Gençliğini 1950’lerden sonra İstanbul’da yaşayanların iki büyük spor merkezi vardı. Futbol denildiğinde Dolmabahçe (Mithat Paşa, daha sonra İnönü) Stadyumu akla gelirdi. Basketbolun şaşmaz adresi ise Spor Sergi Sarayı idi. Saraylığı epeyce su götürse de spor bakımından itiraz edilemeyecek bir saygınlığa sahipti. Hele basketbol söz konusu ise... Sabah 09.30’da küçükler-yıldızlar gençler ligleriyle başlayan basketbol maçları gece 22.00’ye kadar uzayan Deplasmanlı Basketbol Lig maçlarıyla sona ererdi. Sporcular ve sporseverler arasında adı kısaca “Spor Sergi” diye anılan bu tarihî yapı, güreş şampiyonası düzenlemek için inşa edildi. 30 Ocak 1948’de temeli atıldı. O tarihte İstanbul valisi ve belediye başkanı Dr. Lütfi Kırdar’dı. Projesi İtalyan mimar Paolo Vietti- Violi ile Türk mimarlar Şinasi Şahingiray ve Fazıl Aysu tarafından çizildi. Çok hızlı olarak tamamlandı. Temel atma töreninden sadece 16 ay sonra 3 Haziran 1949’da Avrupa Güreş Şampiyonası için güreşçiler Spor Sergi Sarayı’nda mindere çıkmışlardı.
İstanbul’un ilk spor salonu hizmete açılmadan bu olayla alakalı kişiler “Efendim bu tesise Dr. Lütfi Kırdar adını verelim” önerisinde bulununca Doktor, onurlu devlet adamı tavrını ortaya koyuyordu:
"Ben hayatta ve hizmetteyken eserlere kendi ismimin verilmesi doğru olmaz!"
Böylece adı İstanbul ile bütünleşecek Spor Sergi Sarayı hayatına başlıyordu. Lütfi Kırdar adı ise aradan uzun yıllar geçtikten sonra 17 Şubat 1988’de bu kutsal tesise verildi: İstanbul Lütfi Kırdar Spor Sergi Sarayı!
Herkesin hayatında kendine özgü bir Spor Sergi Sarayı vardı. Mesela eski millî basketbolcu Altan Kutucu Bursa’da yayımlanan Olay gazetesindeki köşesinde 27 Mart 2019 tarihli ve “Spor Sergi Sarayı unutulmaz” başlıklı yazısında babaevi sıcaklığıyla anlatıyordu ünlü tesisi:
"Seyircinin nefesiyle ısınan, tribünlerinde basketbol için besteler yapılan, efsane bir salondu Spor Sergi... Sarayın dezavantajları da çoktu. Taksim tarafındaki kapılar devamlı açık olduğundan giriş yapılan potaya hücum etmek biraz zordu. Salonun içi eksi derecelere düşse de soyunma odaları hamam sıcaklığında olurdu. Basketbol Federasyonu ofisi de bu salondaydı. Unutulmaz başkan Osman Solakoğlu ve yardımcısı Recep Ogan biz basketbolcuları burada ağırlar, lokum ikram ederlerdi."
Her dönemde ayrı bir kuşağa farklı hikâyeler armağan eden Spor Sergi’ye benim yolum 1960’lardan itibaren düşmeye başladı. Yıldızlar Ligi’nde (14-16 yaş arası) İstanbul Şampiyonluğu’na oynayan Beykoz Basketbol takımının oyuncuları arasındaydım. Bütün rakiplerimiz gibi biz de maçlarımızı Spor Sergi Sarayı’nda oynamak için can atardık. Bazen şans yüzümüze gülerdi, maçımız bu efsane salona verilirdi. Ama sabah saat 09.30’da! Salon o kadar soğuk olurdu ki maçtan önce ısınmak için formaların üzerine kazaklar giyer öyle turnike atardık. Önemli olan bu sahada basketbol oynamaktı. Çünkü akşama aynı sahada Türkiye’nin en iyi basketçileri hünerlerini göstereceklerdi.

1960'ların ikinci yarısı ile 1970’lerin ilk yarısında basketbol âleminin tartışılmaz kralı İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) idi. 1965 ila 1973 yılları arasında beş kez şampiyon olmuştu. Takım kısaca “Teknik” diye telaffuz ediliyordu. Cihat, Kemal, Reşat, Zeki ve Hüseyin Alp’ten oluşan ilk 5’i en önde olmak üzere sahaya çıktığında İTÜ tribünü kendine özgü sloganlarıyla salonu çınlatırdı:
"Bombala ki bombala ki bom-bom-bom/ Teknik Teknik zım-zım-zım!"
Bu sloganı başka hiçbir takım taraftarı atamazdı çünkü diğer takımlara uymazdı.
Teknik tribününde bir de boru çalan taraftar vardı. Onun kendine özgü melodisiyle İTÜ taraftarı el çırparak tempo tutardı.
Hiçbir takım taraftarı koro hâlinde küfürlü tezahürat yapmazdı.
Spor Sergi Sarayı’nda İstanbul takımlarının dışında Ankara Kolej takımının da bir tribünü vardı. Kolej’in maçı ve taraftarı olmasa bile hakem masasının arka sol tarafındaki yerin adı aynıydı: Kolej tribünü! Kolej’i Barış’sız anmak olmaz. Yıllar sonra kendisiyle röportaj yaptığımda söylemişti: "15 sene basket oynadım, 13 sene sayı kralı oldum!"
İTÜ’nün ardından gelen Galatasaray, Fenerbahçe dışında Modaspor, Kadıköyspor takımları İstanbul rüzgârı estirirlerdi. Galatasaray’da Şengün, Baba Nedret, Büyük Nur, Küçük Nur; Fenerbahçe’de Batur, Erdal, Hüseyin Kozluca; Moda’da Pano, Aybulak ve Kadıköy... Genç takımda oyuncu iken (yine kiloluydu) yaşı dolup A Takımı’na gelen Aydan Siyavuş oyunculuğu bırakıp Kadıköyspor’a teknik direktör olmuştu. Bütün takımı emekli edip gençleri A Takımı’na almış, herkesi hayran bırakan bir oyun düzeni kurmuştu.
Bir de giriş tarafındaki potanın arkasında yer alan hiçbir takıma ait olmayan yer vardı: Sosyete Tribünü! Bu tribünün en ön sırasının en sağ köşesinde de Aydan Siyavuş’un annesi Utarit Hanım otururdu.
Beşiktaş Basketbol takımı Deplasmanlı Lig’e çıkmasıyla birlikte futbol taraftarı da Spor Sergi’ye gelmeye başladı. Basketçi Kartallar diğer taraftarlardan çok farklıydı. Oyuncular sayı attığında Beşiktaş tribünleri havaya kalkardı: Gooool! Faul atışlarına da futbol üzerinden yorum yaparlardı: Penaltı!
Kartallar kısa sürede öğrendiler, basketbolda “gol” ve “penaltı” yoktur. Zaten BJK Basket takımı da şampiyonluğu kucaklamıştı 1974 yılında... Ve basketbol tarihinin yeni rekabet dönemi de başlamıştı: Eczacıbaşı-Beşiktaş! Potaların yeni kralı Eczacıbaşı basketbol takımıydı.
Daha sonra 1976’da kurulan ve çok hızlı biçimde alt liglerden tepeye tırmanan Efes Pilsen Basketbol takımı şampiyonluk rekorları kıracak ve yenilmez armada hâline gelecekti (15 kez Basketbol Ligi şampiyonluğunu, 12 kez Türkiye Kupası, 13 kez de Cumhurbaşkanlığı kupalarını kazandı. Ayrıca 1 Koraç Kupası kaldırdı ve 2 kez de Euro Lig zirvesinde yer aldı). Amerikalı basketbolcular da Spor Sergi’nin potalarını sallamaya başlamışlardı. İlk önemli ABD’li basketçi ise Beşiktaşlı Tom Davis idi.
Spor Sergi ağırlıklı olarak basketbol mekânıydı ama 7 bin kişilik salonun tarihinde voleybol, hentbol, güreş, boks, halter hatta buz hokeyi gibi sporları kapsayan ulusal ve uluslararası yarışmalar ile dans ve sirk gösterileri de vardı.
1988’de salonun adına da vefa örneği olarak Lütfi Kırdar eklendi. 1996’da Birleşmiş Milletler Habitat-2 toplantısına ev sahipliği yapmak da bu kutsal mekâna nasip oldu.
İstanbul’un gerçek anlamda bir basketbol mabedi olarak anılmasını sonuna kadar hak etmiş bir salondu:
Spor Sergi Sarayı!