Boğaz’ın, kuzeyden itibaren sıralarsak, Anadolu Feneri, Poyrazköy, Rumeli Feneri, Büyük Liman, Altınkum, Büyükdere, Tarabya; Küçüksu, Moda, Fenerbahçe, Caddebostan, Suadiye, Süreyya Plajı hemen akla ilk gelenlerden… Kumsallarıyla ünlü Florya, Kilyos, Riva ve Şile’yi de eklemeden geçmeyelim. İstanbul’da yaz denizden başlar, plajlarla da bitmezdi. Yüzme, kürek, yelken yarışları, kule atlama ve su topu maçlarıyla arkası gelirdi.
O eski güzelliklerden geriye kalanların en başına Anadolu Feneri’ni koymak gerekir. 1950’lerde, 60’larda Beykoz’un küçük balıkçı köyü nasılsa 2023 yazı itibarıyla da farklı değil. Denize ulaşmak için aşmanız gereken “beach” yok, kiralanacak şezlong, şemsiye, masa, sandalye de yok. Neye ihtiyacınız varsa hepsini yanınızda siz getireceksiniz. Denize girmek için aksesuar taşıyamam diyorsanız, bir havlu ve bir mayo yeterli olur. Kavacık’tan hareket eden Anadolu Feneri otobüsü köyün içine kadar gidiyor. Denize inmek de size ait.
Bana yemeli içmeli bir yüzme ortamı lazım diyenleri Poyrazköy’e alalım. Çakır’ın Balık Lokantası’nda hem taze balık hem de balığın en iyi “refakatçisi” sofrada yer alıyor. Balıkçı barınağı, sahil düzenlemesi, kale restorasyonu derken burada inşaat faaliyeti sonucu para ödeyerek girilebilen plajlar da ortaya çıktı. Buna “gelişme” diyenler olduğu gibi “köyün içine ettiler” görüşünde olanlar da var.
Eskiden Büyükliman'ın kara yolu ile ulaşımı yoktu. Denizden gelenler akşama kadar yüzer, güneşlenir sonra da geldikleri kiralık balıkçı teknesiyle geri dönerlerdi. Altınkum ise bayağı plajdı eski zamanlarda da… Giriş ücreti olduğu gibi bütün gün için kiralanabilen “aile kabinleri” de vardı! Büyükdere Aile Plajı kumsuz tesislerden biriydi. Ahşap iskeleler arasında yüzme yarışları yapılırdı. Bir de atlama kulesi vardı. Kötü atlayacak birinin bu kuleye çıkması “ayıp” olarak kabul edilirdi. Tarabya Koyu’nun en sağ ucunda yer alan Tarabya Plajı ise sadece Boğaz’ın değil İstanbul’un da en fiyakalı deniz üssüydü. Yeşilçam yıldızlarını, ses sanatçılarını burada görmek mümkündü. Halk arasındaki adı da “sosyete plajı” idi. Okkalı bir giriş ücreti alınırdı. Şezlongları, şemsiyeleri de vardı. Tarabya Plajı’nın “alametifarikası” ise su kaydırağına sahip olmasıydı. 1960’larda böyle bir aparat çok sükse yapıyordu. Sadece bu kaydıraktan denize kavuşmak için buraya gelenler hiç de az değildi. Bu arada pahalı tesise bedava girmek için mücadele edenleri selamlamak lazım. Plajın yanındaki kaldırımda soyunup denize atlayanlar önce koyun karşısında yer alan Tarabya Oteli’ne doğru yüzüp dönüşte plajın denize uzanan merdivenlerinden karaya çıkarlardı. Ayağında mayo yerine paçalı donu olanları plaj görevlileri anında tespit edip denize atarlardı!
Anadolu Hisarı’ndaki Küçüksu Plajı daha ziyade ailelere mahsus idi. Küçük bir de kumsalı olan plajın denize uzanan ahşap iskelesi sıkı kulaç atanlara hizmet verirdi. Nişanlı gençler hafta sonu gezmelerini bu güzide plaja ayırırlardı. Nişanlı gençleri uzaktan tanımak kolaydı. Onlar el ele tutuşmazlar, serçe parmaklarından birbirlerine bağlanırlardı. Gençlerin iki adım gerilerinden yürüyen 10 yaş ortalamalı erkek çocuklar, ablasının “namus bekçisi” göreviyle yakın markaj yaparlardı.

Küçüksu’dan ilerleyip Boğaziçi Köprüsü’nün (daha köprü yok) Ortaköy ayağı yakınlarında bir yüzme mabedi yer alırdı: İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü (İYİK) sadece lisanslı ve de şampiyon yüzücüleri kapsardı. Oraya dışardan girmeye kimse teşebbüs etmezdi. Kulüp halkı da olimpik havuzda yazı geçirirdi. Çok fazla madalyalı sporcusu olan İYİK’in unutulması mümkün olmayan bir efsanesi vardı: Nejat Nakkaş! Şimdi Boğaz’ı geçme yarışları yapılıyor ya Nakkaş Anadolu Kavağı’ndan Kız Kulesi’ne Boğaz’ı boylamasına 2 saat 48 dakika 57 saniyede yüzen dev bir kulaçtı.
Yaz mevsiminin nabzı mutlaka Moda’da atardı. Moda Plajı’nın bir başka adı da “Deniz Hamamı”ydı. İstanbullular burada “deniz banyosu” yaparlardı. Lisanslı yüzücüler, kule atlamacılar, su topu oyuncuları için de Moda Plajı’nda yer ve zaman vardı. Tesisin özel bir bölümü de mevcuttu ki burası da dillere destandı: Kadınlar Plajı! Etrafı tahta perde ile çevriliydi, plajın tam üstünde yer alan çay bahçelerinden, aşağıda güneşlenen kadınlar görülmezlerdi. Bu alan 1980’lerde dolgu yapılarak kapatıldı.
Moda Plajı, her yıl 1 Temmuz Kabotaj Bayramı’nda, coşkulu deniz şenliklerine de ev sahipliği yapardı. Kalamış Koyu’nda yüzücüler, kürekçiler, yelkenciler gün boyu yarışırlardı. Final gününde ise Anadolu ve Rumeli tahlisiye (can kurtarma) tekneleri arasındaki yarışlar yapılırdı. Bu yarışın özelliği yarış boyunca her ekibin üç kez küreklerini toplayıp devrilmeleriydi. Devrilen takımlar sonra paso kürek bitiş şamandıralarına doğru giderlerdi. Teknelerin özelliği ise baş ve kıç tarafında hava odacıklarının bulunmasıydı. Tahlisiye kayıkları batmazdı!
Fenerbahçe Orduevi ise denize girilebilen bir konuma sahipti, tabii ordu mensubu ve yakınları bu ayrıcalıktan istifade edebilirlerdi. Sahilden ilerlerseniz Caddebostan Plajı’na varabilirdiniz. Geniş kumsalı üzerinde voleybol ve futbol oynamak için sahalar vardı. Soyunma kabinleri 1980’lerin sonuna kadar yerlerinde duruyorlardı.
Devam edelim, Suadiye’deki Kulüp Reşat gündüz yüzme ve kızgın güneşte bronzlaşma, geceleriyse yanık tenler üzerine giyilmiş beyaz gömlek ve elbiselerle dans etme mekânı olarak Bağdat Caddesi gençlerine hizmet veren güzide bir tesis idi. 1970’lerin ikinci yarısına kadar da direndi.
Biraz daha ilerlersek adı hâlâ yaşayan Süreyya Plajı’na ulaşabiliriz. Bugün İdealtepe ile Maltepe arasındaki Marmaray İstasyonu’nda inerseniz Süreyya Plajı’na varırsınız. Eskiden denizin ortasında olan 6 sütunlu, 3,5 metre çapında 4 metre yüksekliğindeki ünlü “Bakireler Anıtı’nın” artık otoparkta araçların arasında boynu bükük hâlde durduğunu görebilirsiniz. Adaların her yanından denize girmek kolay, ucuz ve zevkliydi. Adalar Su Sporları Kulübü Burgazada’da bulunuyordu. İstanbul yüzme şampiyonaları da bu tesiste yapılıyordu.
Bu satırların yazarının da Burgazada’da kazanılmış bir İstanbul şampiyonluğu olduğunu buraya not düşelim!
İstanbul deniz şehri olmanın bütün avantajlarına sahipti. Makale boyunca sıraladığımız bütün plajlarından denize girmek mümkündü. Bazıları inatla denizi sevenleri kendine çekmeye devam ediyor. Yaz gelince şehrin bütün plajlarında yüzen her İstanbullunun ortak dileğiyse hiç değişmezdi:
-Yaz bitmesin!