Küçük esnaf Tekin

23 Mayıs 2023 - 12:20

Bizim buralarda bir lokanta var. Gerçi Moda’da artık lokanta da kalmadı, neredeyse Kadıköy tamamen büyük bir kafeye dönüştü. Eski terzimizin ufacık dükkânı bile kapkekçi oldu. Bir zamanlar pantolon paçası düzelttirdiğim yerde artık değişik saçlı, uzun sakallı, kolları neredeyse görünmeyecek kadar dövmeyle kaplı bir çocuk insanlara pembe, açık mavi ufak kekler satıyor. İnsanlar da ne buluyor bilmem. Alıyorlar ufacık pahalı keklerini, sanki dünyanın en zevkli şeyini yapıyorlarmış gibi bir ellerinde kahveleri, bir elde telefonları, bu muazzam ve gereksizce şeker dolu anıyı paylaşıp layklanmayı (ya da layıklarını bulmayı) bekliyorlar. Herhâlde bu kek ve kahve kombinasyonu güzel beğeni alıyor ki herkes hâlinden memnun…

Mevzuyu çok uzattım, konumuza geri dönelim. Moda’daki bu lokanta, dediğim gibi uzun süredir açık, bir şekilde iş de yapıyor. Mekânın kirasını nasıl ödüyor, o kadar çalışanın maaşı nasıl yatıyor, ben de bilemiyorum… Lüks bir yer de değil, yıllardır aynı.

Bir sabah evden çıktım caddede yürüyorum. Lokanta henüz açılmamıştı ama saat 9’a yaklaşıyordu, sokağın karşısına oturdum başladım beklemeye. Yol kenarından sabahın köründe gelen geçeni izlemeyi çok seviyorum. Çünkü onlar işlerine giderken benim işim sadece onları izlemek ve aylaklık yapmak oluyor. Bir süre sonra lokantanın kepenklerinden bir ses geldi. Alttaki dar aralıktan büyüklüğü ilk gördüğünüzde sizi hayrete düşürecek bir kedi kafası göründü. Sağa sola bakıp sokaktan gelen geçeni kontrol ettikten sonra koca kafalı tekir içeri kaçtı. Bu kez kepenkler yarım açıldı. Tekir tekrar dışarı çıktı ve kepengin .nünde yere serdi kendini. Az sonra da hâlinden lokantanın çalışanı olduğu belli olan bir usta geldi, kepenkleri tamamen açtı. Akşamdan temizlenmiş masaları ve sandalyeleri yerleştirdi. Ustadan bir 10 dakika sonra diğer çalışanlar da sessizce kapıda belirdiler… Kedi de çalışanlardan sonra lokantaya girdi.

Semtte kedileri besleyen ikiz kız kardeşler var. Yanılmıyorsam bir tanesi eski bir pop müzik sanatçısıymış. İki kız kardeş de birbirine çok benzediği için ben kim kimdi sürekli karıştırıyorum. Fırsat buldukça kedilerin akşam üzerindeki beslenme saatlerine doğru evden çıkar, hemen sola doğru, o güzel ağacın altına gider, kuş sesleri eşliğinde âdeta bir konser öncesi kalabalığı gibi toplanan, mama sevdalısı kedileri beklerdim. Mama saati yaklaştıkça her yönden, her türden kedi,  bir araya gelir ve büyük bir sakinlik içinde mamacı ablayı beklerlerdi. Normalde bu kadar kedi bir araya gelse kesin mevzu çıkardı ama Moda’nın tam da burnunda kediler kardeş gibi sanki gizli bir anlaşma yapmış gibi huzur içinde mama saatinin gelmesini beklerlerdi.

Mamacı abla, uzaktan onu gördükçe peşinde koşan kedilerle birlikte gelir ve her kediye tek tek ismiyle seslenip onları beslerdi. Ben de arada sırada kendisiyle bir iki hoşbeş ederdim. Kedilerin isimlerini, yaşlarını, nereden geldiklerini, kimin kimin kardeşi olduğunu filan sorardım. Bir gün ablaya o lokantayı sordum. Aldığım cevapla birlikte aklımı kafatasında tutmam zorlaştı. Abla bana kısık bir sesle “O tekir, lokantanın sahibi” dedi… “Nee?” Abla devam etti: “Kedi ya, bildiğin kedi işte. Tekir hem de” dedi ve burundaki kedi konseyine doğru mamaları dağıtarak yoluna devam etti. Bu tuhaf sohbetten sonra ertesi gün merakıma yenik düştüm ve sabah normalde kalkmayacağım bir saatte gittim mekânın önüne. Kepenkler hâlâ kapalı… Sonra yine inceden bir açıldı, şöyle 20-30 santim filan yükseldi kepenkler... İçinden yine top kafalı, terso bakışlı bu tekir çıktı. Ben de hiç bozuntuya vermeden, yolda yürür gibi yapıp biraz ileriden eskiden Umut Market olan köşeden karşıya geçtim. Cebime evde doldurduğum kedi mamasından bir avuç alıp kepengin tam önüne koydum ve köşede beklemeye başladım. Bu top kafa, taze ve kaliteli kuru mamanın kokusuna hemen çıktı. Burnuyla havayı koklamaya başladı.

Büyük ihtimalle zaten sabah aç kalkmış. O göbeğe, ben de sabah acıkırım. Göbek dedim ama öyle “toplu” bir kedi değil bu. Baya bildiğiniz etli, kalın, ayımsı vücudu, dev bir topa dönüşmüş kafasını küçük gösterememiş bile. O derece bir doluluk… Tekir geldi mamaları kokladı ve anında ölü gömer gibi mamaları gömmeye başladı. Mama bitince bana ters ters baktı. Ben de “Oğlum gel bakayım, sana biraz daha mama vereyim” diyerek elimdeki mamaya üfledim. Kedilerin koku duygusu bizden çok daha iyi. Tabii sabah o saatte aç ve şişman bir kedi olmak da kolay değil. Önce biraz çekindi, sağı solu kolaçan edip kendini güvenli hissettikten sonra yanıma yaklaştı. Yere biraz daha mama döktüm. Dombili kepçe gibi çenesiyle mamaları löpletmeye başladı. Arada bana döndü ve tuhaf yeşil gözlerini gözlerime dikip “Mrrrreh!” dedi. Az çok kedice bildiğim için bu davranışın “İşte bu!” demek olduğunu anladım. Dombili mamayı bitirdi ve bana tekrar kedi kedi bakmaya başladı. Ben de kendisine “Gel oğlum, gel yanıma, bende daha mama var” dedim…

Tam bana yaklaşıyordu ki arkadan birisi “Tekin abi günaydın!” dedi... Bizimki bu sesi duyunca gerisin geri dükkânın içine kaçtı. Seslenen kişi de lokantaya girdi. İçeriden birtakım hırıltılar ve bebek sesine benzer sesler geldi. Birisi “Ağğğh çizme abiii” dedi. Kepenk kapandı…

Arabalar, daha düzenlenmemiş kaldırımlara ve yol köşelerine park eder, gece geç saatte fenalaşan Modalıları almaya geldiğinde dörtyol ağızlarında dönemez, itfaiye yangın olan eve zor ulaşır, binbir türlü saçmalık olurdu. Neyse ki şimdi paso her gece odunlu, sopalı, bıçaklı kavgalar oluyor sahilde de bizim buralara pek ambulans girmiyor. Kavga mevzusunda da racon ekip arabası sayısına göre belirlenmekte. İki araba gidiyorsa mutlaka bir saplama oluyor. Memurlar da uzaktan mevzunun bitmesini sakin bir şekilde izliyor, sonra yere düşenleri ve çevredekileri güzelce paketliyorlar. Şimdi Moda sahil çok daha heyecanlı bir yer hâline geldi. “Eskiden” insan göremiyoruz, ıssız bir yer burası diye tedirgin olurken şimdi “Acaba başıma ne gelecek” diye düşünmeden edemiyor insan. İlerleyen zaman ve teknoloji sayesinde herkes kendi müziğini açar oldu. Telefondan çalan müzikler yetmedi onlara 80’lerde ortaya çıkan “boombox”ların yeni modelleri taşınabilir kolonlar, Blutut hoparlörler yarenlik etmeye başladı. Artık herkes “yine eskisi gibi” ne dinlediğini çevresindekilere dinletmeye meraklı. Herkes telefonla konuşurken hoparlör açık. Metrobüste de böyle, sahilde de. Telefon artık eskisi gibi tutulmuyor nedense. Telefon artık tepsi gibi tutuluyor. Herkes bağıra çağıra bir şeyler söylüyor ama kimse kimseyi dinlemiyor.

Neyse gelelim, lokanta sahibi olduğunu düşündüğüm tekire…

Hay Allah, bana ayrılan yerin sonuna gelmişiz. Lokantacı tekirin hikâyesine gelecek sayıda devam ederiz. Zaten yaz geliyor, güneş tepedeki yerine oturuyor. İlerleyen günlerde ne tekirlikler dönecek buralarda, siz bile inanamazsınız. Sevgi ve patiyle kalın.

Kaan Sezyum
Mizah
Kedi
İstanbul
Moda
Esnaf
Sayı 014

BENZER

Bir "yakından tanıma" ve analiz yöntemi olarak pek çok mecrada kullanılan meşhur Proust anketini eğdik, büktük, içine İstanbul’u kattık ve konuğumuz usta oyuncu Nur Sürer’in masasına bıraktık. İSTanket her sayıda farklı alanlardan isimleri tetkike devam edecek.
16 milyon insanın yaşadığı İstanbul, gıda ihtiyacını dışarıdan ürün tedarik ederek karşılayabiliyor. Uzun süreli bir sağlık krizi veya afet durumunda kendine yetebilmesi için İstanbul’a lazım olan, gıda tedariğini kent çeperinden kısa tedarik sistemiyle sağlayacak bir dönüşüm.
“Eski İstanbul çok güzeldi” sözü eskiyi görmeyenler için çok inandırıcı olmayabilir fakat bu sözü ispat etmenin bir yolu var. Yazımızda 1960’ların Şile’sini kaleme aldık.