Sonbahar göçümüz başladı

31 Ağustos 2020 - 10:44

Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü’nün (DKMP) verdiği bilgiye göre, dünyada tanımlanmış sekiz ana kuş göçü rotası var ve şöyle adlandırılıyorlar: Mississippi, Pasifik, Batı Atlantik, Doğu Atlantik, Akdeniz/Karadeniz, Batı Asya/Afrika, Orta Asya/Hindistan ve Doğu Asya/Avustralya. Küresel kuş hareketlerini kuş nüfusu yoğunluğuyla görmek için 1 numaralı haritayı inceleyebilirsiniz.

Türkiye, Karadeniz/Akdeniz göç rotası üzerinde. Coğrafi konumu gereği üç kıta göçünün (Asya, Avrupa ve Afrika) birleşme noktasında bulunuyor. İstanbul ise süzülerek göç eden, uzun ve geniş kanatlı türlerin yoğunlaştığı ana dar boğazların en önemlilerinden. Çünkü süzülerek, yani kanat çırpmadan göç eden kuş türleri daha az enerji harcamak için kara üzerinden göçü tercih ediyorlar, bu da Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında karayı tercih ederek göç yolculuğuna çıkmış pek çok farklı bölge kuşunu ilkbahar ve sonbaharda İstanbul üzerinde buluşturuyor. Üstelik İstanbul yolunu kullananlar sadece süzülerek göç eden türler değil, ötücü kuşlar ve su kuşları da doğal alanlarımızı dinlenme tesisi olarak kullananlardan. Bunun nasıl cümbüşlü bir buluşma olduğunu DKMP’nin haritası (2 numaralı harita) çok iyi anlatıyor.

Göçmen kuşlar, İstanbul gibi dar boğazları sadece geçit amaçlı kullanıyorlar. İstanbul çevresindeki ve Anadolu’daki özellikle sulak alanlarda ise ya geceyi geçirmek veya göçe devam edebilmek için gerekli besin ihtiyaçlarını karşılamak üzere konaklıyorlar. Kuşların göç güzergâhları, binlerce yıllık tecrübeyle ve içgüdülerle belirlenmiş, nesillerdir kullanma kılavuzu okumuşçasına şaşmadan kullandıkları yollar. Bu nedenle, güzergâhın dışına çıkmaları, alışılagelmişin dışında tavır sergilemeleri hayra alamet değil. Doğal alanlar tahrip oldukça, göçmen kuşların dinlenme ve beslenme alanları da eksiliyor. 3 ve 4 numaralı haritalara baktığımızda, Kuzey Ormanları’nın hem ilkbahar hem de sonbahar göçünde yoğun kullanılan bir güzergâh olduğunu görüyoruz. İstanbul Havaalanı için sulak alanların doldurulması ve genel betonlaşma, o bölge ekolojisinin sağlıklı olduğuna işaret kabul edilen kuş göçlerini olumsuz yönde etkilemeye başladı. Hiç görülmediği halde bir gün aniden yakınımıza leylek sürüsü inmesi, ne yazık ki bu doğal bozulma sonucu kuşların yaşadıkları açlık ve yorgunluğun emaresi. Yeterince beslenemeyip dinlenemediklerinde, bazıları göçü sağlıklı bir şekilde tamamlayamıyor, bazıları da yolda ölüyor. Yaşam alanlarının yok olması dışında enerji nakil hatları, avlanma, kirlilik, rüzgâr türbinleri, uçak çarpmaları gibi pek çok tehditle baş başalar.

Harita 1: Kuşların küresel hareketleri ve göç yoğunlukları
Harita 1
Harita 2: İstanbul dar boğazında büyük kesişme ve Anadolu göç güzergahları
Harita 2
Harita 3: İstanbul ve çevresinde ilkbahar göç yönü ve hareketliliği
Harita 3
Harita 4: İstanbul ve çevresinde sonbahar göç yönü ve hareketliliği
Harita 4

İstanbul deninde akla gelen kuşlar

Önemli bir kuş çeşitliliğine sahip olmasına rağmen İstanbul’un kendine özgü bir kuş türü yok. Türkiye doğasında yaşayan kuş türlerini tespit etmek amacıyla kurulmuş olan Trakuş (trakus.org) organizasyonunun kurucularından ornitolog (kuşbilimci) ve kuş gözlemcisi Ergün Bacak, bu durumu “Ülkemizde 487 tür bulunuyor ve bu türlerden hiçbiri endemik değil. Kuşlar uçabilen ve geniş alanlar kullanan canlılar olduğu için, ülkemizin de bulunduğu subtropikal iklim kuşağında belirli bir bölgeye ait ve sadece orada yaşayan kuş türünü, yani endemik bir türü görmek oldukça zor. Endemik kuş türü olması için genellikle coğrafi bariyerlerin bulunması gerekir” diye açıklıyor.

Yine de İstanbul denince akla gelen türler var. Bunların başında, dünyada en yüksek sayılarda İstanbul Boğazı’nda görülen yelkovan (puffinus yelkouan) geliyor. Neredeyse tüm dünya popülasyonu göç yolu olarak İstanbul’u kullanan küçük orman kartalı (clanga pomarina) ile yine göç dolayısıyla her yıl yüz binlercesini ağırladığımız leylek (ciconia ciconia), yıl boyu görebildiğimiz gümüş martı (larus michahellis), şehirleşmeye rağmen sayısı artan nadir örneklerden küçük kumru (spilopelia senegalensis) ve istilacı bir tür olarak gelip İstanbul parklarını çok seven ve birçoğumuzun varlıklarından haberdar olmadığı, görünce evden kaçtıklarını zannettiğimiz papağanlar (yeşil papağan/psittacula krameri, iskender papağanı/psittacula eupatria) şehrimizle birlikte sık sık anılan türler.

Ebabiller (Fotoğraf: Ergün Bacak)

Kuş gözlemciliği

Kuşlar konusunda sahip olduğumuz bilgileri kuş gözlemcilerine borçluyuz. Sadece kuş seyretmekle kalmıyor, davranışlarını, sayılarını, üreme, beslenme ve konaklama bölgelerini, göç tarihlerini, karşı karşıya bulundukları tehlikeleri saptayıp kayda geçirerek kuşlarla ilgili pek çok bilimsel çalışmaya veri sağlıyorlar. Dünyada epey eski ve yaygın bir hobi olan kuş gözlemciliği, bizde 1990’ların sonunda sivil toplum kuruluşlarının teşvikiyle üniversitelerde kuş gözlem toplulukları kurulması sayesinde başlamış. Fakat üniversite topluluklarının ömrü, desteğin uzun sürmemesi sebebiyle kısa olmuş. Bunun üzerine Türkiye’nin her yerinden, her meslekten ve yaştan kuş gözlemcisini bir araya getiren İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu (İKGT) kurulmuş. Sayıları Türkiye’de 10 bin civarında olan ve çoğunluğu İstanbul’da yaşayan kuş gözlemcileri ve kuş fotoğrafçıları internet üzerinden kesintisiz iletişim halindeler, zaman zaman düzenlenen kuş gözlem konferanslarında buluşuyorlar (www.trakus.org, www.dogalhayat.com). Hem ruhu dinlendiren hem de bilime katkı sunan bir hobi isterseniz, pekâlâ kuş gözlemciliğini ve kuş fotoğrafçılığını düşünebilirsiniz.

Dünya Kuşları Koruma Kurumu (BirdLife International) her yıl 6-7 Ekim Kuş Gözlem Günü’nde, bizim de dahil olduğumuz geniş bir coğrafyada insanları evden çıkmaya ve göç eden kuşların şehirlerinden geçişine tanık olmaya davet ediyor. Amaç, kuşları, göçleri, doğayı hatırlamamızı sağlamak.

Doğa Derneği’nin Göç Yolları Sorumlusu Can Yeniyurt

Çevremizdeki kuş sayısının ve türlerinin azalması, hem ekolojik sistemimizin kötüleştiğine hem de kötüleşmeye devam edeceğine işaret: Kötüleşme yüzünden kuşlar azalır ve kuşlar azaldıkça kötüye gidiş hızlanır. Doğa Derneği’nin Göç Yolları Sorumlusu Can Yeniyurt bu kısırdöngüyü şöyle özetliyor: “Doğada bulunan her canlının ekosistem içerisinde üstlendiği görevler var. Göç eden kuşlar bitkilerin dağılışında önemli rol oynuyor, ayrıca ilaçsız tarımı da mümkün kılıyor. Mesela kelaynak; danaburnu, solucan, karınca gibi canlılarla beslendiği için çiftçiler tarafından oldukça sevilir. Eğer kelaynaklar ortadan kalkarsa, gelişlerini her yıl baharın müjdesi olarak kutlayan Şanlıurfa-Birecik’te patlıcan, marul, nane yetiştiren çiftçi, tarlasına tarımsal kimyasallar atmak zorunda kalacak. Bu tarımsal kimyasallar da diğer canlıların yaşamlarını doğrudan ve dolaylı olarak yoğun şekilde etkileyecek. Ebabiller ve kırlangıçlar da böcekle beslenerek yaşadığımız alanlardaki böcek nüfusunu kontrol altında tutar.

Ergün Bacak da böcekçil kuşların, ki kuşların çoğunluğu böyle, her yıl 400-500 milyon ton böcek yediğini gösteren bilimsel araştırmanın mevcut olduğunu söylüyor. “Meyve yiyen kuşlar tohumlarını sindiremedikleri için meyvelerin uzak mesafelere taşınmasına, nektar ile beslenenler ise polenleri çiçekten çiçeğe taşıyarak bazı bitkilerin tozlaşmasına katkı sunarlar. Göç ederken güzergâhları üzerindeki milyonlarca böceği tüketerek pestisit kullanımını azaltıp çevrenin daha az kirletilmesini sağlarlar” diyor.

Küçük akbaba (Fotoğraf: Emir Özay)

En değerli turistlerimiz göçmen kuşlar

Her gelen turist memnun ayrılsın ki yeniden gelsin deriz ya, bize paradan çok daha değerli katkıları olan göçmen kuşlar için de aynı hassasiyeti geliştirmeliyiz.

Kuşlar açısından önemli beslenme ve konaklama coğrafyaları kuş gözlemleri sayesinde tespit ediliyor. Soylarını sürdürebilmeleri açısından hayati önem taşıyan bu alanlara “Önemli Kuş Alanı” (ÖKA) deniliyor. Kuş gözlemcilerinin sayısının artmasıyla, son yapılan 2004 güncellemesinde Türkiye’deki ÖKA’ların sayısı 97’den 184’e yükselmiş.

Can Yeniyurt, Büyükçekmece’deki tarlalarda her yıl mola veren binlerce leylekten, İstanbul’un kuzeyindeki Ağva ve Riva’daki açıklık alanların da bu açıdan öneminden bahsediyor ve kötüye gidişe dikkat çekiyor: “Fakat artan şehirleşme sonrasında göç sırasında yorgun düştükleri her yere konmak zorunda kaldıklarını görüyoruz. Yakın zamanda göç sırasında apartman çatılarında dinlenen leylekler haber oldu."

Kuş türünün ihtiyaçlarına göre konaklama yerlerinin değişkenlik gösterebileceğini anlatıyor Ergün Bacak. Mesela, leylekler gibi kalabalık sürüler halinde göç eden türler geceleri konaklamak ve konaklarken beslenmek için güvenli, geniş çayırlar, sulak alanlar ve tarlalar arıyor, bazen de yırtıcı hayvanların saldırısından korunmak için ağaç tepelerinde konaklıyor; buna karşılık yırtıcı kuş türleri, insanlardan uzak alanlarda konaklamayı ve beslenmeyi tercih ediyor, dolayısıyla bozulmamış ormanlar, makilikler ve fundalıklar da bu türlerin ihtiyacı olan ortamlar. Ergün Bacak, “Fakat tüm türler için önemli olan tek husus doğal ve korunaklı alan” diyor ve sulak alanların öncelikle korunması gereken alanlar olduğunu söylüyor: “Sulak alanlar ve bu sulak alanların çevresindeki çayırlar, tarlalar ve ormanlar sadece sucul ekosistemlerde yaşayan kuşlara değil, göç eden pek çok kuş türüne hem konaklama hem de beslenme açısından imkânlar sunar.

Üveyik (Sezai Göksu)

2020-2021 AV SEZONUNDA KUŞLARI NE BEKLİYOR?

Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa Ormancılık Meslek Yüksekokulu Avcılık ve Yaban Hayatı Programı Başkanı Öğretim Görevlisi olan kuş bilimci ve kuş gözlemcisi Ergün Bacak, Merkez Av Komisyonu’nun (MAK) önümüzdeki bir yıllık süre için aldığı ve nesli dünya çapında tükenmekte olan göçmen kuşların da avına izin verdiği için eleştirilen kararlarını yorumladı:

MAK’ın 2020-2021 yılında avlanacak türler ve sayıları ile ilgili almış olduğu kararlar maalesef ki doğaseverleri üzücü nitelikte. Yoğun avcı sayısı ve bu komisyonda bulunanların daha ziyade av derneklerinin temsilcileri olması alınan kararlarda etkili oluyor. Bakanlıklarda görevli 10 kamu personeli, 9 bölgeden avcı temsilcisi, 1 özel avlak sahibine karşı sadece 1 kişi sivil toplum kuruluşlarını temsilen bu komisyonda yer alıyor. Özellikle IUCN (Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği) tarafından VU (Hassas) kategorisinde yer alan iki kuş türünün, elmabaş patka ve üveyiğin av listesinde olması oldukça trajik sonuçlara neden olacak. Üveyiğin dünya popülasyonu son 40 yılda yüzde 78, elmabaş patkanın ise son 20 yılda yüzde 50 oranında azaldı. Bu azalmaların en önemli iki sebebi habitat kayıpları ve avcılık. Ülkemizde bu iki türün av listesinden çıkarılmamasının en büyük sebebi ise bu türlerin göçmen türler olması ve ‘bizde vurulmazsa başka ülkelerde vurulur’ düşüncesiyle hareket edilmesi. Kuşlar siyasi sınırlar tanımazlar ve tüm dünya onların yaşam alanıdır, siyasi sınırlar sadece insanlara aittir. Diğer taraftan, hem ülkemizde hem İstanbul’da göçmen ve üreyen kuşlar arasında yer alan bıldırcının avlanmaya başlanma tarihinde halen yavruladığına pek çok kez rastlanıyor. Ülkemizde ve İstanbul’da avlanan kuş türlerinin büyük bir çoğunluğunu kış göçmeni olan ördek türleri, çulluk, tahtalı gibi kuş türleri oluşturuyor.

İnsan kaynaklı etmenler zaten pek çok canlı türünü yok ederken, sözde doğa sevgisi altında av yapılması, eti yenilen ya da yenilmeyen pek çok kuş türünün tamamen yok olmasına neden olabilecek. 1800’li yıllarda dünyanın en kalabalık kuş gruplarından birini oluşturan ve Amerika’da 3-5 milyar arasında nüfusu bulunan yolcu güvercini, yoğun av nedeniyle artık sadece tarih sayfalarında görülebiliyor. En kalabalık grup bile avcılık nedeniyle yok oluyorsa, üveyik ve elmabaş gibi türler de benzer kaderi çok yakın zamanda paylaşabilir. Bu nedenle, MAK kararları bilimsel verilere dayanılarak alınmalı ve avcılar kadar hatta daha fazla sayıda doğasever ve bilim adamı bu komisyonda bulunmalı. Yoksa günümüzdeki yapılanmayla hep daha fazlasını vurarak birçok türün yok olmasına neden olabiliriz.

Kuşlar
Kuş göçleri
Sonbahar
Leylek
Ebabil
Üveyik
Doğa Derneği
İstanbul
Sayı 003

BENZER

İstanbul öyle bir şehir ki öylesine girdiğiniz bir sokak sizi unutulmuş bir mezarlığa, anılarıyla yaşayan bir eve çıkarabilir. Tarihle hemhâl olmuş bu şehirde yaşayanlar hem şehri hem kendilerini koruduklarına inandıkları bazı yerlerin sahiplerine, “Baba” ya da “Dede” demiş, dertlerini onların kapısına bırakmışlar. Şehrin manevi sahiplerine bir göz atalım dedik.
Bir "yakından tanıma" ve analiz yöntemi olarak pek çok mecrada kullanılan meşhur Proust anketini eğdik, büktük, işin içine İstanbul’u da kattık ve konuğumuz Şenay Gürler’in önüne koyduk. “İSTanket” her sayıda farklı alanlardan isimleri tetkike devam edecek.
Plaj voleybolunun ilk olarak 1915 yılında Hawaii’nin ünlü Waikiki plajında oynanmış olduğu kabul ediliyor. Olimpik programa 1996’da giren bu spor dalına duyulan ilgi ülkemizde ve şehrimizde de gittikçe artıyor.