Orient Ekspres’in ilk yolculuğu her anlamda bir ilktir. “Lüks” kavramının ete kemiğe büründüğü, çağın son teknolojisine uygun vagonlarla yapılan ve zorlu bir coğrafyada gerçekleşen bu seyahatin kendisi kadar yolcuları da ilgi görecektir. Paris-İstanbul arasında 82 saat süren yolculuğa soylular ve zenginler rağbet eder, gazetelere yolculuk kadar yolcular da yansır. Takip eden seferlerde de bu durum değişmez.
Yazar Edmond About, ilk yolculuğu anlattığı De Pontoise a Stamboul isimli kitabında durumu şu satırlarla ifade eder: “Şark Ekspresi, dönemi için sadece saraylarda rastlanabilecek bir lüks anlayışının raylar üzerinde giden emsalidir. Süper zenginlerin ve iflas etmemiş soyluların para harcamak için âdeta yarıştığı bir lüks yuvasıdır. Öyle ki günde birkaç kez kıyafet değiştirmemek veya akşam yemeğine gala kıyafeti olmadan katılmak görgüsüzlük sayılır. Lüksün ve ihtişamın raylar üzerinde seyahat ettiği bu döneme ‘Belle Époque’ adı verilmiştir.”
“Belle Époque” yani “Güzel Dönem” ya da “Altın Çağ” olarak adlandırılan bu 40 yıllık dönem, Avrupa tarihine ilerleme ve refah dönemi olarak geçer. Bir başka açıdan aristokrasi ve zenginlerin gücünün ölçüsüzce büyüdüğü, yoksulluğun arttığı, Avrupa devletlerinin sömürgelerinin üzerinde en fazla hâkimiyet kurduğu dönem olarak kabul görür.
Orient Ekspres de Altın Çağ’ını yaşayacak ancak II. Dünya Savaşı yıllarında görkemini yitirecektir. Buna rağmen Orient Ekspres artık bir efsanedir. Sırlarla örülmüş, âdeta Binbir Gece Masalları’ndan fırlamış İstanbul imgesi de uzun yıllar bu efsanenin yaşamasına sebep olmuştur.
Orient Ekspres’in yaratıcısı, kurduğu düşü gerçekleştiren Georges Nagelmackers ile başlayarak bu efsane trenin tarihinde kısa bir yolculuğa çıkalım…

NAGELMACKERS’IN DÜŞÜ
Belçikalı bankacı bir ailenin çocuğu olan mühendis ve iş insanı Georges Nagelmackers, demiryolları ile yakından ilgilenir. Amerika seyahatinde birçok şehri Pullman’ın yataklı vagonları ile gezerken bu vagonların daha gelişkin ancak rahatsız olduğunu gözlemler. Avrupa’ya döndüğünde “lüks gece trenleri” projesini geliştirir. Vagonları imal etmek, ülkeden ülkeye değişen demiryolu standartlarını projeye uygun hâle getirmek gibi teknik zorlukların yanı sıra sınırları aşarken devletler arası gerginlikler taşıyan diplomatik zorluklar da söz konusudur.
Nagelmackers, 1872’de, daha sonra “Wagons- Lits (CIWL)” ismini alacak olan “Georges Nagelmackers & Company” şirketini Belçika Kralı II. Leopold’un desteğiyle kurar. Demiryolu sektöründe hizmet sağlayıcı bir Fransız şirketi olan “Wagons-Lits”, Paris’te çalışmalara başlar. Şirketin stratejisi tren operatörlerini yataklı vagonlarla restoran vagonlarını kendi trenlerine bağlamayı ikna etmeye dayanmaktadır. Yolcular birinci sınıf bilet ve Wagons-Lits ek ücreti öderler. Demiryolu şirketleri bilet gelirini, Wagons-Lits şirketi ise ek geliri alacaktır. Yolculuk için lüks vagonların dışında yolcuların gittikleri şehirlerde konaklayacakları lüks oteller de gerekli olduğundan “Büyük Oteller Şirketi” kurulur…
Paris’ten başlayıp İstanbul’da sona erecek olan bu ilk yolculuk için tren âdeta görücüye çıkarcasına özenle hazırlanır. 70 metre uzunluğundaki tren, dönemin büyük icadı elektrikle donatılmıştır; mobilyaları, göz alan perdeleri, Hint meşesi lambrilerle bezenmiş; geceleri yatak olabilen deri kaplı kanepeli vagonları, ipek yatak örtüleri, İngiliz battaniyeleri, lüks restoranı, Amerikan barı, zengin kütüphanesi ile yolculuğa çıkmayı beklemektedir.
Viyana, Budapeşte, Bükreş ve Tuna Nehri güzergâhını izleyerek İstanbul’a varacak olan bu ilk yolculuğa 40 seçkin konuk katılır. Fransızların ve Belçikalıların çoğunlukta olduğu davetliler arasında Fransa, Belçika, Avusturya ve Macaristan demiryolu müdürleri, başmühendisleri ve gazeteciler bulunmaktadır. Nagelmackers’in ev sahipliği yaptığı yolculuğa çıkanlardan biri de 1881’de Paris Sefareti Başkâtipliği’ne atanan Osmanlı diplomatı Yusuf Misak (Hovsep Missakian) Efendi’dir.

ORİENT EKSPRES İSTANBUL’DA…
Nagelmackers, Baccarat kristal bardaklarla som gümüş çatalların eşlik ettiği Orient Ekspres logolu porselen yemek takımlarıyla mükellef mönüler sunarak konuklarını memnun edecektir. Tren, Viyana Garı girişinde imparatorluk orkestrasının verdiği muhteşem bir konserle karşılanır. Budapeşte, Bükreş istasyonları geçildikten sonra Tuna Nehri üzerinden Romanya’nın küçük bir kasabası olan Georgiu’ya ulaşılır. Yolcular motorlarla karşı sahildeki Rusçuk kasabasına geçer ve başka bir trenle Varna’ya ulaşır. Yolculuk bundan sonra “S/S Espero” gemisi ile devam edecektir. 14 saat süren deniz yolculuğunun sonunda “Doğu’nun sihrini” keşfedecekleri İstanbul’a varılır. 9 Ekim 1883’te Tophane Rıhtımı’nda Belçika’nın İstanbul Sefiri ve II. Abdülhamid’in başmabeyincisi Şeker Ahmet Paşa ile bu tarihî olaya tanıklık etmek isteyen İstanbullular tarafından karşılanırlar. Toplam 82 saat süren yolculuğun ardından Pera’da, “Grande Rue de Pera” (İstiklal Caddesi) üzerinde bulunan “Hotel de Luxembourg”a –şimdi Demirören AVM– yerleşirler.
İstanbul’u konu edinen seyahatnameleri okumuş olan yolcular İstanbul’u keşfe çıkar. Egzotik ve oryantalist bakış açısıyla kaleme alınmış bu ve benzeri kitapları okuyanlar başka bir İstanbul gerçeği ile yüzleşecektir. Geçmiş yüzyıllardan kalan, gerçek dışı bir anlatımın egemenliği altında yazılmış kitaplardaki gibi bir İstanbul yoktur. Yolcular, doğal güzellikleri, tarihî eserleri, her daim hareketli çarşıları gezip sosyal hayatın geleneksel ve modern yanlarına tanık olurken hayallerindeki İstanbul’u bulurlar mı, bilinmez…
Orient Ekspres yolcuları yine aynı rotayı izleyerek 13 Ekim 1883’te geldikleri gemi ile Varna’ya oradan da Paris’e doğru yola çıkar. Paris-İstanbul yolculuğu bu kez dört saat daha kısa sürecektir. Bu tren yolculuğu sırasında bir ilk daha yaşanır. Yolcular arasında bulunan Times ve Herald Tribune muhabiri Henri Opper de Blowtiz, II. Abdülhamid tarafından kabul edilir. Bu, II. Abdülhamid’in ilk defa yabancı bir gazeteci ile görüşmesi olacaktır. Bu yolculuğu konu edinen De Ponteise a Stamboul isimli kitap, yolcular arasında bulunan Fransız yazar Edmond About tarafından 1884 yılında yayımlanacak ve Orient Ekspres’in ünü hızla yayılmaya başlayacaktır.

İSTANBUL’UN ÜNLÜ OTELİ PERA PALAS
İstanbul’un en ünlü otellerinden biri olan Pera Palas, Orient Ekspres yolcularının ağırlanması için kurulan “Büyük Oteller Şirketi” tarafından inşa edilir. 1895’te açılan lüks oteli İstanbul doğumlu mimar Alexandre Vallaury tasarlar. Otel, dış görünümde neo-klasisist, iç görünümde ise oryantalist bir yaklaşımın izlerini taşır. Osmanlı sarayları dışında ilk elektrikli asansörün ve ilk akar sıcak suyun kullanıldığı otel, I. Dünya Savaşı başına dek Orient Ekspres yolcularının yanı sıra İstanbul’a gelen turistlerin en gözde mekânı olarak uluslararası bir üne kavuşur. Ziyafetlerin verildiği, baloların düzenlendiği otelin konukları arasında çok sayıda ünlü isim de bulunmaktadır: Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Şah Rıza Pehlevi, Kral VIII. Edward, Leon Trotsky, Mata Hari, Agatha Christie, Alfred Hitchcock, Ernest Hemingway, Greta Gabro, Sarah Bernhardt, Pierre Loti, Zsa Zsa Gabor, Josephine Baker…
Pera Palas tarihinde özel yeri bulunan iki oda, “Atatürk Müze Odası” ile “Agatha Christie Odası” bugün konukların ziyaretine açıktır. 1926 ila 1932 yılları arasında birçok kez Pera Palas’ta konaklayan Agatha Christie’nin ünlü Doğu Ekspresi’nde Cinayet romanını bu odada yazdığı söylenceler arasındadır. Yine yıllar sonra burada, döşemenin altında bulunan bir anahtarın gizeminin çözülememiş olması, Şark Ekspresi kadar Pera Palas’ın da “sırlar dolu” söylencelerinin kartopu misali büyümesine neden olur.
Hazır söz Orient Ekspres’in İstanbul’daki otelinden açılmışken birkaç satır da olsa Summer Palas’tan bahsedelim. “Büyük Oteller Şirketi”nin İstanbul’da inşa ettiği ilk otel olan Summer Palas, 1893’te açılır. Yaz aylarında Orient Ekspres yolcularına hizmet veren otel, Tarabya’da İstanbul’un ilk plajlarından biri olan sahili, tenis kortları ve dönemin konforunu sunan odalarıyla ünlenir. Ancak Summer Palas’ın ömrü, Pera Palas kadar uzun olmayacak ve I. Dünya Savaşı yıllarında sona erecektir…
TARİHTEN BAZI SAYFALAR
1883 ila 1977 yılları arasında Paris-İstanbul seferini yapan Orient Ekspres çok sayıda olaya tanıklık eder. 1892’de Avrupa’ya yayılan kolera salgını nedeniyle seferler aksar. Balkan Savaşları sırasında soygunlar, saldırılar yaşanır. En zorlu yıllar ise I. Dünya Savaşı yılları olacaktır. Paris Garı’nda 4 yıl boyunca savaşın bitmesini bekledikten sonra barışı müjdeleyen ateşkes Antlaşması, 1918’de Orient Ekspres’in 2419D numaralı vagonunda imzalanır.
Fransızların Paris’te Savaş Müzesi’nde “sergilediği” vagon, II. Dünya Savaşı başında, 1940’ta Fransa ile ateşkes antlaşmasının yapıldığı vagon olur. Hitler, Fransızlardan antlaşmanın yapıldığı yeri yakıp yıkarak intikam alır ve vagonun bir kez daha kullanılmaması için Berlin’e taşıtır. Bu tarihî vagon savaş biterken 1945’te Hitler’in emri ile yakılır...

Orient Ekspres sadece yolcu treni değildir. Ticarette deniz ulaşımının yanı sıra hacmi büyük olmasa da demiryolu da kullanılmaktadır. Paris ve İstanbul arasında karşılıklı olarak ticari eşyaları taşıyan tren, İstanbul’dan deri, pamuk, baharat gibi mallar götürürken yine İstanbul’a şarap, ayakkabı, parfüm gibi mallar getirir. Orient Ekspres ile Paris’ten İstanbul’a gelen mallar arasında 1925 Şapka Kanunu sırasında sipariş edilen binlerce şapka ve kasket bulunmaktadır.
Yol uzun ve çetindir, bu nedenle tren hakkında gazetelerde çıkan haberlerin çok büyük kısmı “Şark Ekspresi yine gecikti!” benzeri haberlerdir. 1929 kışında Çerkezköy yakınlarında kara saplanan trenin yolcuları 6 gün mahsur kalır. Bu olay, yazar Agatha Christie’ye ilham kaynağı olacak, Christie Doğu Ekspresinde Cinayet adlı romanını kaleme alacaktır. 1934’te yayımlanan roman birçok kez sinemaya ve tiyatroya uyarlanacaktır. Orient Ekspres’in bir efsane olarak tanınmasına sebep olan romanın film, piyes dışında çizgi roman ve bilgisayar oyunu olarak da hayatımıza girmesiyle efsanenin günümüze dek süregelmesi mümkün olur.
ÜNLÜ YOLCULAR
1919’dan başlayarak seferlerine “Simplon Orient Express” ismiyle devam eden tren, II. Dünya Savaşı yıllarında aksayan seferler ve ardından Soğuk Savaş yıllarında karşılaşılan engellemeler ve tren yolculuklarının önemini yitirmesi gibi nedenlerle ilgi odağı olmaktan çıkar. Efsanesi devam eden ancak yolcularını ve görkemli günlerini geride bırakan Orient Ekspres’in, Paris-İstanbul seferleri 1977 yılında sonlandırılır. Sonraları nostaljik seferler düzenlense de eski günlerini bir daha yakalayamaz.
Orient Ekspres’in çağının en büyük efsanesine dönüşmesinde ünlü yolcularının rolü yadsınamaz. İlk akla gelen isimler arasında; Edmond About, Agatha Christie, Graham Greene, Bulgaristan Kralı I. Ferdinand, Belçika Kralı II. Leopold, Henri Opper de Blowitz, Basil Zaharoff, Maurice Chevalier, Marlene Dietrich, Mata Hari, Jean Gabin, Joséphine Baker, Coco Chanel, Josephine Baker, Sarah Bernhardt, Albert Einstein, Sigmund Freud, Arabistanlı Lawrence, Calouste Gulbenkian sayılabilir.
Popüler tarihin unutulmaz mitleri arasında yer alan Orient Ekspres, zamana yenilse de efsanesiyle hâlâ yaşamaya devam etmektedir.