Dolu dolu bir yaşam: Behzat Haki Butak

Fotoğraf
İBB Şehir Tiyatroları Arşivi
24 Ağustos 2023 - 10:06

19. yüzyıl, Osmanlı için oldukça zorluydu. İmparatorluk, üç kıtaya yayılan egemenliğini, gücünü ve topraklarını yitirirken bir yandan da Avrupa’da olan biteni anlamaya çalışıyor, kendine “kurtuluş” sunacak yollar arıyordu. Aydınların ve yöneticilerin geleceği Batı’yı kabulde görmeleri, ticaret sınıfının ise ekonomik ve toplumsal gelişmelerden pay almak istemesiyle o zamana dek korkulan değişim ve dönüşümün kapısı daha da aralanıyordu…

Gelişmelerden etkilenen Türk tiyatrosu da değişime daha yakın duran kesimlerin öncülüğünde Batı tiyatrosunun oyunculuk, yazarlık ve sahneleme biçemlerini “seyirlik alanlar”dan üç duvarlı “perdeli” sahnelere taşıyordu. Hem de büyük bir coşku ve ilgiyle... Yazın insanları oyunları kadar çeviri ve uyarlamalarıyla tiyatronun ülkemizdeki serüvenine katkı verirken Türk oyuncular da sahnelerde yerlerini alıyordu. Türk ve Müslüman kadın oyuncuların sahneye çıkmasının yasak olduğu bu süreçte amatörlükten profesyonelliğe evrilen oyunculuk alanında pek çok isim öne çıktı: Ahmet Fehim, Burhanettin Tepsi, Raşit Rıza Samako, Fikret Şadi Karagözoğlu, İ. Galip Arcan, Muhsin Ertuğrul, Ahmet Muvahhit, Vasfi Rıza Zobu bunlardan bazılarıydı. Bu isimler sadece Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde değil oyuncu, yönetmen ve yönetici olarak Cumhuriyet döneminde de tiyatromuzu etkileyip biçimlendirdi.

Muhsin Ertuğrul’un anılarında, “Ne yaparsa yapsın, yapılması gerekenin en iyisini yapmıştır ve yapacaktır”, “Sahne çalışmalarında nasıl kılı kırk yararcasına çalışırsa, sahne dışındaki yaşamında da her yaptığı işi kılı kırk yararcasına inceleyerek başarırdı” diye anlattığı yakın arkadaşı Behzat Haki Butak da bu isimlerden biri…

BEHZAT HAKİ BUTAK BALKAN HARBİ’NDE

16 Ekim 1891 tarihinde Bursa’da doğan, tiyatromuzda “Baba Behzat” olarak da bilinen sanatçı, gösterim sanatlarına ilgi duyan Bursa Islâhhane başkâtibi ve gazeteci babası Halil Haki Bey sayesinde tiyatroyla çocuk yaşta tanıştı. Babasını kaybettiği 1906 yılında başladığı Mercan İdadisi’nde yasaklı Namık Kemal oyunlarından Zavallı Çocuk’la müdüre yakalanınca okuldan atıldı. Ardından kaydolduğu Ticaret Mektebi’nde ressam ve oyuncu Muazzez’in atölyesinde çalıştı.

Ressam Muazzez’in oğlunun II. Meşrutiyet’in ilanından (23 Temmuz 1908) 1 gün önce yapılan sünnet düğününde, dönemin önemli isimlerinin oynadığı Ortaoyunu’na “Kavuklu arkası” olarak çıktı. Darülbedayi sanatçılarından Kemal Küçük, Butak’ın 25. Sanat Yılı Jübilesi kitapçığında bu gösterimi, “1908 Behzadın san’at hayatına besmele çektiği tarih” diye tanımlıyordu ancak o, Refik Ahmet Sevengil’in söylediği gibi “mesleğe Ortaoyunu ile başladı ama tulûatçı olmadı.” Aynı yıl Sanayi-i Nefise’ye yazılan sanatçı, okulda oluşturulan topluluğun yanı sıra Sahne-i Heves, Mürebbi-i Hissiyat, Darüttemsili Osmanî, Yeni Sahne, Türk Tiyatrosu, Millî Sahne ve Şark Dram Kumpanyası’ndaki oyunlarda rol aldı. 1910’da İtalyanlarla sonrasında 1912’de Balkanlar’da çıkan savaşlar Osmanlı Devleti’ni altüst ederken tiyatro dünyasında da dağılmalar yaşandı. Behzat Butak bu yıllarda Beyimin Tiyatro Merakı, Ancelo Mari Piyer, Osman Gazi, 31 Mart, Akif Bey, Zavallı Çocuk, Orhan Gazi, Osmanlıların İstiklali, Ramses oyunlarında Ahmet Fehim, Apti Efendi, Burhanettin Tepsi, Vahram Papazyan, Sara Mannik, Otello Kamil, Naşit Özcan, Muhsin Ertuğrul, İ. Galip Arcan, Ahmet Muvahhit, Kemal Emin Bara gibi isimlerle sahneyi paylaştı. Balkan Savaşı’nda askere yazıldı ancak olanak buldukça İstanbul’a geliyordu. Bir gelişinde kendisinin de katılacağı Bursa turnesi için arkadaşlarıyla buluşmaya giderken dönemin sadrazamı Mahmut Şevket Paşa’nın suikastına (11 Haziran 1913) tanık oldu.

Bölgesel savaşların dünya savaşına dönüştüğü, ülkenin dağıldığı, yenilginin, acının ve umutsuzluğun iç içe geçtiği o yıllarda kurulan Darülbedayi, özellikle genç tiyatro insanlarının “güzellikler evi”ydi. 1914 yılının yaz sonunda kurumun sınavına katılan 200’e yakın kişi arasında Behzat Butak da vardı. Sınavda Ahmet Vefik Paşa’nın Molière’den yaptığı uyarlama Zor Nikâhı’ndan bir bölüm oynadı ve kazandı.

BEHZAT HAKİ BUTAK

I. Dünya Savaşı’nda da askere yazılan Butak zorlu ve acılı cephelerden Çanakkale’de bulundu. Yaralanmasına rağmen orada kaldı. Ardından birliğiyle Bitlis’e gönderildi. İstanbul’a dönüşünde Darülbedayi’de ilkin Füruzan, ardından ona büyük ün sağlayacak, Vasfi Rıza Zobu’nun “bir uğurlu piyestir” dediği Kayseri Gülleri adlı oyunda rol aldı. Boğos Ağa rolüne getirdiği yorum, yeteneğini ve oyunculuk gücünü ortaya koyarken tiyatromuzun unutulmazları arasına girmesinde de önemli bir adım oldu.

Behzat Butak, İngiliz işgalinin ve yoksulluğun tiyatroları zorladığı hatta Tepebaşı Tiyatrosu’nun kapatılmasına neden olduğu ancak sonrasında Kurtuluş Savaşı zaferlerinin Cumhuriyet’le taçlandığı bu yıllarda, sanatçı ve yöneticilerin görüş ayrılıklarının etkilediği Darülbedayi’den birkaç kez ayrıldı. 1927’de hükûmetin tiyatro sanatını yaygınlaştırmak, yasal ve yönetsel kimliğe kavuşturmak amacıyla yaptığı girişim sonrası büyük ölçüde düzene kavuşan Darülbedayi’ye 1928’de bir daha katıldı ve bir daha da ayrılmadı. Onlarca oyunda rol alan sanatçı, Muhsin Ertuğrul’un Devlet Tiyatroları genel müdürü olması sonrası, 1 Aralık 1949’da bir yıllığına “İntendant” (Sanat yönetmeni anlamına gelen bir tiyatro terimi) olarak seçildi.

Sanatçı, oyunculuğunun yanı sıra çok yönlü oluşuyla da ilgi odağıydı. Vasfi Rıza Zobu onu, “Üşenmek nedir bilmez. Eline aldığı işi sıkılıp bıkmadan başarıncaya kadar bırakmaz” diye anlatmaktadır. 300 yıllık görünüm vererek cilt yapan, ayrıntılı işçilik isteyen resim ya da mozaik örneklerini atölyesinde deneyip yine kendisinin yaptığı çinilerle kaplı evinin bir köşesine asan, oyunlarda kullandığı aksesuarı ya da dekor parçasını üreten ve rolüyle bu şekilde duygusal bağ kuran, Zahir Güvemli’ye “Medâr olsun diye burayı açtık” diyerek pastaneciliğe soyunan, becerisini özgüveniyle buluşturmasını bilendi... 31 Mart 1933 tarihinde 25. Sanat Yılı’nı “jübile” yaparak kutlayan sanatçı, ülkemizde sahne sanatlarında pek çok örneği gerçekleştirilen jübile geleneğini de başlatmış oldu.

O yılların sayılı para ve pul koleksiyoncularından olan Butak, XI., XII. ve XIII. Yüzyıllarda Resimli Türk Paraları (1948) ve Cumhuriyet Devrinde Madeni Paralar (1955) isimlerini taşıyan 2 kitap yayımladı. Bir başka tutkusu da Karagöz suretleri yapmak ve bunları biriktirmekti. 1957 yılında Tepebaşı Tiyatrosu’nda açtığı “Karagöz” sergisi büyük ilgi gördü. Osman Nuri Karaca, Akşam gazetesindeki yazısında Butak’ın Karagöz koleksiyonunu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne armağan ettiğini söylemektedir. Yine 1957 yılında, sahnedeki 50. yılını Raşit Rıza Samako’yla birlikte kutladı.

MUM SÖNDÜ OYUNUNDA ŞETARET KALFA ROLÜNDE

Çoğu Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen uyarlama, çeviri ya da telif oyunlarla 55 yıl seyirci karşısına çıktı. Yarasa operetinde “Hapishane Bekçisi Sarhoş Frosch” rolüyle sergilediği başarı çok konuşuldu. Hisseyi Şayia, Meraki, Mürai, Cimri, Azarya, Macbeth, Hançer, Yufka Yüreklinin Biri, Ahududu, Bir Melek Geçti, Sevgili Karısı, Paydos, Tablodaki Adam, Öbür Gelişte, Mum Söndü, Fettan Kız, Müfettiş, Karamazof Kardeşler, Yürü Ya Kulum, Sana Rey Veriyorum ve Devlet Tiyatroları’nda konuk olarak rol aldığında ona “İlhan İskender Armağanı” kazandıran (1962) Göç, sahneye çıktığı oyunlardan bazıları…

Tiyatro ve sinema çalışmalarında daha çok komedya oyuncusu olarak tanınan ve Tepebaşı Tiyatrosu iki kısma ayrıldığında Komedi Tiyatrosu kadrosunda yer alan Butak’ın rol çalışmasındaki özenli yaklaşımı hep konuşuldu. Safra kesesi rahatsızlığından dolayı hastaneye yattığı son günlerinde ziyaretine gelen Halit Fahri Ozansoy Son Posta gazetesinde onun için “Yalnız şu Behzatımızla Avrupa sanatkârlar ile boy ölçüşebiliriz. Tek başına yalnız o, bizim canlı bir sanat âbidemiz, bir sanat gururumuzdur” diyordu.

Yakın arkadaşı Vasfi Rıza Zobu da “Sanat namusu olan bir insandı. Dostluğuna güvenilen bir ahlâka sahipti. Sevdiği adama toz kondurmaz. Sevmediği kimse de ağzı ile kuş tutsa, gine kendini ona beğendiremez. Bir insanın mevkii, rütbesi ne olursa olsun: Onun huyunda bir değişiklik yapamazdı. Tiyatroda kendinden çok arkadaşlarını düşünür; onların muvaffakiyetleriyle sevinir; acılarıyla kederlenirdi. Ekseri zaman böyle sevinç ve kederlerini göstermez. Gizler, saklar; ama biz bunları anlardık” dedikten sonra, “Behzad şöyle böyle değil tam manasile bir tiyatro sanatçısı” diye ekliyordu.

BEHZAT HAKİ TUTAK

FİLMLERİ

40’a yakın filmde rol aldı. 1918’de Himmet Ağa’nın İzdivacı ile başladığı beyaz perde serüvenini 1963’te çekilen Bahçevan filmiyle noktaladı. Rol aldığı diğer filmler ise şöyle: Mürebbiye, Bican Efendi Vekilharç, Bican Efendi Mektep Hocası, Bican Efendinin Rüyası, Boğaziçi Esrarı, İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk, Nur Baba, Ateşten Gömlek, Leblebici Horhor, Sözde Kızlar, Kaçakçılar, İstanbul Sokaklarında, Karım Beni Aldatırsa, Aysel Bataklı Damın Kızı, Aynaroz Kadısı, Allahın Cenneti, Kahveci Güzeli, Kıskanç, Sonsuz Acı, Kızılırmak-Karakoyun, Zülfikarın Gölgesi, İstanbul Kan Ağlarken, Yavuz Sultan Selim Ağlıyor, Bozkurt Obası, Ölmeyen Aşk...

26 Ekim 1963’te yaşamını yitiren Behzat Butak’ın ardından Muhsin Ertuğrul “Perdeci” takma adıyla Türk Tiyatrosu dergisinde, “İşte Behzat, hayatta, her şeyinde, olduğu gibi ölümünde de böyle (Ölmek Sanatı)nı tam bilen büyük bir sanatçı olduğunu gösterdi” derken Suat Taşer Cumhuriyet gazetesinde, “Aktörün ölümü yıldız kaymasına ne kadar benziyor! Kayma sırasında hızla uzanan ışıktan bir yol, sonra hemen ardından, hiçbir şey olmamış gibi kopkoyu, zifiri bir karanlık... Bir aktör öldü. Bundan öte ölüler değil, ölecek olanlar düşünsün” diye yazıyordu.

Sözün kısası Behzat Butak, daha fazla tanımaya, anlamaya zaman ayrılması gereken, içinden dolu dolu İstanbul’un tiyatrosu geçen bir yaşam!

KAYNAKÇA 

Akşin, Sina, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2010.

And, Metin, Meşrutiyet Döneminde Türk Tiyatrosu (1908-1923), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1971.

And, Metin, Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu (1923-1983), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1983.

Ertuğrul, Muhsin, Benden Sonra Tufan Olmasın, Nejat Eczacıbaşı Vakfı Yayınları, İstanbul, 1989.

Ertuğrul, Muhsin, Gerçeklerin Düşleri, Nejat Eczacıbaşı Vakfı Yayınları, İstanbul, 1993.

Evren, Burçak, Türk Sineması, 42. Altın Portakal Vakfı Yayınları, İstanbul.

Nutku, Özdemir, Darülbedayi’nin 50 Yılı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1969.

Onaran, Alim Şerif, Muhsin Ertuğrul’un Sineması, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981.

Ozansoy, Halit Fahri, Darülbedayi Devrinin Eski Günlerinde, Ak Kitabevi, İstanbul, 1964.

Sevengil, Refik Ahmet, Türk Tiyatrosu Tarihi, Alfa Basım Yayın Dağıtım ve Ticaret Ltd. Şti, İstanbul, 2015.

Şener, Sevda, Cumhuriyetin 75. Yılında Türk Tiyatrosu, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 1998.

Zobu, Vasfi Rıza, O Günden Bu Güne, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1977.

Zobu, Vasfi Rıza, Uzun Hikâyenin Sonu, OMAŞ Yayınları, İstanbul, 1990.

Darülbedayi ve Türk Tiyatrosu dergileri.

Behzat Haki Butak
Darülbedayi
Şehir Tiyatroları
İBB Şehir Tiyatroları
Geleneksel Türk Tiyatrosu
Tiyatro tarihi
Vasfi Rıza Zobu
Hilmi Zafer Şahin
Sayı 015

BENZER

28 Eylül'de Zorlu PSM'nin YouTube kanalında başlayacak Hakan Tamar ile Mod Sessions, ana akımda yer bulamayan müzisyen ve gruplara pandemi sürecinde nefes alma fırsatı verirken, müzikseverler için de heyecan verici bir deneyim olmaya aday.
Halide Edip’in hayatının önemli olaylarında Üsküdar’ın bir başrol oyuncusu olarak yer aldığını söylemek abartılı olmaz. Hayatının büyük bir bölümünü Üsküdar’da geçirmiştir. Babasının ikinci evliliğinden sonra yaşadığı ev, koleje başladığı ev, evlenip yaşamaya başladığı ve hem 31 Mart’ta hem de Millî Mücadele yıllarında kaçış için yola çıktığı ev Üsküdar’dadır.
Zafer Bayramı’mızın 98. yıldönümüydü bu yıl. Coşkuyu, sevinci yaşarken bir kez daha gördük ki; memlekete, İstanbul’a, insanımıza cumhuriyet ve demokrasi ne kadar da çok yakışıyor. Bize bunu armağan eden Mustafa Kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına şükran borçluyuz.