Futbol denilince akla ne gelir? Elbette futbolcular... Ya sonra? Teknik direktörler, antrenörler, meşinden yapılan futbol topu, yeşil, geniş bir saha, korner direkleri, kaleler, tribünler, seyirciler... Hatta ileri yaşta olanlar için stadyum dışındaki köfteciler, leş gibi bir saçta pişen köftelerin, sucukların o doyulmaz “iştah açıcı” kokusu, yumurtalı, beyaz peynirli sandviç, soğuk su, kuru yemiş satıcılarının çığırtıları, sonu gelmez kuyruklar, önden giren kaynakçılarla yapılan münakaşalar, daracık turnikeler...
Bütün bunlar elbette doğru. Bununla beraber kimsenin aklına gelmeyeni “ayak topu” oyununun olmazsa olmazı hakemlerdir...
Maçın sonunda en çok sevilen gol atan oyuncu ve galip takımın teknik direktörüdür. En az sevilen ise maçın hakemidir. Onun verdiği kararlar mutlaka bir tarafın aleyhine olur: Zaten tarafsız da değildir o. Mutlaka ve muhakkak bir tarafı tutar. Ancak işin garip yanı maçı izleyenler için tuttuğu taraf hep karşı taraftır, rakiptir... Galip gelen ona rağmen galip gelir, mağlup olan zaten onun yüzünden mağlup olur.
Kalecilik için nankör meslek derler. Doğruluk payı vardır. Pek çok gollük pozisyonu önleyen bir kaleci yediği tek bir hatalı golle derhâl eleştiri yağmuruna tutulur: Kovadır o, kolsuzdur, yer tutmayı da bilmez doğru zamanda çıkmayı da... Bereket versin kaleciler bu tenkitleri her maç yaşamaz. Bir iki maç önce kova ilan edilen bir kaleci, başarılı bir maçın ardından panter nidalarıyla omuzlarda taşınabilir. Maçı o kazandırmıştır.
Hakemler mi? Bakın onlar için bu vaziyet hiçbir vakit mümkün değildir. Siz hiç maçı olumlu tezahürat altında terk eden bir hakem gördünüz mü? Onların kodlarında yuhalanmak vardır. Esasen onların mesleği nankördür. Kırk yılın başında haklarında olumlu birkaç söz söylense de devamında “ama, fakat” ile başlayan cümlelerle eleştirilir de eleştirilir.
Bizim memleketimizde futbolun tarihi pek eskidir. Dolayısıyla hakemliğin de öyle. Zira ne demiştik, “Hakem olmadan oyun olmaz.” O sebeple Haydarpaşa, Kadıköy veya Moda çayırlarında icra edilen ilk müsabakalarla birlikte hakemler de boy gösterdi bu güzelim coğrafyada.

İLK HAKEMLER
Kayıtlara geçmiş ilk hakemimiz İngiliz bir levantendir. Avukat Harry Pears bu topraklarda maç idare ettiği ispat edilmiş ilk hakem olarak tarihe geçer. Bu satırların yazarının tuttuğu kayıtlara göre Bay Harry Pears 14 Ocak 1889 tarihinde İstanbul ile İzmir arasında oynanan ragbi maçını ve 7 Kasım 1900 Çarşamba günü de İstanbul Limanı’nı ziyaret eden Britanya gemisi HMS Salamander’in mürettebatından kurulu takımla İstanbul’un en seçkin oyuncularından müteşekkil İstanbul Karması arasında oynanan futbol maçını gayet başarılı bir biçimde idare eder.
İlk hakemlerimiz futbolun mucidi İngilizlerdir. İstanbul ve İzmir gibi liman ve demiryolu şehirlerinde ticaret yapan bu levantenler hem futbolu hem de onun nasıl idare edildiğini bizlere öğretir.
İngilizlerin en meşhur hakemi, aynı zamanda İstanbul Ligi’ni de kurmuş olan James La Fontaine’dir. Türkiye futbol tarihinin bu mühim mürşidini ünlü ediplerimizden Ruşen Eşref Ünaydın şu lezzetli cümlelerle anlatır: “... Ceyms (James) eyi [iyi] de futbol oynardı. Fakat biz tanıdığımız yıllarda maçlara pek girmiyordu da bir golfçü kılığında; düdük ağzında, beyaz maden kronemetro [kronometre] gâh [kâh] golf pantolonunun küçük cebinde gâh elinde hakemlik ediyordu. Ceyms’in sakalı ve bıyığı tıraş edilmiş kıpkırmızı ablak ve enerjik yüzü, Manş denizinin yeşiline çalar gözleri şimdi karşımda durur gibi gözümün önüne geliyor. Yüzü ve benim çocukluğumda hem imrendirmiş hem sinirlendirmiş bir hâli...”
Bu iki önemli sima haricinde Britanya Sefareti’nin maiyet yatı olan HMS Imogene’nin mürettebatının kurduğu aynı isimli futbol takımından George Buck, Bay Wilson; Moda Futbol Kulübü’nden Bay Wooster, Kadıköy Futbol Kulübü’nden Bay Roubin, İstanbul erken dönem futbolunun büyük golcüsü Bay Comber sayılabilir. Yine bu erken dönemde azınlıklıklara mensup Elpis Futbol Kulübü Başkanı Yannis Vasilliadis, Ermeni Spor Cemiyeti’nden Karnik Koresyan, sonraları Fenerbahçe’de kalecilik yapan Mateosyan Efendi not edilmesi gereken hakemlerimizdendir.
Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü’nün kurucusu ve ilk başkanı olan Ali Sami (Yen) ile yine bu kulübün içinden ayrılan bir grubun kurduğu Progrès International Kulübü’nün reisi Aydınoğlu Raşit Bey, Dalaklı Hüseyin ve Hasan Basri beyler Osmanlı devrinde Müslüman unsurlar içinde müsabaka idare eden ilk hakemlerdendir.

BİTARAF OLAMAYAN HAKEM
Moda, Kadıköy ve Galatasaray kulüplerinde futbol oynadıktan sonra Fenerbahçe Spor Kulübü’nde idarecilik yapan ilk Müslüman- Türk futbolcu Fuad Hüsnü’nün (Kayacan) 29 Ekim 1915 tarihinde idare ettiği Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanan İstanbul Ligi maçı pek meşhurdur: Gazetelerin yazdığına bakılırsa müsabakanın 65. dakikasında Fenerbahçeli bir futbolcu ceza sahası içinde topa elle müdahale etmesine rağmen hakem Fuat Hüsnü Bey -bitaraflığını ihmal ederek- 12 adım cezası (penaltı) yerine serbest vuruş cezası verir. Kullanılan serbest vuruş da elle kesilince Galatasaraylı oyuncular ve maçı izleyen taraftarların durmak bilmeyen protestoları nedeniyle Fuad Hüsnü Bey, Fenerbahçe’nin 2-1 önde götürdüğü maçı tatil eder. Tatil edilen müsabakanın kalan kısmı 3 Mart 1916 tarihinde yine Kadıköy Union Club sahasında oynanır. Daha sonra Türkiye Futbol Federasyonu’nun ilk başkanlığını yapacak olan Yusuf Ziya’nın (Öniş) attığı golle maçı 2-2 duruma getiren Galatasaray, aldığı bu puanla ligi şampiyon olarak tamamlamayı başarır.
Bu ilk devirde İstanbul Futbol Birliği’ne bağlı bir hakem müessesesi olmadığından maçları yönetecek olan hakemler kulüpler tarafından seçilir. Yukarıda isimleri yazılı hakemler devrin futbol âlemi tarafından saygı duyulan kişilikler. Hepsi bir kulübe gönülden bağlı olsa da maçları tarafsız bir surette idare ederdi.
ŞAVAŞIN GÖLGESİNDE
Savaş yılları ve devamındaki mütareke senelerinde cepheye giden futbolcular nedeniyle kulüpler güç kaybetse de lig maçlarına devam edilir. Bu dönemde futbol sahalarımızda boy gösteren hakemlerden ilk akla gelenler Fenerbahçe’nin ilk futbolcularından Nasuhi Esat (Baydar), Galatasaray’dan Yusuf Ziya (Öniş), Anadolu İdman Kulübü’nün kurucusu ve Türkiye’nin ilk Atletizm Federasyonu Başkanı Burhan Felek Bey, Fenerbahçe tarihinde çok önemli bir mevkiye sahip olan Kulaksızzâde Galip Bey ve yine aynı kulüpten Niğde yakınlarında yapımı süren bir demiryolu inşaatı sırasında eşkıya tarafından şehit edilen Mühendis Arif Bey’dir.

Mütareke devrinde İstanbul Ligi maçları oynanmaya devam edilir.1 Bu dönemde işgal kuvvetlerinin subayları da hakemlik yapar. Örneğin Fenerbahçe’nin işgal kuvvetleriyle yaptığı maçlarda Fransız Monsieur Lakrova sahalarımızda en fazla görülen simalardandır.
İttihat ve Terakki Fırkası’nın propaganda takımı olan ve 1916-1919 seneleri arasında üç sene üst üste şampiyonluğu elde eden Altınordu, harbin kaybedilmesi ve mütareke devrinin başlamasıyla birlikte -partinin siyaset sahnesinden çekilmesine paralel bir süreçte- güç kaybeder. Kulübün eski kalburüstü oyuncuları Fitil Nuri, Cevdet ve Kadri beyler2 bu dönemde hakemlik yapar.
İşgal devriyle hakemliğe başlayan en önemli sima kuşkusuz Refik Osman’dır (Top). Futbol oynadığı dönemde hakemliğe de başlayan “şiir” lakaplı bu önemli futbol adamı ilk maçına 7 Mayıs 1920 tarihinde çıkar. Fenerbahçe’yle Anadolu Hisarı İdman Yurdu arasında yapılan bu müsabakayı başarılı bir biçimde idare eden Refik Bey, kulüpler tarafından tercih edilen bir hakem olarak uzun seneler görev yapar.
Bu dönemin diğer bazı yıldızları da Galatasaray Kulübü’nden Sedat ve Sabit Cinol beyler, Süleymaniyeli Zeki’yle Fenerbahçeli Kâmil beylerdir. Bu dönem için faal futbolcuların hakemlik de yaptığı bir süreçten geçildiğinden bahsedilebilir.
Yine bu dönemde idare şekli beğenilmeyen bir hakemin ilk devre sonunda değiştirilmesi veya kulüplerin önceden anlaşarak her iki devre için iki farklı hakem seçtiği gibi şimdiki zamandan bakıldığında oldukça enteresan gelebilecek bir durumdan da söz edebiliriz.3
İstanbul’un kadim kulübü Pera Sporting’in oyuncuları da pek çok önemli maçta hakemlik yapar. Aynı zamanda meşhur bir boksör olan Savas Efendi, kulübün kaptanı Koço, Ermeni Dork Kulübü’nden Arslanyan ve Jilber efendiler yirmili senelerin önemli hakemleri arasındadır.
Yirmili senelerin ortalarından itibaren memleketin elit hakemleri özellikle ulusal futbol birinciliklerinde boy göstermeye başlar. Futbol Federasyonu Başkanı Yusuf Ziya (Öniş) memleketin ilk Türkiye futbol birinciliği finalini yönetir.

CUMHURİYET YILLARI
Cumhuriyet’in ilanıyla hakemlik müessesesi artık iyice olgunlaşmaya başlar. 1924 İstanbul Ligi finalinde -boş kaleye atılan penaltının da olduğuiki gün süren olaylı Galatasaray-Fenerbahçe müsabakasını İstanbul Rum cemaatinden önemli bir ailenin üyesi olan ve sonraları Yunanistan Futbol Federasyonu Başkanlığı da yapan Haçapolu Efendi idare eder.4 Yine bu dönemde Millî Takım’ın tarihinde yaptığı ilk maçı İstanbul Çekoslovak kolonisinden Antonin Kratky yönetir. Kratky bu dönemde tarafsız idaresi nedeniyle kulüpler tarafından tercih edilen kıymetli bir hakemdir.
Yabancı bir ülkede maç idare eden ilk hakemimiz ise İstanbul Altınordu İdman Kulübü Reisi Hamdi Emin Çap’tır. Aynı zamanda Futbol Federasyonu başkanlığı da yapan Hamdi Emin Bey 16 Kasım 1924 tarihinde Moskova’da oynanan Sovyetler Birliği-Türkiye müsabakasını her iki federasyonun rızasıyla idare etmiştir. Hamdi Emin Bey bu özel müsabaka haricinde İstanbul Ligi müsabakalarında da başarılı bir biçimde görev yapar.
İki yabancı kulübün yurt dışında oynadıkları bir maçı ilk yöneten hakemimiz ise Beşiktaş futbol takımının kurucusu Ahmed Şerafettin Bey’dir. Peşte-Prag karmaları arasında 22 Nisan 1928 tarihinde yapılan bu müsabakanın seremoni ve başlama vuruşunu bakın nasıl anlatıyor: "(...) Millî marşlar çalındı. Tarafeyn [taraflar] kaptanlarıyla mutâd [alışılmış] merasim yapıldı. Bizim mecidiyeler cesametinde beş kronluk bir Çek parasını Bay Şikl (Chikle) elime tutuşturdu. Mösyö Şikl spor koleksiyoncusu imiş. Böyle kıymetli müsabakalarda hakemin attığı paralardan mürekkep mükemmel bir koleksiyonu varmış. Parayı parmağımın üstünde tutturuncaya kadar akla karayı seçtim. Heyecandan vücudum zangır zangır titriyordu. Nasılsa ‘yallah’ deyip parayı fırlattım. Kimin ne tarafı kazandığını katiyen bilmiyordum. Bereket versin paranın yerdeki vaziyetini gören tarafeyn kaptanları takımlarını yerli yerine gönderdiler..."
Ahmed Şerafettin Bey (Şeref Bey) vefat ettiği 1933 yılına kadar memleketin en saygıdeğer hakemlerinin başında geliyordu. Bu dönemde oynanan pek çok önemli maçı özel istek üzerine o idare eder.
Tıpkı Çek Antonin Kratky gibi İstanbul sahalarında boy göstermiş bir başka yabancı hakem de Bay Edward Allen’dır. Robert Kolej’de muallim olan bu İngiliz, yirmili yılların sonundan otuzların ortalarına kadar pek çok mühim maçta görev yapar. Tarafsız ve adil yönetimiyle futbol kamuoyundan takdir toplayan Allen kendisinden sonra görev yapacak yeni nesle de iyi bir örnek olmayı başarır.
1920’lerin sonlarına damgasını vurmuş önemli bir isim de Fethi Tahsin Bey’dir. TFF ikinci başkanlığı da yapan Fethi Bey, aynı zamanda İstanbul’un köklü kulüplerinden Hilâl Kulübü’nün kurucu başkanıdır. İkinci defa Ankara’da tertip edilen 1927 Türkiye Futbol Birinciliği finalini o yönetmiştir.

Fethi Tahsin haricinde bu döneme damgasını vuran hakemler arasında Vefa İdman Yurdu’nun kurucusu Saim Turgut, yine aynı kulüpten Necmi Bey, İstanbulspor’un kurucusu Kemâl Halim (Gürgen), Galatasaray’dan Adil Giray, İstanbulspor’dan Feridun Dündar, Dârüşşafaka’dan Ali Muhsin ve Cemâl Faris akla gelen ilk isimlerdir.
Yine bu dönemde henüz memleketimizi terk edip Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmemiş olan Ahmed Robenson, Millî Takım ve Galatasaray’ın ilk teknik direktörü Billy Hunter, futbolculuğu tamamıyla bırakıp hakemliğe soyunan Refik Osman (Top), Beşiktaş’tan Basri Bey, Ankaralıların biricik hakemimiz dedikleri İbrahim Turgut, millî futbolcu Kâmil Rona, İzmir’de son derece başarılı bir şekilde maçlar idare eden ve aynı zamanda Kızılçullu’daki Amerikan Koleji’nde muallimlik yapan Britanyalı Bay Fowler, İtalyan kolonisini temsil eden Garibaldi Kulübü’nden Signor Dominico, Karşıyaka’dan Vahyi, Altay’dan Hamid Arslan ve Danyal beyler, Fenerbahçe’nin efsanevi santrforu Zeki Rıza (Sporel) isimleri mutlaka anılması gereken hakemlerimizdir.
Otuzlu senelerde düzenlenen ulusal futbol yarışmalarında zaman zaman İstanbul haricinden hakemler de boy göstermeye başlar. Örneğin 1932 Türkiye Futbol Birinciliği final maçında Karşıyaka Kulübü’nden Niyazi Bey başarılı yönetimiyle göz doldurur.
Bu dönemde Anadolu’nun çeşitli mıntıkalarında yapılan önemli müsabakalar için başta İstanbul olmak üzere Ankara ve İzmir’den bazı hakemler pek çok davet alıyordu. Dönemin meşhur hakemlerinden Şazi Tezcan, Kemâl Halim, Suphi Batur, Sadi Karsan, Said Salahaddin (Cihanoğlu), Nuri Bosut, İzzet Muhittin Apak ve Refik Osman seyyah hakemlerimiz arasında sayılabilir.
YABANCI HAKEMLER ÜLKEMİZDE
Memleketimize hariçten yabancı bir hakem davet edilmesinin ilk örneği 1934 Türkiye Futbol Birinciliği final maçı dolayısıyla olur. 29 Ekim 1933 tarihinde Fenerbahçe’yle İzmirspor arasında oynanan final maçının ilk yarısı 1-0 İzmirspor’un lehine kapanır. İkinci devrenin başında maçın hakemi Kemal Halim (Gürgen) Bey sakatlandığından, çekilen kurayla Güneş Kulübü’nden Kemal Rıfat (Kalpakçıoğlu) Bey maçın hakemliğine getirilir ve maçı kaldığı yerden devam ettirir. Maçın bitimine 20 dakika kala Fenerbahçeli Muzaffer’in İzmirspor kalesi önünde düşürülmesi sonucu hakem penaltı noktasını gösterir ancak İzmirsporluların şiddetli itirazları karşısında oyunda uzun bir duraklama olur. Bu sırada seyirciler de sahaya dolduklarından maç yarıda kalır, ileri bir tarihte yeniden oynanmasına karar verilir. 10 Kasım 1933 tarihinde yapılan tekrar maçını Avusturya Futbol Federasyonu’ndan Bay Miesz yönetir. Yine otuzlu senelerin ortalarından itibaren kulüplerimizi çalıştıran yabancı antrenörlere de hakemlik görevi verilmeye başlanır.
1936 Türkiye Futbol Birinciliklerinin final grubunda icra edilen dört maçı dönemin en meşhur ve başarılı dört hakemi yönetir: Şazi Tezcan, Nuri Bosut, Suphi Batur ve Sadi Karsan.
Hakemlik müessesesi Millî Küme’nin tertip edildiği 1937 senesinden itibaren kurumsallaşmaya başlar. Bu yıllardan itibaren hakemler lisanslı ve kokartlı bir surette maç idare eder. Bu önemli turnuvada da yabancı hakemler görev yapmaya devam eder. Örneğin Millî Küme’nin dört İstanbul kulübünün kendi aralarında oynadığı ilk maçları Bulgaristan Futbol Federasyonu’ndan Kaçef yönetir.
1930’ların sonlarında iki önemli hakem daha sahalarda yer almaya başlar. Bunlardan ilki Doktor Tarık Özerengin diğeri Feridun Kılıç’tır. Bu iki hakemimiz bu tarihten sonra uzunca bir müddet hakemlik mesleğini icra eder. Bu iki hakem haricinde örneğin Millî Küme’nin 1940 senesinde oynanan maçlarında görev yapan Ahmet Adem, Tarık Özerengin, Sami Açıköney, Şazi Tezcan, Muzaffer Ertuğ, Necdet Özgüç, Ziya Ozan, Refik Güven ve Nuri Bosut önemli isimler arasında yer alır.
Türkiye’nin ilk uluslararası hakemi yazının başında da adı geçen Antonin Kratky’dir. Ancak gerek Kratky’nin idare ettiği Türkiye-Romanya gerekse Hamdi Emin Çap’ın yönettiği Sovyetler Birliği-Türkiye müsabakaları FIFA şemsiyesi altında yapılmadığı için resmî hususiyetleri yoktur. Bu iki maçtan sonra uluslararası arenada ilk görülen hakemimiz Robert Kolej Muallimi Bay Edward Allen’dır. 10 Nisan 1925 tarihinde Taksim Stadyumu’nda oynanan Türkiye-Bulgaristan maçını yöneten Allen’ın da FIFA kokartı taşımadığını belirtelim. Tıpkı ilk uluslararası hakemlerimizden Şazi Tezcan’ın 4 Mayıs 1947 tarihinde kokartsız olarak idare ettiği Suriye- Lübnan maçı gibi.
Türkiye’nin FIFA kokartıyla uluslararası maç idare eden ilk hakemi yukarıda da adı geçen Sulhi Garan’dır. Garan, 25 Kasım 1951 tarihinde Atina’nın Leoforos Alexandras Stadyumu’nda Yunanistan-Mısır arasında oynanan müsabakayı başarılı bir biçimde yönetir.
Bu tarihten sonra uluslararası hakemlerimizin sayısında artış görülmeye başlar. Klasik dönem yani 1960’lı yıllarda Orhan Gönül, Hakkı Gürüz, Cezmi Başar, Faruk Talu, Muzaffer Sarvan5 ve Samih Zoroğlu beynelmilel müsabakalarda görev yapar. Yetmişli yıllardaysa Ziya Türkdoğan, Orhan Cebe, Hilmi Ok dönemine damga vuran hakemler olarak tarihe geçer.
Seksenlerin isim yapmış hakemleri arasında Nihat Özbirgül, Cumhur Demir, Ertuğrul Dilek, Erkan Göksel, Talat Tokat, Yusuf Namoğlu ilk akla gelen isimlerdir.

Memleket futbol tarihinin en kıymetli hakemlerinin başında hiç şüphe yok ki Doğan Babacan gelir. Babacan ilk uluslararası maçına 23 Nisan 1969 tarihinde çıkar ve 1970 yılında uygulanmaya başlanan sarı-kırmızı kart uygulamasıyla dünya hakemlik tarihine geçer. 1974 Dünya Kupası finallerinde Şilili oyuncu Carlos Caszely’ye kırmızı kart göstererek “Dünya Kupası finallerinde ilk kırmızı kartı gösteren hakem” olan Doğan Bey, tarafsız yönetimi, oyuncularla olan doğru iletişimi ve tartışılamayan otoritesiyle yerli yabancı pek çok hakeme örnek olur.
Doksanların gözdeleri arasında ilk ortaya çıkan Oğuz Sarvan’dır. Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar da beynelmilel arenada aranılan isimlerden sadece ikisidir. Bu isimlere Talat Tokat’ın oğlu Metin Tokat’la Ünsal Çimen ve Sadık Deda’yı ilave edebiliriz.
2000’li yılların yıldız hakemlerinin sayısı elbette futbolun gelişimiyle paralellik gösterdi. Bunlar arasında en önemli isim Cüneyt Çakır’dı. Eski hakemlerimizden Sabri Çakır’ın oğlu olan Cüneyt Çakır ülkemizde tüm zamanların elit hakemleri arasında ilk sıralarda yer alır. Cüneyt Çakır’ın yanı sıra Fırat Aydunus, Selçuk Dereli ve Hüseyin Göçek başarılı hakemlerimiz arasında sayılabilir. Memleket hakemlik tarihi kısa bir makaleye sığacak kadar dar bir konu değil. Burada adı geçmeyen pek çok başarılı hakemimiz var. Bu yüz yılı aşan sürede yaşanılan pek çok acı tatlı hadise ve başarı öyküsü de var elbette. Kabanının cebinden sincabı kaçan yan hakem mi ararsınız, hakemlerin unutkanlık yapıp ortalarda görünmediği için oynanamayan maçlar mı…

Bu olaylardan bir tanesi var ki yürek yakan cinsten: 7 Mayıs 1948 tarihinde Şeref Stadyumu’nda Defterdar ile Elektrik takımları arasında oynanan İstanbul II. Küme müsabakasında hakem Fikret Kayral verdiği bir karardan ötürü Defterdar oyuncusu Adnan tarafından dövülür. Hastaneye kaldırılan Kayral kurtarılamayarak maalesef hayata veda eder.
Oyunun olmazsa olmazı hakemler zaman zaman gerek oyuncular gerek idareciler gerekse taraftardan bu tür feci muameleler gördü. Bu tavır hâlen devam ediyor. Daha bu sezon bile benzer bir hadise yaşandı. MKE AnkaragücüÇaykur Rizespor maçının sonunda hakem Halil Umut Meler, aralarında eski Ankaragücü Kulübü Başkanı Faruk Koca’nın da yer aldığı kişiler tarafından saldırıya uğradı…
Hakemlerin başarısız sonuçlar neticesinde bu derece “günah keçisi” ilan edilmeleri kendi yetersizliklerimizi gizleme çabasından ileri geliyor galiba... Her zaman dile getirildiği gibi önce bu güzel oyunda şiddeti yok etmeli, futbolun bir oyun olduğunu idrak etmeliyiz, hem de çok güzel bir oyun... Bunun için de işe en doğru yerden başlamalıyız: Oyunun en mühim ögelerinden yani hakemlerimizden...
DİPNOT
1 Sadece 1919-20 sezonu İngilizlerin Union Club sahasında karargâh kurmaları nedeniyle yarıda kaldı.
2 Sonradan Fenerbahçe’de oynadı. Kadri Göktulga.
3 Örneğin Galatasaray ile Fransız Garnizonu arasında yapılan maçta kulüpler anlaşarak birinci devre Fuat Hüsnü (Kayacan) Bey, ikinci devre Monsieur Lakrova hakemlik yapmıştı.
4 Karşılaşmanın son dakikasında Galatasaray lehine verilen penaltı üzerine Fenerbahçe taraftarı sahaya inmiş ve maç yarıda kalmıştı.
5 Uluslararası hakemlerimizden Oğuz Sarvan’ın babası.