İstanbul’da ilk yerleşimden günümüze şehrin tarihine yönelik araştırmalar hâlen devam ediyor. Arkeolojik kazılarla desteklenen tarihin daha ne kadar geriye gideceği merak konusu. Maddi zenginliğinin dillere destan olmasından ötürü kent her dönemde kuşatmalar, istilalar ve savaşlardan nasibini almış. Korsanların ve istilacıların da hedefinde olmuş. Efsanelerde “Konstantinopolis dünya üzerindeki 40 şehirden daha zengin” diye anlatılan İstanbul daima bu saldırılara karşı hazır olmak zorunda kalmış. Orta Çağ’ın en etkili mimarisi ile inşa edilen kent surlarının en önemli görevi de şehri bu saldırılara karşı korumakmış.
Osmanlı’nın 1453 yılındaki fethi öncesinde, İslamiyet’in yayılabilmesi amacıyla çeşitli seferler düzenlenir. Zaman içerisinde deniz ve kara yolu kullanılarak İstanbul’a gelenler arasında farklı gruplar göze çarpar. Bunların bir kısmı sadece kuşatma olarak kalır, başarısızlıkla neticelenir. Araplar, Avarlar, Bulgarlar, Haçlılar ve hatta Vikingler bile şehre gelenler arasında.
Anadolu’daki İskandinav varlığı hakkında yapılmış sınırlı sayıda çalışma bulunuyor. İskandinav kökenli askerler, tüccarlar ve bazı ziyaretçiler 300 yıldan uzun bir süre imparatorluk topraklarında yer alır ve Bizans’ın Kuzey Avrupa ile ilişkilerinde rol oynar.
Şarlman’ın ölümünün ardından baş gösteren iç sorunlar Karolenj Devleti’nin parçalanmasına neden olur. Aynı dönemde Avrupa anakarasında görünmeye başlayan Vikingler de zaman içinde ufak korsan gruplarından büyük istilacı ordulara evrilirler. Varlık gösterdikleri 9. yüzyıl ile 11. yüzyıl arası genel olarak “Vikinglerin altın çağı” olarak anılır.
VİKİNGLER
Modern literatürde Viking Çağı (793-1066) olarak geçen bu dönemde İskandinav istilalarından en çok etkilenen iki bölgeden biri Britanya’dır. Wessex Krallığı haricindeki hemen hemen tüm yönetimler istila edilir. Büyük Alfred (871-899) Viking istilalarını büyük ölçüde durdurmayı başarmış olsa da 1066 yılına kadar istilalar aralıklarla sürer. İstilalardan etkilenen diğer bir bölge ise adını istilacılarından alan Normandiya’dır. Ünlü Norman lider Rollo, 10. yüzyılın başında Normandiya’yı istila etmiş ve burada bir yönetim kurmuştur. Anglosakson kültürde “Viking” olarak adlandırılan İskandinav gruplar gittikleri her coğrafyada farklı isimlerle anılır. Vareg tabiri ise bu grupların Doğu’daki kollarını işaret eder. Rus kaynaklar 860-862 yılları arasında Novgrod ve çevresine Slavlar tarafından çağrılan ve Vareg adıyla anılan bir Kuzeyli gruptan bahseder. Söz konusu grup Konstantinopolis’e kadar ilerleyip şehri kuşatmıştır. Vareglerin savaş alanında kalkanlarını ve silahlarını birbirine vurarak savaş naraları attıklarından bahsedilir. Çoğunlukla kuşatma ile başladığı kabul edilen Bizans-Vareg ilişkileri II. Basileios döneminde (976-1025) Vareg/Vareng adı verilen, imparatoru korumakla görevli özel bir muhafız alayının kurulmasıyla farklı bir boyut kazanır. 1034 yılında efsanevi Norveç Kralı Harald Hardrada’nın bu alaya katılması ve akabinde komutanlık etmesiyle Vareg muhafız alayının hem imparatorluk hem de İskandinav topraklarında ünü yayılır. 8. yüzyıl sonu ile 11. yüzyıl arasında Rus kaynaklarında bahsedilenin, Slav gruplardan ziyade Dinyeper’in doğusundaki İskandinav kavimleri, yönetimleri ve halkları işaret ettiği konusunda birçok araştırmacı hemfikirdir. Bu sebeple modern literatürde bu halktan doğrudan Vareg, Vareg-Rus ya da Viking olarak bahseden araştırmalar yer alır. Vareg isminin çeviri eserlerde ve çeşitli makalelerde Vareng, Varangos, Varaeg gibi birçok farklı yazılışı olduğunu da belirtmek gerekir.

HAÇLI SEFERLERİNDE İSTANBUL’A GELEN VİKİNG HAÇLISI:
SVEND SVENSSON
Haçlı düşüncesiyle harekete geçen toplumlar arasında Hristiyanlığa henüz geçmiş, bir zamanlar Viking olarak barbar sınıfına sokulan, İskandinav halkları da vardır. 1095 yılında Papa II. Urbanus’un çağrısına uyan birçok Avrupalı hanedan üyesi gibi Svend Svensson da başta Danimarka olmak üzere tüm İskandinavya’dan topladığı 15 bin kişilik ordusuyla Kudüs’e doğru yola çıkar. Önce Konstantinopolis’e uğrayıp ardından Kudüs’e gitmek üzere Anadolu içlerine ilerler. Ancak Akşehir’den öteye geçemez ve emrindeki 15 bin askeriyle birlikte burada öldürülür. Kutsal topraklara varmayı hedefleyen Viking Haçlıları’ndan bazıları ataları gibi deniz yolunu kullanmış olsa da kimileri Svend Svensson gibi yine atalarının bir zamanlar uğrak yeri olan Konstantinopolis üzerinden Anadolu yolunu kullanmayı tercih eder. İskandinav hanedan üyeleri ve kralları, Svend Svensson’un haçlı ruhunu taşımayı sürdürür. Norveç’te Danimarkalıların siyasal rakip hanedanı konumundaki Hardrada soyundan gelen Norveç Kralı Sigurðr Jórsalafari, 1107 yılında Haçlılara katılmak suretiyle, seferlere katılan ilk kral unvanını elde eder.
Peki, Anadolu topraklarında bir dönem varlık gösteren Vikinglerle ilgili biz neler biliyoruz? Onlara ait izler var mı?
Son yıllarda ses getiren çalışmalar yapıldı. Kocaeli Üniversitesi’nin Küçükçekmece Gölü havzasındaki kazıları bu anlamda oldukça önemli. 2007 yılında Prof. Dr. Şengül Aydıngün’ün kazı başkanlığında yürütülen bilimsel çalışmada görev alanlar ve Viking tarihi uzmanı Prof. Dr. Blazej Stanislawski, Küçükçekmece Gölü kenarında önemli izler buldular. “Varangianların Yolu” Doğu Avrupa’nın Baltık Denizi bölgesini Konstantinopolis’e bağlar. Nestor Kroniği’nde bu isme rastlanır. “Varangianların Yolu” MS 10. ve 11. yüzyıla kadar devam eden Rus/İskandinav ve Bizans arasındaki ilişkilerin sonucu olarak işleyen ve çoğu yerde nehirler üzerinden Karadeniz’e, oradan da Marmara’ya inen bir deniz yoluydu. Bizans’ta genel olarak Varangianlara ve Vikinglere “Rus” denildi ve onlara yerleşim izni sadece Bathonea Limanı yakınında verildi.
İstanbul, İskandinavlar tarafından “Miklagard”, Ruslar tarafından da “Tsaregrad” Çar şehri diye adlandırılır. Nestor Kroniği’ne göre Vikingler- Varangianların kent içerisinde kalmaları istenmez. Merkeze uzak bu noktada konaklayıp 30-35 kişilik gruplar hâlinde, askerlerin nezaretinde ve silahsız olarak Suriçi'ne alınırlar. Akşam saatlerinde gün batmadan şehri terk etmeleri beklenir. Ticaret için gelenler de aynı şekilde Bathonea Limanı’nda kurulan bir Viking mahallesinde konaklar. Bizans’ın vereceği imtiyazlar sonucunda ticaret için gelenlerle ilişkiler 907 ve 911 yılında imzalanan antlaşmalarla resmîleşir.

Dethier’e göre Mevlevihane Kapısı, o tarihte henüz Hristiyan olmadıkları için (912) Rusların şehrin içine girme hakkını göstermek üzere başkanları Aygur tarafından kalkanını astığı kapıdır ve bu kapı Porta Roussiou olarak anılır.
Göl kenarında yapılan çalışmalarda toplam yedi adet arkeolojik veriye ulaşıldı.
Küçükçekmece Lagün Gölü’nün geçmişte Marmara Denizi ile bağlantısı vardı. Korunaklı bir iç liman olması sebebiyle Bizans’a askerî ve ticari ulaşım sırasında sıklıkla kullanılmaktaydı. Bathonea kazıları burasının uluslararası bir liman olma özelliğini de gösteriyor. Kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan eserler tüm dünyada ilgi uyandırdı. Prof. Dr. Blazej Stanislawski’ye göre Vikinglerin Rus (Rhos) kolu olan Varangianların buradaki mahallede yaşamış oldukları görülüyor. Eldeki bulgular bu düşünceyi doğrulamaktadır. Aya Mama Deresi ile yakınlardaki Aya Mamas Kilisesi civarının bir Rus mahallesi olduğu düşünülüyor. En somut veri olarak kazılarda ortaya çıkan eserler arasında haç şeklindeki kehribar kolyeyi sayabiliriz. Baltık Denizi kökenli kehribar bu bölgede çıkan taş türlerindendir ve Doğu’da bulunmamaktadır. Viking olduğu düşünülen genç bir kişiye ait iskeletin ise başka bir kanıt olduğu düşünülmektedir. 10. yüzyılda hayatını kaybeden genç 20 yaşında ve 1,60 boyunda. Baltık Denizi bölgesinin mitolojik hikâyelerini barındıran kuyruğunu yutan yılan şeklindeki (Ourobos) çift başlı kolye ile Viking savaşçılarının kültürünü yansıtan “hnefatafl” oyununun bir parçası olan obje de bulunmuştur. Buna benzer birkaç obje daha Baltık kültürünü yansıtması açısından önemlidir.
Ayasofya’nın mermer korkuluklarında graffiti yazılmış bir başka kanıt olarak “Halvdan” ismi gösterilir. Bu, Vikinglere ait en iyi kanıt olarak görülür ve buradaki ikametlerinin işareti olur.
VİKİNGLER VE GRAFFİTİLERİ
Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi adı ile anılan ve bir dönem Ayasofya Müzesi olarak hizmet veren yapıda Vikinglere ait olduğunu düşündüğüm bazı graffitiler tespit ettim. Varangianların Yolu’na katkı sağlayabileceği düşüncesiyle 2020 yılında İstanbul’un Latin Çağı (S. Eracun, E. Altunay) adlı kitapta yayımladım. Daha önce fark edilmemiş bu detaylar güneydoğu eksedradaki sütun kaidesi üzerinde yatay olarak mermere kazınmıştı. Dikkatlice bakıldığında Viking savaşçısı olduğunu düşündüren ve elinde mızrağı, başında boynuzlu bir miğferi olan kişi Viking gemisi içerisinde ayakta durmaktadır. Geminin hemen yanında üçü çocuk ve başka bir Viking savaşçısı yine elinde tuttuğu mızrakla çocuklara eşlik ederken görülmektedir. Graffitinin en sağında, küçük bir tepenin hemen yanında ise boynuzlu bir hayvan tasviri görülmektedir. Muhtemelen bir boğa veya türevi bir canlıya ait olan sahne birbirinin devamı olacak şekilde yan yana mermere kazınmış. Konulu bir graffiti olması açısından da diğer tekli çizimlerden ayrılır. Graffitiyi metal bir aletin ucuyla kazıyarak yapan kişinin tam olarak ne anlatmak istediğini kestirmek güç. Bir kavuşma ya da yolculuğa gidişi temsil ediyor olabilir. Genel kanı Vikinglerin miğferlerinde boynuz olmadığı yönünde. Çizimdeki miğferlerin boynuzlu olması da ilginçtir.

Ayasofya’nın üst katında, güney galerideki sütun üzerinde ejderha başlıklı bir gemi graffitisi bulunmaktadır. Gövde kısmını görebilmek oldukça zordur. Zamanla tahrip olduğu için sadece baş kısmı rahatlıkla seçilir. Rus nehirlerinden Konstantinopolis’e yapılan yolculuklarda kısa mesafe için küçük gemiler yapılırken uzun yolculuklar için ise uzun gövdeli gemiler tercih ediliyordu. Denizle nehir arasında yapılan yolculuklarda gemilerin karadan yürütülerek ilerledikleri bilinmektedir.
Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin galeri katında, güneydoğu istikametinde ise iki adet savaşçı figürü mermere kazınmıştır. Birisi piyade olarak yayanken diğeri bir atın sırtında elindeki mızrağı yerde yatan rakibine saplamaktadır.
İki adet balta graffitisi yakın olarak güney galerideki duvara, mermer kaplama üzerine kazınmıştır. Varangianların, kaynaklarda dikkat çeken diğer bir özelliği ise imparatorluk ordusunun alışık olmadığı ancak İskandinavların sembolü hâline gelmiş olan baltaları, özellikle de çift el baltalarıdır. İmparator ile imparatoriçenin yakın muhafızları Varangianlar ellerindeki baltalarıyla bilinirler. Bizans prensesi ve vakanüvisi Anna Komnena onlar için şöyle der: “Sırtlarında ağır demirden kılıçlar taşıyan Varangianlar, krala sadık kalmayı ve onun şahsını koruyup kollamayı bir aile geleneği gibi, bir çeşit kutsal güvence ve nesilden nesile devredilen bir miras gibi önemserler, bu saflıklarını korurlar ve ihanetin en ufak zerresine dahi katlanamazlar."
Ayasofya’da görülen balta graffitilerinin Yeniçerilere ait birer remiz mi yoksa Varangianların meşhur silahları mı olduğu araştırılmalıdır. Bugüne kadar bu konuda detaylı bir çalışma maalesef yapılmamıştır.
KAYNAKÇA
Çiçek, Atakan (2019): Frankia’da Kaos: Vikingler ve Karolenj Devleti’nin Çöküş Süreci (829-870), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi.
Özbay, Sena (2020): Bizans’a Giden Yolda Varegler (11. Yüzyıl), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi.
Özkan, Selahattin (2018): “Anadolu’da Bir Viking Haçlısı: Svend Svensson”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C. 35, S. 2, Aralık 2018.
Stanislawski B. vd. (2014): Constantinople/İstanbul-Küçükçekmece Varangianların Yolu, Türkiye-Polonya ortak projesi.
Bremensis, Adamus (2020): Barbarlıktan Medeniyete Vikingler, (çev.) Selahattin Özkan, İstanbul: Yeditepe Yayınevi.
Chartrand, R. vd. (2020): Vikingler, İstanbul: Kronik Kitap.
Sturluson, Snorri (2018): Viking Mitolojisi, (çev.) Selahattin Özkan, İstanbul: Yeditepe Yayınevi.
Sturluson, Snorri (2020): Tanrılardan Krallara Vikingler, (çev.) Selahattin Özkan, İstanbul: Yeditepe Yayınevi.
Özkan, Selahattin (2019): Kuzeyin Kuzgunları Vikingler, İstanbul: Yeditepe Yayınevi.
Aydıngül Şengün (ed.) (2018): Bütün Yollar Avcılar’dan Geçer, Uluslararası Avcılar Sempozyumu, İstanbul: Alev Yayınları.
Kolektif (2017): İstanbul Küçükçekmece Göl Havzası Kazıları (Bathonea), İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.