Sirkeci'de bir öğle molası

Fotoğraf
Faik Şenol
25 Ağustos 2021 - 12:50

Sirkeci’de saat yarım suları... Öğle tatili başlamış; devlet daireleri, yazıhaneler, ofisler boşalmış; memurlar, gazeteciler, tüccarlar sokaklara dökülmüş, âdeta arkalarından atlı kovalıyormuş ya da iki dakika geciktikleri takdirde içecek bir kap çorba bile bulamayacaklarmış gibi birbirlerine çarpa çarpa lokantalara dalıyorlar. “İşte lokantaların önünde dönerler kıpkırmızı ateş karşısında üstündeki iri domateslerle beraber çevrile çevrile, etrafa dumanlar ve kokular savura savura pişiyor, köftecilerin kapısından dışarıya ızgara yapılan köftelerin dumanları savruluyor... Beyaz önlüklü dönerci elindeki iri bıçağını döner şişini çinkoya hızlı hızlı vurarak yolculara sesleniyor: ‘Buyrun biyim... Buyurun biyim... Dönere geeeeel!.. Dönere buyurun...' "

Hikmet Feridun 1933 yılının 24 Ekim günü Akşam gazetesinde yayımlanan yazısında böyle aktarıyordu Sirkeci’deki gözlemlerini. Lokantalarda dönen muhabbetin en tatlı lakırdılarına yer vermekten de imtina etmiyordu:

Anam babam... Sen pilav yeme... Yüz kilo olursun da evden hanım koğar...
Beye kes bir döner!..
Beye bir döner, burnuna fener, sırtına semer, karnına eğer, beline kemer, başına keser...

Foto muhabiri Faik Şenol’un (1912-1981) binlerce fotoğraftan oluşan koleksiyonu geçtiğimiz yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından koruma altına alınmıştı

Sirkeci’deki her lokantanın ayrı bir “yemek üslubu” olduğu gibi ayrı bir de “müdavim kitlesi” var. Bazıları berberini, terzisini değiştirmekten nasıl çekiniyorsa bu insanlar da her öğle yemek yediği lokantalardan kolay kolay vazgeçemiyorlar... Buraların müşterilerini altı grupta topluyor Hikmet Feridun. Birincisi, balıkçı müşterileri. En popüler yemeklerinden biri mi? “Herif bir levrek mayonez yapıyor... Parmaklarınızı da beraber yersiniz alimallah.

İkinci sırada tavukçu, üçüncü sırada ise köfteci müşterileri var. Akşamcıların son durağı olan işkembecilerin müdavimleri dördüncü sırada bulunuyor. Beşinci sırada Hanyalı ve Kemal Bey gibi kendisine mahsus yemekler çıkaran lokantaların müşterileri, son sırada ise “Arnavutçular”, yani ciğerciler yer alıyor.

Tavuk suyu çorbasının balıkçıda bulunmadığı zamanlardan söz ediyoruz. Tuzlamayı yalnızca çorbacıda; şiş, köfte ve kebabı köftecide; soğanlı ciğer kebabını yalnızca Arnavutçularda yiyebileceğiniz zamanlar...

IBB
Faik Şenol
Fotoğraf
İstanbul
Sirkeci
Hikmet Feridun Es
Sevecen Tunç
Tarih
Sayı 007

BENZER

Muharrem ayı İstanbul’a hüznüyle gelir; yalnız İstanbul’da ve Muharrem ayında görülen goygoycular ilahilerle sokakları doldurur, Acem alayları Beylerbeyi’nden başlayarak ağıtlarla yürür, 10 Muharrem’de Sünbül Sinan Camii’nde okunan mevlidin ardından şehirde kaynatılan ilk aşure dağıtılmaya başlanırdı. O günlerde vakur bir hâl alınırdı. Bu yönüyle mübarek vakitleri yalnız takvimiyle değil, hayat alışkanlıkları ve gündelik rutinleriyle de yaşayan bir şehir İstanbul.
Neredeyse yarım asrı bulan kariyeri boyunca yüzlerce projeyle İstanbul’un imarına, güzelleşmesine katkıda bulundu Makbule Yalkılday. “Camilere eli değen ilk kadın mimar” oldu. Huzurevinden apartmana farklı projelere imza attı. Severek, tutkuyla çalıştı. Buna karşılık, o hâlâ hayattayken bile çalışmalarının, eserlerinin pek azından haberdar oluşumuz şehircilik hafızası adına bir hayli üzücü.
1932’de İstanbul sokaklarında insanları sıcaktan bayıltan yaz, 1933’te gelmek bilmedi, sayfiye yerlerinde esnafın gözü yollarda kaldı... 1931’de ani fırtına eşliğinde gerçekleşen Boğaz’ı Yüzerek Geçme Yarışması’nın iki kadın yüzücüsü de başarıyla Kandilli’ye ulaşırken, 1935’te Florya’nın dünya plajı olma hayalleri vardı...