezade evlerinden bir kısmını daha inşaata başlandığı sıralarda istimlak ettirmişti. Sultan Abdülaziz de ağabeyinin yarım bıraktığı istimlak faaliyetlerini Maçka ve Vişnezade semtlerinden devam ettirdi. Görünürdeki sebep Dolmabahçe Sarayı’nın hemen üstündeki alana Aziziye Camii adıyla büyük bir cami inşa ettirmekti. Osman Nuri Ergin’in iddiasına göre ise asıl sebep, Çırağan Sarayı’nın tamamlanmasından az önce, 1870 yılında Beyoğlu semtinin maruz kaldığı, yaklaşık 8000 binanın küle döndüğü, binlerce ölü ve yaralının olduğu büyük yangın felaketinden gözü korkan padişahın, Dolmabahçe Sarayı’nı yangından kurtarma çabasıydı. Yakındaki Beşiktaş’ın büyük çoğunluğu ahşap olan bina dokusunun maruz kalacağı bir yangının Dolmabahçe Sarayı’na zarar verme ihtimali büyüktü. Bu maksatla Beşiktaş’tan Dolmabahçe Sarayı’na sirayet etmesi muhtemel bir yangına set olarak da Aziziye Camii’ne gelir getirecek Akaretler adıyla kâgir sıra evler yaptırılacaktı.3 Kısa süre içinde sarayın arka yamaçlarında yer alan Vişnezade, Maçka, Valideçeşme semtlerindeki birçok sivil bina, konak ve ev ile Vişnezade Mektebi Dolmabahçe’nin üst tarafından kaldırılacaktı. Caminin oturacağı esas alan, I. Mahmud’un 1748’de inşa ettirdiği Bayıldım Köşkü ve bahçeleriydi. Günümüzde Bayıldım Yokuşu adından başka izi kalmayan
bu tarihî yapı, bahçeleriyle birlikte yok edildi. Beşiktaş’ın doğal sınırlarını Ortaköy ucunda Kanuni’nin sütkardeşi Yahya Efendi’nin tekke ve türbesi, Dolmabahçe tarafında da Kanuni devrinde inşa edilmiş Süleymaniye Camii belirliyordu. Ayvansaraylı Hüseyin’in naklettiğine göre Bektaşi tarikatından Kara Abalı Mehmed Baba’nın ricasını kırmayan Kanuni buraya kendi adıyla anılan bir cami inşa ettirmişti. Caminin mahallesi Sultan Abdülaziz’in istimlaklerine kadar Süleymaniye adını taşıyordu. Ayvansaraylı Hüseyin, Dolmabahçe tarafındaki servilerin ekserisinin Kara Abalı dervişin eseri olduğunu da söyler.4 Dolmabahçe yamaçlarından itibaren Nişantaşı’na doğru ulu ağaçlarla dolu, güneş görmeyen bir ormana dönüşen bu sahada Abdülmecid ava çıkardı. Bu emsalsiz tarihî doku çok kısa bir sürede ortadan kaldırıldı.

 

Akaretler'in hane ve dükkân sahiplerini, kapı numaralarıyla belirten 1900 tarihli kroki (BOA.PLK.p., 1091)

Sultan Abdülaziz’in istimlakte çok acele davrandığı anlaşılıyor, ki bu da Osman Nuri Ergin’in iddiasını güçlendiriyor. Beyoğlu yangınının hemen ardından Maçka’da kâgir bir Silahhane inşa ettirildi. Bugünkü İTÜ Maden Fakültesi olan bu binanın yerinde bulunan, Çırağan Sarayı inşa edilirken buraya nakledilen Beşiktaş Mevlevihanesi’ne yine yol göründü ve bu sefer Eyüp Bahariye’de yeni bir tekke yaptırıldı.5 Ardından bürokrasinin dolambaçlı yollarıyla istimlak faaliyetlerinin uzamasından endişelenen Sultan Abdülaziz, bu civardaki evleri yanına aldığı bir yaver ve mabeyinci ile bizzat kapı kapı dolaşarak sahiplerini ikna etmeye uğraştı. Mal sahiplerinin evlerine biçtikleri değerin çok fazlasını, arabasında bulunan mabeyincisiyle ertesi günü tapu işlemlerinin hemen yapılması şartıyla altın olarak ve nakden ödemiştir.6 Rivayet yoluyla aktarılan bu faaliyetin doğruluğunu destekleyen Hazine-i Hassa belgeleri arşivdedir.7

Aziziye Camii, Maçka ile Vişnezade arasındaki araziye inşa edilecekti. Beşiktaş’ta Köprübaşı denilen muhit ile Valideçeşme arasında Birinci Aziziye (günümüzde Süleyman Seba) ve İkinci Aziziye (günümüzde Şair Nedim) Caddeleri adı verilen bölgeye de camisine gelir getirmek üzere Akaretler sıra evleri yapılacaktı. Arapçada gelir getiren ev, bağ, bahçe gibi mülklere “akar” denilir ki “akaret” bunun çoğuludur. 19. yüzyılda Avrupa’nın büyük şehirlerinde örnekleri görülen sıra ev konut sisteminin ülkemizdeki ilk anıtsal örneği planlanmıştı. Proje ve inşaat işi ünlü Balyan ailesinden Sarkis Balyan’a sipariş edildi ve o da 829 bin 640 Osmanlı altınına inşaatı taahhüt etti.8 Kısa sürede istimlak edilen evler yıkılıp arazi inşaata hazır hale getirildi. İstanbul dışından deniz yoluyla Dolmabahçe’ye, oradan mandalarla Maçka sırtlarına nakledilen taşlarla 1875 yılı başında cami inşaatının temeli atıldı. Akaretler’den de öncelikle altı bina saray personeli için yaptırıldı. Yapı işleri camide temel seviyesinde sürerken Sultan Abdülaziz’in 30 Mayıs 1876 günü tahttan indirilmesiyle her şey ortada kaldı.

Akaretler, 1900'lü yılların başı (Fotoğraf: Cengiz Kahraman Arşivi)

Sultan Abdülaziz’in Aziziye Camii’ni inşa ettireceği alanda satın alıp yıktırdığı evlerin sahipleri tarafından kınandığını veya haksızlığa uğradığını iddia edenlere dair bir belgeye ulaşamadıysam da, bu bölgede evi olan meşhur bestekâr Hacı Arif Bey’in çok büyük konağının da istimlak edildiği ancak bedelinin ödenmediği rivayet edilir.9 Osmanlı kaynaklarında tahttan indirildikten sonra Topkapı Sarayı’na götürülen Abdülaziz’in, yeni padişah yeğeni Sultan V. Murad’a ricasıyla Çırağan’a nakledildiği anlatılır. Oysa o zamanın İngiltere Büyükelçisi Sir Henry Elliot, sarayını inşa ettirirken ahalinin evlerini yıktırıp yağma ettirmesinden dolayı bölge sakinlerinin nazarında Sultan Abdülaziz’in makbul olmadığını, bu bölgede taraftarının bulunmayışını darbecilerin bir güvence olarak gördüklerinden Topkapı Sarayı’ndan Çırağan’a getirdiklerini söylüyor.10 Kaderin garip bir cilvesi olarak kendi yaptırdığı ama oturamadığı Çırağan’dan, intihar mı cinayet mi olduğu halen tartışmalı bir sebepten ölüsü çıktı. Yeğeni V. Murad’ın da tahttan indirildikten sonra 1904’te ölümüne kadar 28 yıl boyunca ailesiyle birlikte kapatıldığı hapishane oldu.

Dolmabahçe Sarayı’nın üzerindeki bir camiyi II. Abdülhamid’in güvenlik endişeleriyle uygun bulmaması üzerine inşaat iptal edildi. Saltanatının başlarında cami temelleri ve Akaretler olduğu gibi bırakıldı. Cami inşaat alanındaki taşların ve demirlerin bir kısmı çevredeki ahali tarafından yağmalandı. Meskenden arındırılan boş arazi civardaki sakinlerin mesire alanı oldu ve ortalıkta duran büyük inşaat taşları yüzünden zamanla halk bu mevkiye “Taşlık” adını yakıştırdı. Sultan Abdülaziz’in veliaht şehzade iken intihar eden oğlu Yusuf İzzeddin’in mirasçıları, 1946 yılında bu bölgedeki 176 parça gayrimenkulün kendi mülkleri olarak tescili talebiyle Hazine aleyhine dava açtılar ama bir şey elde edemediler. Uzun yıllar halkın mesire yeri olarak kullandığı boş alan İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı sırasında parka dönüştürüldü. Boğaz’a nazır köşesine Sedat Hakkı Eldem’in projesiyle Cumhuriyet dönemi Türk mimarlığının en özgün eserlerinden Şark Kahvesi yaptırılarak 15 Ekim 1949’da hizmete açıldı. Aziziye Camii alanının bir kısmı ile Dolmabahçe Sarayı’nın üst bahçesine Turgut Özal hükümeti döneminde dikilen, 1988’de başlanılıp 1991’de bitirilen beş yıldızlı turistik otelle bölgenin dönüşümüne son nokta konuldu. Ne yazık ki Şark Kahvesi de otel inşaatı sırasında yıktırıldı, özgünlüğünden ve mevkiinden mahrum bir kopyasıyla avunuldu.

Amcasının camiini iptal eden II. Abdülhamid, iskelet halinde kalan Akaretler’in bitirilmesini istedi. Proje ilk haliyle bölüm bölüm tamamlandı. Bugünkü haliyle 50 numaralı köşe parselin 600 m2 alanı müstesna, büyüklükleri 180 m2 ile 220 m2 arasında değişen 66 parsel üzerinde 133 konut birimini içermektedir.11 Sultan Abdülaziz, camiini ve vakfını tesis edemeden öldüğünden Akaretler’in gelirleri II. Abdülhamid tarafından kurulan vakfa tahsis edildi.

1900 yılı kayıtlarına göre Akaretler'in en meşhur sakini olan saray ressamı Fausto Zonaro'nun 50 numaralı evi (Fotoğraf: Cengiz Kahraman Arşivi)

Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan 18 Ekim 1888 tarihli vakfiyeye göre Akaretler’deki 63 adet iki katlı ev ve girişlerindeki dükkânların gelirleri II. Abdülhamid’in Yıldız’da inşa ettirdiği Hamidiye, Ertuğrul, Orhaniye camileriyle, Şeyh Zafir’in postnişini olduğu Şazeli dergâhının masraflarına tahsis edilmiştir. Sıra evlerin bulunduğu arazide arsası bulunan on üç ayrı vakfa ödenecek kiralar da saptanmıştır.12 Üsküdar’daki Nuhkuyusu Camii’nin de Akaretler’in gelirinden hissesi vardır. 

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Balkanlar’dan İstanbul’a yoğun bir göçmen akını olmuştu. Anadolu’ya gönderilemeyip burada kalanların bazıları başlarının çaresine baksa da, devlet göçmenleri iskân edebilmeye uğraşıyordu. Bu sırada kısmen tamamlanmış Akaretler’in dükkân ve meskenlerinden bazıları padişah iradesiyle göçmenlere kiralandı.

Akaretler'e yerleştirilen muhacirler ve yerliler, uygun kira bedelleri ile düzenlenen kontratlarla 13 Kasım 1881 ile 12 Mart 1882 arasında dört aylığına kiraladıkları ev ve dükkânların kendilerine padişah tarafından parasız verildiği iddiasıyla ödemeyi taahhüt ettikleri kiralara itiraz etmişler. Toplamda 3280 kuruş gelir kaybına uğranacağını belirterek nasıl bir yol takip edileceğini soran Hazine-i Hassa Nazırı Agop Efendi imzasıyla mabeyne sunulan belgenin ekinde Akaretler’in ilk dükkân kiracılarının kimlikleri, memleketleri ve sanatlarıyla ödemeyi taahhüt ettikleri kira bedelleri bir tablo halinde gösterilmiştir. Akaretler’in şimdiye kadar tespit edebildiğimiz ilk dükkân işletmecileri, bu listede yer alan göçmen ağırlıklı esnaf ve sanatkârlardır.13

Peyderpey inşaatı tamamlanan Akaretler’deki evlerin padişah tarafından göçmenlerin oturması için tahsis edilmesine devam edildi. Muhacirleri İskân Komisyonu’nun 3 Mart 1883 tarihli bir cetvelinde, Anadolu’ya gönderilememiş veya İstanbul’da sakin olmak isteyen toplam 1585 muhacirin Beşiktaş’ta Akaretler’de kaldığı, isim ve memleketleriyle birlikte kayıtlıdır.14 Bunlar kira ödemedikleri gibi yaşlı ve yardıma muhtaç olanlarına da komisyon marifetiyle bakılmışlardır.

Savaşın yaraları sarılıp göçmenler Akaretler’den çıkarılarak diğer yerlerde iskânları sağlandıktan sonra, 1891 yılında kiralama usullerine dair Evkaf Nezareti’nden Hazine-i Hassa’ya bir yazı gönderilmiş. Yazıda Aşiret Mektebi’ne tahsis olunan üç ev ile Kalkandelenli Şeyh Mustafa Efendi’ye tahsis edilen iki ev haricindeki 65 evin nasıl kiralanacağının talimatı da var. Buna göre her sınıftan itibarlı ailelere altı aylık, en fazla bir yıllık kontratlarla kiralanması, ikinci yılda kiralara bir miktar zam yapılması, 56 dükkânın mevkiine göre 1-1,5-2 lira arasında ücretlerle en fazla bir yıllık kontratla kiralanması, semtin şerefiyle uyumlu esnaf ve sanatkârlara yer verilmesi isteniyor. Yorgancı ve mobilyacılar esnaf arasında çoğunluğu elde etmişler. Osmanlı mahalle düzenindeki din eksenli iskânın Akaretler’de ortadan kaldırıldığını, her sınıftan Müslim ve gayrimüslim ama muteber sakinlerden ibaret bir konut dizisi oluşturulmak istendiğini görüyoruz. Akaretler’in vakfı 1888 yılında kurulsa da, idari yönden Evkaf Nezareti’ne değil de Hazine-i Hassa’ya bağlı kaldığı anlaşılıyor. Hazine-i Hassa, her altı ayda bir hesaplarını Evkaf’a göndermekle yükümlü kılınıyor.15

Sedat Hakkı Eldem'in projesiyle Aziziye Camii temeli üzerine inşa edilen Şark Kahvesi (SALT Arşiv)

Akaretler’deki bazı evler bizzat II. Abdülhamid tarafından saray görevlilerine, hatırlı yaverlere ve şahsiyetlere ücretsiz oturmaları için tahsis edilmiş ama bunların kiraları da vakfa ödenmeye devam edilmiştir. Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve yaklaşık 1900’e tarihleyebileceğimiz bir krokide Akaretler sıra evlerinin ve dükkânlarının kiracıları, boş birimleri kapı numaralarıyla birlikte tek tek gösterilmiştir.16 Bu dönemde bilinen en önemli sakini, İtalyan kökenli saray ressamı Fausto Zonaro’dur. Evlerin kiraları genellikle aylık 3 lira olarak belirlenmişken, II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra büyüklüğü ve şerefiyesi itibarıyla 50 numaralı evin sahibi Ressam Zonaro’dan 7,5 lira kira talep ediliyor. Mekteb-i Mülkiye ve Sultani’de müdürlük yapmış eğitimci Ali Nazima, Saray Kitapçısı Hayri Bey, Musika-i Humayun memurlarından Viktor Bertran, Musika-i Humayun Şefi Aranda Paşa, Sansür lakabıyla anılan Matbuat-ı Dâhiliye Müdürü Kemal, Şehzade Mecid Efendi Lalası Cemil Bey, mabeyin eczacılarından Ferik Arif Paşa ile Ali Rüşdi Bey, Kemanî Sebuh ailesi, Bedirhanî Abdürrezzak ile eniştesi Cemil Bey, Basurcu Agâh Paşa önemli sakinleri arasındadır. Çok uzun yıllar burada oturan Mühtediye Fatma Robenson ismiyle kayıtlı kiracı Türkiye’de izciliğin kurucularından ve Galatasaray Kulübü başkanlarından Ahmet Robenson’un annesidir. İngiliz asıllı olup II. Abdülhamid'in Britanya Şeyhülislamı atadığı Abdullah Quilliam'ın çevresindendir.

Elbette Akaretler’in sakinleri arasında bizim için en önemlisi, İstanbul’da olduğu zamanlarda burada oturan Mustafa Kemal Atatürk’tür. Balkan Savaşı sonrası kaybedilen Selanik’ten İstanbul’a gelen annesi Zübeyde Hanım ile kardeşi Makbule Hanım 1912’den 1919’a kadar 76 numaralı evde oturdular. Atatürk yakalandığı İspanyol gribini bu evde atlattı, bu evden Bandırma vapuruyla Samsun’a gitti. Bu tarihî ev günümüzde Atatürk Müzesi olarak ziyaretçilere açıktır.

Böylesine uzun bir tarihî geçmişi, tanınmış, tanınmamış sakinleriyle, Sarkis Balyan imzalı, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid yadigârı Akaretler sıra evleri, son yıllarda önemli bir restorasyon geçirdikten sonra işlev değiştirerek turistik otel, işyeri, büro ve mesken kullanımı ile Beşiktaş topografyasındaki varlığını sürdürmektedir.

 

Dipnotlar

1 Selda Ertuğrul, “Çırağan Sahilsarayı”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), VIII, s. 304-306.

2 M. Baha Tanman, “Beşiktaş Mevlevihanesi”, DİA, V, 553-554.; Mustafa Ragıb Esatlı bunun aksini iddia ederek Mevlevihane’nin mezarlarının Maçka’daki tekkenin tam karşısında hazırlanan ve Şeyhler Mezarlığı adı verilen kabristana nakledildiğini söylüyor. “Saray ve Konakların Dilinden”, Akşam, 22 Nisan 1940.

3 Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediyye, haz. Cengiz Özdemir, 1995, İstanbul, s. 1126.

4 Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Hadîkatü’l-Cevâmî, haz. Ahmet Nezih Galitekin, 2001, İstanbul, s. 553.

5 Tanman, “Beşiktaş Mevlevihanesi”.

6 Mustafa Ragıb Esatlı, Saray ve Konakların Dilinden Bir Devrin Tarihi, haz. İsmail Dervişoğlu, 2010, İstanbul, s. 54-56.

7 Vişnezade ve Süleymaniye semtlerindeki emlakin satın alınmasına memur Hulusi Efendi’nin masraf pusulaları (TSMA.e., 1306/70, 6 Nisan 1875); Çırağan ve Beşiktaş Sahilsarayı civarında satın alınıp yıktırılan evlerin bedeli olarak ödenen 7500 altın, (BOA. MBİ., 31/26, 25 Ocak 1875). Bu tür ödemelerin çok sayıda belgesi vardır.

8 Kasım Hızlı-Selman Kılınç, Aziziye Camileri, 2013, İstanbul, s. 8.

9 Esatlı, Bir Devrin Tarihi, s. 55. 10 BOA.HR.SYS., 60/24.

11 Afife Batur, “Akaretler”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, s. 149.

12 http://www.sadibayram. com/?page=makaleler&mid=348&id=3

13 BOA.Y.MTV., 8/44.

14 BOA.Y.PRK.KOM., 4/6.

15 BOA.Y.PRK.EV., 2/2.

16 BOA. PLK.p., 1091.

İstanbul
Beşiktaş
Akaretler
Dolmabahçe Sarayı
Aziziye Camii
Sinan Çuluk
Tarih
Mimari
Sayı 003

BENZER

Bazı şeyler neyse ki değişmiyor. İstanbul Film Festivali, 1984'ten beri olduğu gibi bu yıl da nisan ayında başladı. Çevrimiçi gösterimlere zaman içinde açık hava mekanları ve salonlar da destek çıkacak.
Rumeli demiryolu hattının hayata geçirilmesiyle Müslüman ahali tarafından sayfiye yeri olarak keşfedilen eski Rum köyü Yeşilköy, son elli yıldaki beton talandan diğer tüm semtler gibi nasibine düşeni aldı ancak yine de bazı köşklerini ve sayfiye tadını korumayı başardı. Eski adıyla Ayastefanos’u turist rehberi ve yazar Turgay Tuna kaleme aldı.
Dergimiz için hazırladığı yedinci sayı söyleşilerini bayram için ziyaret ettiği Yakacık’taki İBB Sanatçı Yaşam Evi’nde gerçekleştiren Osmantan Erkır “Hayattan kopmadan, çalışarak, üreterek, düşünerek, paylaşarak ve iyi bakılarak bir yaşlılığın mümkün olduğunu görmek beni çok mutlu etti” diyor.