Sinema ve mimarlık, birbiriyle iç içe geçmiş iki sanat dalı... Sinemanın iki temel boyutu olduğunu söyler bu sanatın düşünürleri: biri zaman, diğeriyse mekân... Anlatılan her hikâye belli bir zaman dilimi içinde ve belli mekân ya da mekânlarda geçer. Formatı ne olursa olsun başarılı bulduğumuz filmler genellikle izleyiciye mekân duygusunu en iyi veren ve zaman faktörünü en iyi kullanan filmler olmuştur. Fritz Lang’in ünlü Metropolis’i ya da Orson Welles’in Yurttaş Kane’i gibi.
Türk sinemasına gelince...
Zengin ve asillerin evleri “paşa” akrabalardan kalmış yalılar ya da köşklerdi. Bunlar sonraki zamanlarda lüks villalara dönüştü. Yalı ve köşkler Türk filmlerinde köklü aile olmanın, asalet düşkünlüğünün ve ihtişamın simgesi oldular.
Türk seyircisiyse her filmde bu mekânların baş misafiriydi. Salonlarında Ayhan Işık sıkıntı içinde içkisini yudumlar, merdivenlerinden Türkan Şoray kuğu gibi süzülür... Yeşil Köşkün Lambası’nı yakardı Belgin Doruk, Bülbül Yuvası’ndan seslenirdi Göksel Arsoy ve Aşkın Saati Gelince Ediz Hun ve Hülya Koçyiğit’le birlikte seyirci de kendinden geçiverirdi. Ve bir bilet parası karşılığında yaşanan bu misafirlik “Son” yazısıyla birlikte bitiverirdi.
Yeşilyurt’ta Muammer Karaca Köşkü, Arnavutköy’de Birsel Köşkü, Ortaköy’de Suat Sadıkoğlu Yalısı, Kanlıca’da İkiz Yalı, Beylerbeyi’nde Kalkavan Yalısı ile İzzet Tuzcuoğlu Köşkü, Üsküdar’da Güllü Köşk, Vaniköy’de Abud Yalısı, Boğaziçi Afif Paşa Yalısı ve elbette Yeniköy’de Sait Halim Paşa Yalısı... Bunların yanı sıra Erenköy, Tuzla, Büyükada, Sarıyer ve Bebek’te yer alan pek çok yalı ve köşkte yaşadı Türk sineması... Yeşilçam’ın yıllarca mekân olarak kullandığı ve birçok filmde tekrar tekrar gördüğümüz bu köşkler ve yalılar günümüzde çok farklı. Büyük aşkların ya da kavgaların yaşandığı köşklerin yerinde apartmanlar bitti, yoksul delikanlının zengin kızın babası tarafından aşağılandığı yalı lüks lokanta oldu...
Bu yazıda Boğaziçi’nin en görkemli yapılarından biri olan Sait Halim Paşa Yalısı’nı konu aldım. Yeşilçam’ın birçok filminin ağırlandığı bu yalıyla Türk sinemasının eski günlerine şöyle bir uzanalım ve gerek siyah beyaz gerek renkli zamanlarında sinemamızı konuk etmiş tüm mekânlara bir selam gönderelim istedim.

YALININ MEŞHUR SAKİNLERİ
Türk sineması, Sait Halim Paşa Yalısı’nı 1960’lı yılların başından itibaren kullanmaya başladı. Yalının ilk kullanıldığı filmlerden biri 1962 tarihli Erkek Fatma Evleniyor adlı komediydi. Dönemin ünlü prodüktörlerinden Nevzat Pesen adına çekilen filmin yönetmeni ve senaryo yazarı aynı zamanda ünlü dublajcı Abdurrahman Palay’dı. Film, William Shakespeare’in Hırçın Kız adlı oyunundan adapte (!) edilmiş. Filmde Sait Halim Paşa Yalısı, milyoner iş adamı Nuri Kibaroğlu’nun (Vahi Öz) ikametgâhı. Nuri Bey’in Fatma (Neriman Köksal), Suna (Suna Pekuysal), Güneş (Sevil Candan) ve Yıldız (Hale Erkut) adında dört kızı vardır. Fatma dışında hepsi sevdikleriyle evlenmeyi istemektedir. Nuri Bey, Fatma’yı evlendirmeden diğerlerini vermeyeceğini açıklayınca işler karışır...
1965 tarihli bir Orhan Aksoy klasiği olan Hıçkırık da Sait Halim Paşa Yalısı’nı kendine mekân seçmiş. Kerime Nadir’in ölümsüz eserinden uyarlanan film, yalının odaları ve merdivenlerinde dolaşan Nalan (Hülya Koçyiğit), Kenan (Ediz Hun) ve İlhami (Kartal Tibet) arasındaki aşk üçgenini anlatıyor. Renkli çekilen bu film, yalının belki de en eski renkli görüntülerini günümüze ulaştırıyor. Aynı yıl çekilen Nejat Saydam imzalı Kadın İsterse, Esat Mahmut Karakurt’un çok okunan romanlarından birine dayanıyordu. Hülya Koçyiğit’in Nadya, Ayhan Işık’ın İrfan rolünü üstlendiği bu filmde yalı, Demirperde ülkelerinden birine ait bir konsolosluk “rolündeydi”.
1965 tarihli Haremde Dört Kadın, Sait Halim Paşa Yalısı ile özdeşleşmiş bir filmdir. Filmin tamamına yakını yalıda çekilmiştir. Özdemir ve Nüzhet Birsel kardeşler adına senaryosunu usta yazar Kemal Tahir’in kaleme aldığı ve yönetmenliğini Halit Refiğ’in üstlendiği Haremde Dört Kadın’da yalı, 20. yüzyıl başlarında kaybolmaya mahkûm geleneksel Osmanlı yaşamını temsil eden, iktidarını kaybetmekte olan Sadık Paşa’nın (Sami Ayanoğlu) ikametgâhıdır. Film tek mekânda ve zamanda geçtiği için çok hareket alanı yoktur. Yalının hemen tüm köşeleri filmin içinde kullanılmıştır. Yalının ilk görünen yeri ise görkemli merdivenleri olur. Sadık Paşa’nın haremindeki kadınlar her sabah paşayı uğurlarken bu merdivenin basamaklarına dizilerek kendisini selamlarlar. Jöntürk düşmanı Sadık Paşa, haremi dışında bu yalıda Rüştü (Tanju Gürsu) ve Dr. Cemal (Cüneyt Arkın) adında iki yeğeniyle birlikte yaşar. Bir Jöntürk olan Cemal, cariyelerden Ruşen’e (Nilüfer Aydan) âşıktır. Fakat genç kızda paşanın da gözü vardır... 1960’lı yıllarda Türk sinemasının en özgün filmlerinden biri sayılan Haremde Dört Kadın, Sait Halim Paşa Yalısı’nın en detaylı kullanıldığı film olarak kayıtlara geçmiştir.

Aynı yıl, Ülkü Erakalın’ın yönettiği Veda Busesi de yine yalıda geçer. Yalı bu filmde de her zamanki gibi gücü temsil eder. Yalının bu seferki sakini milyoner Aliye Hanım’dır (Aliye Rona). Oğlu Ekrem de (Tunç Okan) onunladır. Ekrem çok sevdiği karısıyla geçirdiği bir kaza sonucu yüzünden ağır yaralanmış, karısını da kaybetmiştir. Onun bunalımlı hâline çözüm arayan Aliye Hanım, yalıya bir gelin getirmeye karar verir. Fakir bir ailenin kızı olan Türkan (Türkan Şoray) bu evliliği kabul eder ama nikâha kadar yüzünü görmediği Ekrem’i yanık yüzüyle karşısında bulunca korkuya kapılıp yalıdan kaçar. Filmde yalının görkemli merdivenlerinde kullanılan dramatik aydınlatma görülmeye değerdir.
1965 yılının yalı için çok hareketli geçtiğini söyleyebiliriz. Süreyya Duru’nun yönettiği Şoför Nebahat Bizde Kabahat ekibi de yalının konuklarından. İstanbul’un dolmuş şoförleri Nebahat (Sezer Sezin) ve Polüm Hüseyin (Münir Özkul) arasında kıyasıya bir rekabet vardır. Bir gün müşteri olarak arabaya binen yaşlı bir adam ölür. Ölmeden önce de bazı gizemli sözler sarf eder. İki rakip bir olup bu gizemi çözmeye girişirler ve sonunda gerçekler ortaya çıkar. Arap ülkelerinden birinden Zennube (Selma Güneri) adında genç bir kız Türkiye’ye gelmiştir. Genç kız geldiği ülkenin sultanı Halid’in (Enver Daniş) sevgilisidir. Fakat Halid’in veziri Mehdi de (Ali Şen) kızı istemektedir. Sonunda kızı kaçırıp yalıya getirir ve hapsederler. Sait Halim Paşa Yalısı yumrukların da konuştuğu sahneler bırakır peliküle. Mutlu son yine yalının görkemli merdivenlerinde bulur iki sevgiliyi...
1969 yazında Columbia Pictures adına Peter Collinson’un yönettiği ve özgün adı You Can’t Win ‘Em All olan, Türkçeye ise Paralı Askerler diye çevrilen yapımın ekibi de Sait Halim Paşa Yalısı’nda çalışmış. Amerika’dan Tony Curtis ve Charles Bronson, Fransa’dan Michèle Mercier’nin yer aldığı film bizden de Fikret Hakan, Salih Güney, Erol Keskin, Yüksel Gözen, Kayhan Yıldızoğlu ve Mümtaz Alpaslan gibi oyuncularla desteklenmiş. Filmde Anadolu’ya silah satmak amacıyla gelen Josh ve Adam adında iki paralı askerin daha sonra Kurtuluş Savaşı’na Türklerin yanında katılması, milis güçler ve Kuva-yı Milliye arasındaki ilişkileri anlatılıyor.

Sıradaki filmimiz yönetmenliğini Natuk Baytan’ın yaptığı 1975 tarihli Babacan... Komiser Şahin (Cüneyt Arkın) görevine bağlı babacan bir polis. İstanbul’u sarsan uyuşturucu şebekesinin amansız takipçisi. Bir gün yakaladığı ve soruşturmasını sürdürdüğü elemanın serbest bırakılması için şebekeden ilginç bir teklif alır. Komiser Şahin eğer istenileni yaparsa şebeke kendisine Sait Halim Paşa Yalısı’nı hediye edecektir...
Aynı yıl ünlü Arzu Film komedilerinden Bizim Aile’nin de bir bölümü yalıda geçer. Sadık Şendil’in senaryosundan Ergin Orbey’in yönettiği filmde çocuklarına hem anne hem baba olan yalnız ebeveynler Yaşar Usta (Münir Özkul) ile Melek Hanım’ın (Adile Naşit) evlenip bir arada yaşamaya başlamalarının trajikomik öyküsü anlatılır. Yalı bu kez Ferit’in sevdiği Alev’in (Itır Esen) milyoner babası Saim Bey’e aittir. Kızının fakir bir çocukla evlenmek istemesine karşı çıkan milyoner baba onları ayırmak için her yolu deneyecek ama sevgi galip gelecektir.
Atıf Yılmaz’ın 1975 tarihli filmi Deli Yusuf’ta yalı bu kez, yapacağı inşaatlar için bir gecekondu mahallesini yok etmenin peşinde olan Abbas Bey’in (Ali Şen) mülküdür. Onun yoksul halka uyguladığı zulme demirci Deli Yusuf (Kadir Savun) ve oğlu Ali (Cüneyt Arkın) karşı çıkacaktır.
Yıl 1976... Sait Halim Paşa Yalısı’nın yeni konukları Erler Film/Türker İnanoğlu’nun Bizim Kız ekibi... Fakir bir kız olan Zeynep (Gülşen Bubikoğlu) milyoner Adil Boğa’nın (Hulusi Kentmen) yakışıklı oğlu Murat (Tarık Akan) ile tanışır ve ona âşık olur. Ama kendisini zengin bir ailenin kızı olarak tanıtır. Murat ailelerin tanışması gerektiğini söyleyince işler karışır. İmdada Zeynep’i büyüten Hacer Hanım (Mürüvvet Sim) yetişir. Hacer Hanım büyük bir yalıda çalışmaktadır ve yalının sahipleri de yurt dışındadır. Mahalleli Zeynep için zengin rolü yapar ama foyalarının meydana çıkması uzun sürmez.

Kartal Tibet’in Arzu Film adına yönettiği Tosun Paşa, Türk sinemasının en sevilen filmlerinden. Osmanlı zamanında Mısır’da yaşayan Tellioğulları ile Seferoğulları aileleri arasında büyük bir çekişme vardır ve bu çekişmenin asıl nedeni mülkiyeti tartışılan “Yeşil Vadi”dir. Sait Halim Paşa Yalısı filmde biraz da aslına rücu etmiş ve İskenderiye Beyi Daver’in ikametgâhı olmuştur. Tellioğlu Lütfü (Şener Şen) vadiye sahip olabilmek için bir hileye başvurur ve saf uşakları Şaban’ı bölgenin en güçlü paşası olmasına rağmen kimsenin tanımadığı Tosun Paşa kılığına sokar. Daver Bey’in kızı Leyla (Müjde Ar) işin içine karışınca Sait Halim Paşa Yalısı’nda komik olaylar başlar.
Yıl 1977. Yönetmen Sırrı Gültekin ve oyuncuları Gülünüz Güldürünüz filmi için yalıdalar. Şarkıcı Neco, Nilgün Atılgan, Toto Karaca, Cevat Kurtuluş yalının salonlarında dolanmakta. Filmde milyoner Bakıroğlu ailesi, oğulları Nejat’ı (Neco) evlendirmek ister. Evlenmesi için buldukları kız ailenin servetine ve en önemlisi yalıya göz diker. Nejat bunu anlayınca hemen bir oyun oynar ve Bakıroğlu’nun iflas ettiğini yayar etrafa. İşler karışır. Filmde yine yalının merdivenleri ön planda. Kırmızı halı serili merdivenlere dizili kemancılar arasında şarkı söyleyen Neco oldukça romantik...
Yalı, Osman F. Seden’in çektiği; Fatma Girik, Serdar Gökhan, Mahmut Cevher, Meral Orhonsay ve Erol Evgin’li kadrosuyla Meryem ve Oğulları’nda karanlık işlerden zengin olmuş Reşit Akman’ın (Ali Sururi) mülkü. Meryem (Fatma Girik) yetişkin üç oğlunu da ellerine silah vererek karanlık işlerine bulaştıran bu adamdan intikamını yalının kırmızı halılı ve aynalı merdivenlerinde alacaktır.
1989 yapımı Öğretmen Zeynep’te yalının sahibi mafyayla bağlantılı karanlık işler yapan Fuat Bey’dir (Efkan Efekan). Fuat Bey’in oğluna ders verirken yalıda işlenen bir cinayete tesadüfen tanık olan Zeynep Öğretmen ile mafya arasında bir mücadele başlar.
Sait Halim Paşa Yalısı’nın sinemayla ilişkisi anlatmakla bitmez. Filmler boyunca bizleri salonlarında, odalarında misafir eden tüm yalı ve köşklere teşekkürler.

SAİT HALİM PAŞA YALISI’NIN HİKÂYESİ
Boğaz’ın en güzel köşelerinden Yeniköy’de yer alan yalının bilinen ilk sahipleri İstanbul’un ünlü ailelerinden Düzoğulları. Yalı, kesin bilinmemekle birlikte tahminen 1860’larda Rum Aristarhis ailesinin eline geçmiş ve tamamen yıkılarak yeniden inşa edilmiş. 1876’da ise Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın dört oğlundan biri olan prens Mehmet Abdülhalim Paşa’nın mülkiyetine geçmiş. Kısmen harabe olan yapı, zamanın şartları nedeniyle tamir edilmek yerine –istenilen büyüklükte olmaması da bahane edilerek– ikinci kez yıktırılmış ve ünlü Rum mimarlardan Petraki Adamandidis’e bugünkü şekliyle yeniden inşa ettirilmiş. Prens Abdülhalim Paşa 1890’da ölünce dokuz çocuğuna kalmış. Sait Halim Paşa, kardeşlerine ait hisselerin tamamını satın alarak 1894’te yalının sahibi olmuş.
1921 yılında Roma’da bir akşam arabayla geldiği evinin kapısında öldürülen Sait Halim Paşa’nın cenazesi İstanbul’a getirilerek 30 Aralık 1921 günü Yeniköy’deki yalısından alınmış ve büyük bir törenle Sultan Mahmud türbesinin haziresine defnedilmiş.
GÜNÜMÜZDE SAİT HALİM PAŞA YALISI
Sait Halim Paşa’nın vârisleri tarafından 1968’de Turizm Bankası’na devredilen yalı, bir süre sadece yabancıların girebildiği bir kumarhane olarak kullanılmış. Yangın tehlikesi ve benzeri sebeplerle kumarhane 1972’de Hilton Oteli’nin yönetimine bırakılmış. 1974’te ve 1980-1984 arasında geniş bir tadilattan geçirilmiş. 1989’da T.C. Turizm Bankası, Türkiye Kalkınma Bankası adını alınca yalının yeni sahibi bu banka olmuş. Yalının bahçesi yaz aylarında restoran olarak işletilmiş, odalarının bir bölümü müze olarak düzenlenmiş. Yanı sıra T.C. Başbakanlık yazlık konutu olarak da kullanılmış ve zaman zaman resmî toplantılar burada yapılmış. 1995’teki büyük yangın sonrasında “Başbakanlık Resmî Konuk Evi” adı altında yeniden restore edilen yalı, 2004’te 49 yıllığına Göçtur Turizm AŞ’nin işletmesine devredilene kadar kullanılmamış.
ÖZET KAYNAKÇA
Erdenen, Orhan (1993): İstanbul Sahilhaneleri, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları.