Tolga'nın izinde

20 Şubat 2024 - 14:46

İST’in isim babası, ilk yayın yönetmeni, daha sonra yayın danışmanı Tolga’yı bundan bir yıl önce kaybettik. Gidişi epey ani oldu. Onu uğurlarken arkasından gözyaşı döken, ağlayan bir yandan da gülen, onu iyi hatırlayan ve anan çok ama çok insan olması hepimizin tek tesellisiydi. 

Bu sayıyı hazırladığımız dönemde haftalık toplantılardan birinde aradan bir yıl geçtiğini konuştuk. 1 Mart’ta çıkacak 17. sayımızda Tolga’yı anmadan geçmek istemediğimiz konusunda hemfikirdik. Hepimiz adına ondan bahsetmek bana düştü. “Buna yüreğim dayanmaz” diye düşünürken nasıl olduysa yazmaya ikna oldum. Tabii ki bana düşerdi. Tolga hayattaki ilk “patronumdu”, hayatımın gittiği yönden belki de tamamen o sorumluydu ve dostumdu. Bana ilk işimi veren kişi olduğu gibi onun sayesinde İST’in bir parçası olmuştum.

Tolga, konusu ucundan bile açılacak olsa beni işe alma hikâyesini anlatmayı çok severdi. “Barlardan topladım” derdi. Biraz öyle olmuştu hakikaten. 90’ların sonunda İstanbul’da müdavimi olduğumuz mekânda bir gece onu gördüğümde aşırı heyecanlandığımı hatırlıyorum. “Merhaba, Tolga değil mi? Sizi uzun zamandır takip ediyorum” desem tuhaf mı olurdu, sonuçta adam ünlü bir müzisyen ya da oyuncu filan değildi. Ama benim için kesinlikle daha iyi bir mertebedeydi. Lise yıllarım ay başı gelse de GO (Genç Olmak) çıksa hemen alsam, Tolga ve Çağlan (Tekil) neler yapmışlar okusam demekle geçti. Blue Jean zaten alıyordum. Laneth’i de. Ama GO bir başkaydı. Tolga ve Çağlan’ın “gece gezmeleri” favorimdi. Çağlan sert, Tolga “tiki” mekânları yazıyordu. Mekânlara birlikte gidiyorlar, değerlendirmelerini dürüstçe yazıyorlardı. Kanat Atkaya’dan Elif Key’e pek çok isim de GO’nun kadrosundaydı bu arada. 

Tolga’yı dünya gözüyle ilk kez gördüğüm o gece bunları ona söylemeyi nasıl olduysa başardım. Gerçekten şaşırmış ve “Bana bir yazı yolla” demişti. O sıralar Blue Jean’in yayın yönetmeniydi. Araya zaman girdi, ben üniversiteden mezun oldum ve bir türlü o yazıyı yollayamadım. Sonraları yine karşılaştık ve bu sefer “tamam” dedim. Hangi grup üzerine ne yazmıştım hatırlamıyorum ama yazıyı ona faksla yolladığımı çok net hatırlıyorum. Yıllar sonra Blue Jean’de birlikte çalışırken odasını toparladığı bir gün ona faksla yolladığım o yazıyı buldu ve derginin ortasında yüksek sesle okumaya başladı. Onu zor susturmuştum. 

Blue Jean’deki profesyonel ilişkimiz sona erdikten sonra da ayrılmadık. 2006’dan sonra ilk kez 2020 yılında İST vesilesiyle yeniden iş arkadaşı olduk. Çok iyi anlaşan, her konuda hemfikir iş arkadaşları da sayılmazdık bu arada. Didişiyorduk ve bunun anormal olduğunu düşünmüyorduk. 

Tolga, İST’te yayın yönetmenliğinden yayın danışmanlığına geçiş yaptığında daha çok röportaj yapmaya başladı. Ferhan Şensoy, vefat etmeden önceki son röportajını Tolga’ya verdi. Özel bir söyleşiydi. Teoman’la yaptığı söyleşi ise ders gibiydi. Zuhal Olcay onun sorularını seve seve yanıtladı. Yazmakla, dergicilikle ilgileniyorsanız bu röportajlara www.istdergi.com adresinden göz atmanızı öneririm. Ayrıca onun imzasını taşıyan yazılara da elbette. Size çok şey öğretir.

Tolga Akyıldız
empty-result-block

BENZER

New York Polis Departmanı’ndan çıkma Talip Ersoy, İstanbul’a döndükten bir süre sonra kendine bir özel dedektiflik ofisi açmıştı. Kurtuluş’ta köhne bir iş hanında bulunan bu ofisin bir gün ona mezar olacağını bilemezdi...
1914 yılında kurulan Darülbedayi-i Osmani, kent yaşamına ve kimliğine yenilikler katarak, şekillenerek, gelişerek varlığını sürdürdü. Yazımız, bugünün Şehir Tiyatroları’nın kurulduğu günlere bir saygı duruşu niteliğinde.
Hafızalara 1973 yapımı Kelebek (Papillon) filmiyle kazınan Güney Amerika’daki Fransız Guyanası, 1852’den itibaren Fransa’nın ceza kolonisi olarak kullanıldı. Fransız mahkemelerinin azılı suçlu olarak değerlendirdiği mahkûmlar 100 yıl boyunca cezalarını buradaki korkunç hapishanelerde ve çalışma kamplarında çektiler. Fransız Guyanası’nın mahkûmları arasında Türkler de vardı. Bunların çoğu, İstanbul’un işgali döneminde Fransız mahkemelerinde yargılanıp kürek cezasına çarptırılmışlardı.