İki milyara yakın bir dinlenme sayın var. Seni yakından tanımak istiyoruz. Kaç yaşındasın? Nerede doğdun? Okul ne durumda?
23 yaşındayım. İstanbul’da doğdum. İlkokul ve ortaokulu Bahçelievler’de, liseyi Bakırköy Kız Lisesi’nde okudum. Bahçelievler’de büyüdüm. Müzik öğretmenlerimi hep çok severdim. İçimde beni müziğe yönlendiren bir şey hep vardı. Hayatımdaki tüm kararlarımı da ona göre aldım. Lisede programcılık okudum. Üniversiteye gidecektim. Kaydolmak için Aydın’a Adnan Menderes Üniversitesi’ne gittim ve sonra plak şirketinden telefon aldım. Aynı hafta İstanbul’a döndüm. O zamandan beri bir daha okula gitmeye hiç vaktim olmadı.
Plak şirketi seni durup dururken aramamıştır herhâlde. Nasıl dikkatlerini çektin?
Aslında ben hiçbir yere bir başvuruda bulunmadım ya da bir şey göndermedim. O şirkette [MOB Entertainment] çalışan bir arkadaşım vardı. Ben onunla konuşurken öylesine melodiyle ses kaydı atmıştım. Bu ses kaydını bir gün şirkette duymuşlar. “Bu kız kim?” diye sormuşlar çünkü o sırada şirkette kadın sanatçı yokmuş ve arıyorlarmış. Çok bilinmeyen, genç rapçileri barındıran bir oluşum olduğu için çok fazla arkadaşım bu plak şirketindeydi ve zaten bana sürekli bahsediyorlardı ama ben üniversiteye gitmek istediğimi, ilgilenmediğimi söylüyordum. Yarışmaya çıktıktan sonra [Finale kadar gittiği O Ses Çocuklar yarışmasından bahsediyor.] gelen teklifler olmuştu ama hiçbirini kabul etmemiştim. Sonra acı bir haber aldım, bana bu şirketi tavsiye eden arkadaşımın vefat ettiğini öğrendim. Çok gençti. Bu olay beni etkiledi ve işaret olarak gördüğüm ilk şey bu oldu.

Evde kendi kendine şarkı yazıp beste mi yapıyordun? Sadece sesini beğenip aramamışlardır.
Aslında başlarda şiir gibi yazıyordum, bestelemiyordum şimdiki gibi. Bazen müzik dinleyerek bazen sessizliğin içinde sözler yazıyordum. O sözleri hiç bestelemek ya da şarkı yapmak gibi görmeden içimden geldiği gibi yazıyordum dokuz-on yaşlarındayken. Sonra tabii bilgisayar işin içine girince o eski 2 liralık mikrofonlar vardır ya küçücük, onlardan kullanmaya başladım. Kötü bir ses kaydıydı ama o zamanın teknolojisi için o kadar kötü olduğunu düşünmüyordum. Onunla sesimi kaydederek şarkıların üstüne sözlerimi ekliyordum. Ama bunlar profesyonelliğe evrilmedi. Elektronik müzikle uğraşan bazı prodüktörlerle tanıştım ve onlarla çalışmaya başladım. Onlar vokalimden faydalanıyorlardı ben de müzik yapmış oluyordum yani maddi bir karşılık beklemeden piyasaya girdim. Bu şekilde çıkmış iki tane yabancı şarkım var. Elektronik yabancı müzik yaparak başladım aslında.
O şarkılar Güneş adıyla mı çıkmıştı?
Evet. O zaman tanınmıyordum ama şarkılar viral olmuştu. Spotify’da TOP 10’a girmişti üç numaradan. Ama güzel gitmesi beni yine motive etmemişti çünkü o zamanlar müziği değil de daha çok okumayı önemsiyordum. Biraz gelecek kaygım vardı.
Ne olmak istiyordun peki?
Aslında her zaman müzisyen olmak istiyordum ama kaygılanıyordum. Müzikle hayatımı kazanabileceğimi düşünmüyordum. Bir yandan da içimde bir yerde böyle olacağını hissediyordum. “Zaten her şey olacak. Sadece benim şu an için okula gitmem gerekiyor” diye bakıyordum.

Kimleri dinleyerek büyüdün, kimlerden beslendin?
Yabancı pop dinliyordum. Michael Jackson, Rihanna, Lady Gaga gibi ikonik pop sanatçılarını. Benim dönemimde onlar popüler olduğu için ilk onları keşfettim ve sonra geriye doğru yolculuk yaptım, müziği keşfetmeye başladım. Hip hop’a geçtikten sonra bir süre diğer tarzları dinlemedim. Bakırköy’de rap ortamı vardı. Bakırköy İstasyon vardı. Orada tanıştığım rapçiler bana hep nakaratı okutmak isterlerdi ama ben hiç yanaşmıyordum çünkü ben rap yapmak istiyordum. Sesin güzel olunca “Nakaratı okur musun?” oluyor. Ben hiçbir oluşuma dâhil olmadan her oluşumun içinde biraz biraz bulundum aslında. Ama çok sosyal olmadığım için de kendime bir çevre yaratmadım. Herkesin bir zamanlar bir ortamda gördüğü ama hiç konuşmadığı o kızdım yani. Sonra bir şeyler başarınca insanlar hatırlamaya başladı.
Aslında zor da o kalabalığın içinde asosyal olmak.
Hayatında hep böyle misin yoksa sadece camiada mı asosyalsin? Bazı insanlarla bazı bağlantıları kurarken çok şeffafım. Kendimi hiç kaygı duymadan ifade edebiliyorum. Ama bir ortam içimde en ufak bir tedirginlik yarattığında istemeden aşırı derecede kapanıyorum.

Aydın’a gittin, seni geri buraya çağırdılar. Çağırdıkları zaman hazır şarkıların var mıydı peki? Sonrasında neler oldu?
Aslında sözlerim vardı, bestelerim vardı ama hiç kayıtlı bir şarkım yoktu. Şarkı sorarlarsa bir demo açabileyim diye internette bulduğum, kendi bestelerime uyan ücretsiz beat’lerin üstüne GarageBand’den [bir müzik uygulaması] kaydettim birkaç tane ve aslında gerçek şarkı diyebileceğim ilk şarkılarım o şekilde oluştu. Sonra plak şirketine ilk gittiğimde aslında sadece bilgi almak istediğim için gittiğim hâlde bana direkt sözleşmeyi anlattılar ve bir şekilde orayla çalışmaya başladım. Biliyorsunuz ki tanınmayan sanatçılara kendi bestesini okuma gibi bir şans çok fazla verilmiyor. Bu şirketi, bilinmeyen kadın bir sanatçıya kendi besteleriyle çalışmasına olanak sağladıkları için seçtim.
Albümün çıktıktan sonrası peri masalı… Bekliyor muydun bu kadar dinlenmeyi?
Aslında sadece anlaştım, şarkılar yaptık ve çıktı gibi bir durum olmadı. Şirkete girdim ve iki sene boyunca hiçbir şarkım çıkmadı. Arka planı var. Eskiden orada çalışan biri yüzünden hiçbir şarkımın şirketin başındaki prodüktör tarafından dinlenmediğini öğrendim mesela. Bu kişi işten çıktıktan sonra asıl hikâyem başlamış oldu. O süreçte hiçbir şey kazanmadan, hiçbir karşılığı olmadan çok fazla çalıştım ve maalesef şirkette bulunan stüdyoda bile kayıt yapamıyordum. Hiçbir şeyi bahane olarak kullanmadan çalıştığım için hak ettiğimi düşünüyordum. Beklediğimden biraz erken oldu sadece.
Yeni nesil rapçi olarak tanınıyorsun ama özellikle son albümünde rap ağır basıyor denemez. Sen tarzını nasıl tanımlıyorsun?
Ben kendime şu ana kadar hiç rapçi demedim. Rap yapmayı seviyorum. Belli bir BPM’de şarkılar yapıyorum ama altyapılarımda her ne kadar trap elementini kullansam da günün sonunda alternatif pop yapıyorum. Türkiye’de pop diyemiyorsun çünkü Türkçe pop diye bir janr var. Hiçbir zaman insanlara “Bana pop değil de rap deyin” demedim. Zaten insanların Türkçe pop algısından dolayı dili pop demeye varmadı. Ben de o yüzden son albümüm Pop’ta şarkı isimlerini kendim koydum. “Onlar tartışmasınlar, bu pop” dedim yani.

Üretim sürecinden bahseder misin biraz?
Benim için şarkı yapmak ilk önce meditasyon gibi başladı. İçimde bir şeyler biriktikçe müzik yapıp bunları atıyordum. Bir süre sonra arkadaşlarıma dinletip fikirlerini almak için yapmaya başladım ve bir noktadan sonra her şey beni müzik yapmaya bağlıyordu. Üç dört sene boyunca müzik yapmadan geçen bir günüm olmadı. Bu durum müzik yapma şeklimi de değiştirdi tabii. Bazen hiçbir şey yokken kendini tekrarlayan metronom gibi bir sesin üstüne ritim tutup söz yazıyordum yoldayken. Çok seviyorum yazmayı. O an aklıma cümleler geliyor. Öyle alelade şeyler de değil, hep şiirsel cümleler. Farklı bulduğum, kendime iyi gelen her şeyi not alıyorum tekrar başkalarına da söyleyebilmek için ve bu şekilde müzik yapıyorum.
Müzik türünü konuşurken de değinmeye çalıştım, yeni şarkıların daha önce yayınladıklarından farklı. Kendiliğinden gelişen bir durum mu bilinçli yaptığın bir şey mi?
Basitleşmek istemiyorum. Hareketimin önceden tahmin edilebilmesini istemiyorum. Her zaman farklı bir şey sunmak istiyorum. Dinleyicime değer veriyorum. Kendim ne dinleyeceksem onu yayınlamaya çalışıyorum. İçime sinmeyen bir şey yayınlamak istemiyorum. Aynı şeyi yapmayı çok sevmem zaten, o yüzden şarkılarım bir önceki işimden farklı oluyor genelde.
Çok gençsin, büyük bir sektörün içindesin ve büyük sorumluluklar alıyorsun ve çok potansiyelin var. Bu durum stres yarattı mı sende yoksa gözünü kapatıp bir anda bodoslama mı daldın?
Bodoslama daldım. İnsanın içinde bir his vardır ya. Onu ne kadar duyabiliyorsan o kadar doğru karar alabiliyorsun. Buna çok güvendim. Hayatta hiçbir şeyi yanlış yaptığımı düşünmüyordum. İyi bir insan olduğumu, çalışkan olduğumu ve bunun için yaratıldığımı düşünüyordum yani. Belki küçükken herkes böyle düşünür ama benimki büyüdükçe de geçmedi. Hayal dünyamın içindeydim ve çok güveniyordum ona. Bu yüzden tüm kararlarımı tüm işaretleri görerek aldım. Koruyucu meleklerim vardı. Belki annem babam işten anlamıyordu, onları çok dâhil etmiyordum ama bir şekilde insanlar da bana çok acımazsız davranmadı. Hep derler ya hani “Çok çekişme var bu piyasada, herkes birbirinin arkasından yarışıyor” diye. Ben insanların iyi niyetle gerçekten bana yardımcı olmaya çalıştıklarını düşündüm. Hatta bunu bana Fanta Fest’te Ceza da söylemişti ve cidden o söyleyince fark etmiştim. Bu çok önemli bir şey bence. Destek istemediğin için anlamıyorsun destek aldığını belki.
Şöhret, büyük kalabalıklara karşı şarkı söylemek… İşin ekonomik getirisi de var öte yandan. Nasıl hissettiriyor sana bunlar?
Hep buna hazırlıklıymışım gibi. Zaten bunun olacağını biliyordum ve hiç şaşırmadım. Binlerce insan önümde şarkılarımı söylediğinde de şaşırmadım. İyi ve başarmış hissettim kendimi. Ama tabii ki de hiçbir hazırlığım yoktu. O imkânlar bende daha öncesinde olmadığı için sahne hazırlığım odamda ışıklarımı kapayıp yaptığım hayali provaların aynısıydı aslında. İşi yaparken öğrenmek zorunda kaldım. Sahnemi sahne yaptığım sırada geliştirmem gerekti. Tüm gelişimimi insanların gözü önünde yaşadım aslında. Hâlâ da yaşıyorum. Bazen beni geriyor ve strese sokuyor çünkü hep çok iyi görünmek isterdim. Bir gelişme aşamasında görünmek istemezdim. Müzikten para kazanmak ise benim için mucizevi bir şey. Para kazanma planıyla girmedim bu işe ama müzik bana bir hayat verdi. Kendi istediğimi yapabileceğim özgür bir alan verdi.

Seni takip eden ve müzik yapmak isteyen, yaşı sana yakın olan çok genç var. Ne tavsiye edersin onlara?
Herkesin zamanının farklı olduğunu düşünüyorum. Ben daha kendi kendime müzik yaparken benden daha genç sanatçılar çıkıp şöhreti yakaladığında hep sanki o kişilerle yarışıyormuşum ve zamanım doluyormuş gibi davranılıyordu bana. Ama ben hep rahattım çünkü herkesin kendi zamanı var. Geç kalmış gibi hissetmesinler. İyi hissetmek, rahat olmak bence çok önemli. Çalışmak çok önemli. Hiçbir bahanenin arkasına sığınmadan müzik yapmalı. Herhangi bir maddi imkânım, bir çevrem yoktu. Sadece telefonum varken o şarkıları, o besteleri telefona kaydettim ve kendime hiç acımadım. Bu bana daha da büyük gaz veriyordu. Çünkü daha büyük bir şey yapıyor gibi hissediyordum. Belki milyonluk stüdyolarda aynı kaydı yapsam o hazzı yaşayamazdım yani imkânsızlıklardan dolayı umutsuzluğa kapılmamalarını tavsiye ederim. Bahaneler insanı hep aşağı çeker. Kendi arkamda durdum, başka birinin durmasına gerek yok çünkü.
Geleceğe dair stresli misin? Artık tanınıyorsun, dinleyicide de bir beklenti oluşmuş durumda.
Beklentiler her zaman stres yaratır. Artan her şey beklentiyi de arttırdığı için bunun stresini yaşıyorum. Ama bu stresle hareket edildiğinde de hiç doğru kararlar verilmediğini tecrübe ettim. Artık bunu dikkate alarak davranmaya çalışıyorum. Beni ve müziğimi dinleyen, bir sonraki şarkımı bekleyen insanların varlığını bilmek stresimi azaltıyor. Kemik kitlem oluştukça daha da uzaklaşıyorum bu stresten. Önemli olan bence bu durumda kendine dönebilmek. Elde ettiği şeylerin büyüsüne çok fazla kapılmak insanı gerçeklikten uzaklaştırabiliyor. Ne kadar uzaklaşırsan o kadar sert düşersin diye düşünüyorum. Bu yüzden bir denge kurmaya çalışıyorum.
Müzik haricinde neler yapıyorsun? Nasıl birisin?
Müzik yapmadan önce gezmeyi, eğlenmeyi çok severdim. Çünkü o zamanlar direkt sokağa çıkıp bununla eğleniyorduk. Mahallede takılmayı seviyordum. Maddi bir ihtiyacım ya da kaynağım olmadığı için çok daha farklı şeyler yapabiliyordum. Şu anda öyle değil. Bir statüde gibi görülüyorum, o nedenle sosyal hayat adına hiçbir şey yapmıyorum. Hobilerim var. Köpeğim var, onunla yürüyüş yapmayı ve koşmayı seviyorum. Resim çizmeyi, ebru yapmayı seviyorum. Modadan çok zevk alıyorum. Moda araştırmayı ve takip etmeyi seviyorum. Müzik dışında marjinal hiçbir şey yapmıyorum. Müzik, hayatımın %90’ını kaplıyor.
İstanbul’la aran nasıl? Neler yapıyorsun İstanbul’da, nerelerdesin?
İstanbul’a âşığım. Yurt dışına çıktıktan sonra oralardan çok büyülenmiştim ama İstanbul’a döndüğümde ne kadar güzel bir şehre sahip olduğumuzu fark ettim. İstanbul benim en sevdiğim şehir. Zaten burada büyüdüm. 20 yaşına kadar Avrupa Yakası’ndaydım ama dört senedir Kadıköy’deyim. İkisini de deneyimleyen birisi olarak İstanbul’da zamanın ölçütünün değiştiğini düşünüyorum. Anadolu Yakası’nda zaman yavaşlarken Avrupa’da daha hızlı. Şu ara favorim Suadiye’de sahilde yürümek.