Demokrasinin ilk afişleri

01 Mart 2023 - 11:25

Türkiye’de ilk çok partili seçim, 30 yıllık II. Abdülhamid istibdadının bitmesini simgeleyen ve Hürriyet’in İlanı (23 Temmuz 1908) olarak adlandırılan olayın sonrasında, 1908 sonbaharında yapılan seçimlerdi. Seçimlere Ahrar Fırkası ile İttihat ve Terakki Cemiyeti katılmıştı. İlk çok partili yerel seçimler ise 1930’daki belediye seçimleriydi. Cumhuriyet Halk Fırkası ile Serbest Cumhuriyet Fırkası yarışmıştı. Türkiye uzun süren bir tek parti döneminin ardından 1945 yılında çok partili hayata geçti. Ertesi yıl da Cumhuriyet döneminin ilk çok partili belediye ve genel seçimleri yapıldı. Millî Şef ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 19 Mayıs 1945’te Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle yaptığı konuşmada, Türkiye’de çok partili siyasal hayata geçileceğinin ilk işaretlerini şu cümlelerle vermişti: “Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça, memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir.” Bu konuşmadan cesaret alan Nuri Demirağ, çok partili dönemin ilk siyasal partisi olan Millî Kalkınma Partisi’ni (MKP) temmuz ayında kurdu. Ancak CHP’den kopanlar tarafından 7 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti ise tam anlamıyla çok partili hayata geçişe damgasını vuracaktı. İktidar partisi CHP, DP’nin kısa sürede gördüğü ilgiden telaşlanarak çok partili dönemin seçimlerini öne çekmeye karar verdi. Böylece CHP meclis grubu, 26 Nisan 1946’da toplanarak hem belediye hem de genel seçimlerle ilgili erken seçim kararı aldı. Belediye seçimleri eylül ayından 26 Mayıs’a alınmış, genel seçimlerin ise 21 Temmuz’da yapılması kararlaştırılmıştı. Dolayısıyla aslında çok partili siyasal hayatın ilk seçimleri 26 Mayıs 1946’daki belediye seçimleri olmuş ve seçimlere MKP ile CHP katılmıştı.

Bu sırada Türkiye’nin seçim sistemi de değiştirildi. Hükûmet, seçimlerden önce, 6 Haziran 1946’da yeni bir seçim kanunu yayınladı. Türkiye’de 1877’den beri iki dereceli yapılan seçimler, artık tek dereceli ve çoğunluk esasına göre yapılacaktı.

Aslında DP erken genel seçim için hazırlıklı değildi. Kurulalı henüz 6 ay olmuştu. Ülke genelinde örgütlenmesini tamamlamamıştı. Kısa bir tereddütten sonra seçime girmeye karar verdiler ve yoğun bir seçim kampanyası başlattılar. Demokratların yaptığı mitinglerde büyük kalabalıklar toplanmaya başladı. Bu durum DP’ye yönelik baskıyı da beraberinde getirdi. Engellemeler yaşandı ve çıkan tartışmalarda bazı DP’li yöneticilerin yaralanmaları söz konusu oldu. Ama en vahimi Adnan Menderes’in kâhyasının öldürülmesiydi.

DP hızlı bir şekilde seçim kampanyası yürütüyordu. Çok uzun zaman sonra seçimlerde ilk kez bir siyasal rekabet yaşanıyordu. Seçimler büyük bir heyecan içinde yapıldı. Demokrat Parti 465 milletvekilliği için yalnızca 273 aday gösterebilmiş, 60 civarında milletvekili seçilebilmişti. CHP 395 milletvekili çıkarmıştı. Ancak daha oy verme sırasında seçimlere hile karıştırıldığı iddiasıyla itirazlar başlamıştı. Seçimlerde adli denetim olmamış, askerî ve sivil bürokrasinin etkisinde/baskısında geçmiş ve ne yazık ki açık oy gizli tasnif şeklinde sonuçlanmıştı. Gerçekten de Türkiye’nin birçok yerinde seçime hile karışmış ve usulsüzlükler yapılmıştı. Bu nedenle 1946 seçimleri, “hileli seçimler” olarak anılacaktı.

DP’nin seçim öncesinde ve sonrasında en çok eleştirdiği konu da seçim yasasının antidemokratik yanı ve hükümleriydi. Seçimlerin ardından da usulsüzlük yönündeki eleştiri dozunu arttırdı. Bu amaçla İstanbul başta olmak üzere Bursa, Balıkesir, Adana, Konya ve Ankara’da büyük mitingler yapıldı. Seçim sonuçlarına itiraz ettiyse de bir sonuç çıkmadı.

SİYASİ HAYATA ATILDIKTAN SONRA CESARETLE SÖZ SÖYLEYEN NURİ DEMİRAĞ (ORTADA) ATEŞLİ KONUŞMALARINDAN BİRİNDE

ÇOK PARTİLİ YAŞAMIN İLK PARTİSİ: NURİ DEMİRAĞ VE MİLLÎ KALKINMA PARTİSİ

Yukarıda belirttiğim gibi İnönü’nün, 19 Mayıs 1945’te Gençlik ve Spor Bayramı konuşması Türkiye için yeni bir dönüm noktasıydı. Törendeki konuşmadan cesaret alan Nuri Demirağ, çok partili dönemin fiilen başlamasına neden olacak bir adım atıp Millî Kalkınma Partisi (MKP) adıyla bir siyasal parti kurulması için girişimde bulunacaktı. 1930’da kurulup kendini fesheden Serbest Cumhuriyet Fırkası’ndan beri Cumhuriyet Halk Partisi dışında ilk kez bir siyasal parti kuruluyor, Türkiye gerçek anlamda çok partili siyasal hayata geçiyordu. Partinin kurulması için ilk hazırlanan ve 27 Temmuz 1945’te İstanbul Valiliği’ne verilen dilekçenin altında Nuri Demirağ, Hüseyin Avni Ulaş ve Cevat Rifat Atilhan’ın imzaları vardı.

MKP resmen 5 Eylül 1945’te faaliyetlerine başlamış, Nuri Demirağ genel başkan olmuştu. Nuri Demirağ’ın, partiyi tanıtmak, taraftar toplamak ve fakirleri doyurmak için bazı parti toplantılarını –Bakırköy gibi– korularda, mesire yerlerinde halka açık kuzu ziyafeti vererek yapmasından dolayı MKP “Kuzu Partisi” olarak da adlandırılmıştı. Nuri Demirağ’ın (1886 1957) soyadı, 1930’larda aldığı ve başarıyla tamamladığı demir yolu ve demir yolu köprüleri ihalelerinden geliyordu. İlk uçak fabrikasını kurmakla birlikte devam ettiremedi. Nuri Demirağ, “Gökokulu” adında ilk sivil uçuş okulunu da kurmuştu. Okulun ilkeleri MKP’nin de ilkeleri oldu. Partinin afişi olarak kullanılacak şekilde uçakların kanatlarına altı ilke yazılmıştı (Bunun “Altı Ok”tan mülhem olduğu tahmin edilebilir).

"İşretten
-Oyundan “Kumar doğar”
-İffetsizlikten
-Eğrilikten
-Tenbellikten
-Zulümkârlıktan SAKININIZ!”

MİLLÎ KALKINMA PARTİSİ AFİŞİ, 1946

Seçim öncesinde dağıttığı el ilanlarında da:

MİLLÎ KALKINMA PARTİSİ
Vatandaş!
İktisadda ve ticarette hüriyet;
Çalışmada, düşünmede ve konuşmada
hüriyet istiyorsan;
Memleketin ve halkın kısa zamanda
refaha, umrana ve sıhhate kavuşmasını
arzu ediyorsan
Reyini
MİLLÎ KALKINMA PARTİSİ’ne
Ver!
Unutma ki, MİLLÎ KALKINMA PARTİSİ
Milliyetçiliğin, iktisadî sahada
planlı bir çalışmanın ve millî ananenin
timsalidir.
Seni hüriyet ve refaha götürecek olan yolda
rehberin bu partidir.
MİLLÎ KALKINMA PARTİSİ”

MKP siyasal hayatta pek varlık gösteremese de çok partili siyasal hayata geçişi simgeleyen parti olarak siyasal tarihimizdeki yerini aldı.

DEMOKRAT PARTİ’NİN İLK SEÇİM AFİŞİ: YETER! SÖZ MİLLETİNDİR! (1946)

1946 VE 1950 SEÇİMLERİ: “YETER SÖZ MİLLETİNDİR!” BİR AFİŞ, BİR SÜRGÜN

Demokrat Parti (DP) 7 Ocak 1946’da Celâl Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Mehmet Fuat Köprülü tarafından kurulmuştu. Kurulduğu andan itibaren yoğun bir ilgi görmeye başladı. Bu rağbet DP’yi olduğu kadar CHP’yi de şaşırtmış hatta telaşlandırmıştı. O telaşla erken seçim kararı alındı. 21 Temmuz 1946’da yapılması kararlaştırılan seçimlerle Türkiye, çok partili siyasal hayata geçiş için tarihî bir gün yaşayacaktı. Cumhuriyet döneminde ilk kez bir genel seçimde partiler arası siyasi rekabet yaşanacak, birden fazla parti seçimlere katılacaktı. Seçim meydanlarında yaşanan siyasi rekabet, seçim afişlerine de yansımıştı.

DP, 1946 seçimlerinde hâlâ belleklerde olan çok çarpıcı bir afiş ve çok çarpıcı bir slogan kullanmıştı. Afiş, Selçuk Milâr tarafından bir gecede çizilmiş, hızla çoğaltılmış, ülkenin dört bir yanına asılmış ve çok ilgi uyandırmıştı. Afişte dur işareti yapan bir “el” resmedilmişti. Ayrıca, “Yeter! Söz Milletindir!” yazısı dikkat çekiyordu. Bu afiş, DP’nin seçimlerde sempati kazanmasına önemli bir katkı yaptı. Türkiye’de çok partili siyasal hayata geçişi de simgeleyen bir afiş oldu. DP, seçim süresince “Yeter! Söz Milletin” dışında “Artık Yeter” ve “Parti Saltanatını Yıkacağız” gibi dövizler kullansa da akılda kalan çizimiyle birlikte bu slogan oldu.

Afişten CHP’liler de çok etkilenmişti. O kadar ki, Ankara’da Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Teknik Öğretim Müsteşarlığı’nda çalışan afişin çizeri Selçuk Milâr’ın 20 gün sonra Urfa’ya tayini çıktı! (Afişin sol alt köşesinde Selçuk Milâr imzası görülür.)

Selçuk Milâr'ın anlattığına göre, bu afişin ilginç bir hikâyesi var. Afiş konusunda Selçuk Milâr’ı DP ile tanıştıran, sonradan Menderes’in akrabası olduğunu öğrendiği komşusu Kenan Akmanlar’dır. Milâr, DP Genel Merkezi’nde kurulan propaganda ve afiş hazırlama komisyonuna dâhil olur. Komisyon 15 kişiden oluşmakta ancak Milâr’ın ifadesine göre bakkaldan makarna fabrikatörüne kadar herkes vardır ama sanattan anlayan kimse yoktur. Toplantılar iki haftadan fazla sürer. Üç kez toplantıya katılır ve hem propaganda hem de çarpıcı afiş hazırlama konusunda bilgiler verir. Bir akşamüstü toplantının bitmesine yakın üyelerden biri elinde bir afişle gelir ve “Bu iş hallolmuştur, işte Demokrat Parti afişi” der. Afişte işçi, köylü ve şehirli üç genç kol kola girmiş, onların üstündeki madalyonda da Atatürk’ün başı görünmektedir. Afişte de “Köylü, İşçi, Şehirli Kol Kola. Demokrat Parti.” yazmaktadır. Komisyon afişi beğenirken Milâr tepkiyle toplantıdan ayrılır ve istifa eder. Milâr şöyle anlatıyor:

Selçuk Milâr

"15 gündür geceli gündüzlü verdiğim emekler işte böylece bir anda yok olup gitmişti. İsyan ederek ayağa kalktım. Komisyonunuzdan istifa ediyorum. Böyle bir afiş Demokrat Parti’yi iktidara getirmez. Elimi kaldırıp onlara doğru avucumu göstererek: Kocaman bir el yaparsınız, üzerine de Yeter Söz Milletindir yazarsınız. İşte afiş dediğiniz böyle olur, diye bağırdım. Yeni getirdiğim örnekleri toplarken, etraftan sesler geliyordu: Böyle bir afiş belki Amerika’da geçerli olabilir ama bizim halk bundan hiçbir şey anlamaz. Bizim halk bundan çok iyi anlar, asıl anlamayan sizlersiniz diyecektim, vazgeçtim ve çıkıp gittim."

Ertesi gün Celâl Bayar ve Adnan Menderes Milâr’ı davet eder. Celâl Bayar, “Selçuk Bey, fikrinizi çok beğendik, ancak biraz sert değil mi?” diye sorar. Milâr, cevap olarak bu ifadenin yumuşak kalacağını, halkın kendisine değer veren bir partiye güven ve sevgiyle sarılacağını, Demokrat Parti’yi iktidara getireceğini söyler. Bayar, bunun üzerine afişi ne zaman hazırlayabileceğini sorunca, Milâr da “sabaha” der ve bütün gece uyumadan afişi çizer. Ertesi gün Genel Merkez’de afiş çok beğenilir. Hemen İstanbul’dan partinin destekçilerinden ve İstanbul’un en büyük ofset tesislerinin sahibi Alaettin Kral uçakla Ankara’ya davet edilir. Afişin 1946 baskısı ile 1950 baskısı birbirinden farklıdır. Bunun nedenini Milâr şöyle açıklıyor:

"Kral’la görüşüyorduk. Sayın Celâl Bayar’la Adnan Menderes görüşmeleri dikkatle izliyorlardı. Kral’a sordum, ‘Elinizde film var mı? Eğer yoksa o zaman bu afişi başka bir teknikle yeniden çizmem lazım. Varsa, bu orijinali vereceğim. Çünkü, çinkoya afişi geçirmek için başka bir ressamı görevlendirirseniz kesinlikle başaramaz ve afişin bütün güzelliği gider.’

Alaettin Kral, böyle işler için sakladıkları film olduğunu, bu orijinalin aynen basılacağını, bu konuda herhangi bir kuşku duymamamızı söyledi. Ofset kalıbı hemen hazırlanacak,  [basılan imzası için basılacak afişin imzası için olsa gerek- MÖA] prova baskısı Ankara’ya orijinalle beraber gönderilecekti.

CAN SIKICI SÜRPRİZ
İstanbul’dan gelecek prova baskısını görmek için günde iki kez Partiye gidiyordum. Prova yerine tonlarla afiş basılmış olarak Ankara’ya gönderilmişti. Alaettin Kral film kullanmamış, sıradan bir ressama çizdirtmiş, afişin bütün güzelliği gitmişti. Mukayese imkânı olmasın diye orijinali de imha etmişti."

Milâr’ın buna canı çok sıkılsa da yapacak bir şey yoktur. Afiş dört bir yana dağılmış ve duvarlara yapıştırılmaya, çok ses getirmeye başlamıştır (1950’de basılan afiş çok daha güzel bir şekilde çizilecektir).

Afişle birlikte Milâr’ın ismi de kısa sürede duyulur. Teknik Öğretim Müsteşarlığı’nda çalıştığı öğrenilince “koynumuzda yılan besliyormuşuz” türünden laflar söylenir. Bunun üzerine dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Milâr ile tanışmak için Müsteşarlığa gelir. Kendisini çağırtır ve karşılıklı otururlar. Milâr görüşmeyi şöyle anlatıyor:

"- Hasan Âli Yücel: Demokrat Parti’nin “Yeter, Söz Milletindir” afişini siz yaptınız değil mi? - Selçuk Milâr: Evet efendim, altında imzam var. 

- Sizi yürekten kutlarım. İnsanda hayranlık uyandıran çok üstün bir başarı.
- Teşekkür ederim. Özellikle sizin beğenmiş olmanız beni çok mutlu etti.
- Asıl sizden biz yararlanmak isterdik. Ama biz sizi burada çalışan bir mimarımız olarak biliyoruz. Özel bir atölyeniz yok. Kapınızda adınız yazılı değil. Nereden bilebilirdik?
- Sayın Bakanım, ben burada çalışan bir mimarım. Yarın buradan ayrılmağa mecbur olabilirim. Bu önemli değil, kolumda altın bir bilezik, cebimde sizin saygıdeğer imzanızı taşıyan bu yüksek mimarlık diplomam var. İşimi elimden alabilirler, ama diplomamı hiç kimse alamaz. Ayrıca şunu da belirteyim: Siz benden böyle bir hizmet isteseydiniz, yapmazdım. Çünkü ben Türk milletinin demokrasi gerçeğini dinlemesinin değil, yaşamasının hasreti içindeyim. O nedenle sizin iktidarı halkın oylarıyla kaybetmeniz ve muhalefetteki partinin iktidara gelmesini istiyorum.
- Pekiyi ama yeter sözü ile ne demek istiyorsunuz, ne yeter?
- Muhalefeti destekleyen vatandaşlara yapılanlar yeter; devletin görevi olan hizmetlerin muhalefetteki vatandaşlardan esirgenmesi yeter. Kısaca millet sözünü esirgeyecek ve yeni iktidar iş başına gelecektir. - Bu afişi sizden kim istedi?
- Onu size kesinlikle söyleyemem Bakanım.
- Neden?
- Başlarına neler geleceğini bildiğim için.

Sayın Yücel ayağa kalktı, ‘Teşekkür ederim’ diyerek elimi sıktı. Ben de kendisine teşekkür ederek odadan çıktım.

Bu olaydan yaklaşık 20 gün sonra Urfa’da bir şantiyeye tayinim çıkmıştı. Teknik Öğrenim Müsteşarlığı’ndan istifa ettim.”1

Seçim öncesinde İstanbul’da Çatalca ve Silivri bölgesinde duvarlara yapıştırılan afişler çok etkili olur2 ancak birçok şehirde duvarlardaki afişler yırtılır.3

Afişteki “Yeter! Artık Söz Milletindir!” cümlesi 1950 seçimleri öncesinde Bayar ve Menderes tarafından sık sık  hatırlatılacak, ayrıca 14 Mayıs 1950 seçimlerinde de afiş olarak kullanılacak, yine büyük bir etki yaratacaktır.4

1946 GENEL SEÇİMLERİNDEN AFİŞ ÖRNEKLERİ, ULUS GAZETESİ (18 TEMMUZ 1946)

CHP’NİN İLK ÇOK PARTİLİ SEÇİM AFİŞLERİ

Cumhuriyet Halk Partisi 1946 seçimleri için bastırdığı afişlerin bir kısmında Atatürk ve İnönü’yü birlikte resmetmiştir. Duvarlara asılan bu seçim afişlerinin genel seçimlerden kısa süre önce yapılan belediye seçim afişleriyle yan yana veya üst üste geldiği, karıştığı görülür. Seçimlerden önce 5 Temmuz’da Vatan gazetesinde, 18 Temmuz’da da CHP’nin yayın organı Ulus gazetesinde CHP propaganda afişleri verilmiştir.5

Verilen iki afişin de üzerinde Atatürk ile İnönü’nün fotoğrafları vardır ve afişlerin üzerinde şu ifadeler yer almaktadır.

Birinci afişin üzerinde:

ATATÜRK, İNÖNÜ
CUMHURİYET HALK PARTİSİ’nin
BAŞLARIDIR.
OYLARIMIZI ONLARIN
PARTİSİNE VERECEĞİZ.”

İkinci afişin üzerinde:

"İNANDILAR
KURDULAR
BAŞARDILAR.
OYLARIMIZI
CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NE
VERELİM.”

İlk afiş basında “Halk Partisinin devlet vasıtalarına fuzulî tasarrufu” başlığı ile eleştiriye konu olur. Zira afişler İstanbul’daki Millî Eğitim Basımevi’nde bastırılmıştır. Afişlerin devlet matbaasında bastırılması Vatan gazetesinde çıkan haberde şöyle yorumlanmıştır:

İHAP HULUSİ’NİN 1946 CHF AFİŞİ

Dün matbaamıza C.H.P. tarafından seçim propagandası için hazırlanan bir afiş getirdiler. Bu afişin, mektep kitaplarını yetiştirmekte güçlük çeken ve kendi işlerinden birçoğunu bile dışarıya vermek zorunda kalan “Millî Eğitim Basımevi”nde bastırıldığı klişenin alt köşesinde görülen kayıttan anlaşılmaktadır. Afişi bize getirenler, duvarlara yapıştırıldığı zaman nerede basıldığının anlaşılmaması için bu kaydın kesilerek afişlerden çıkarılmağa başlandığını da ilâve ettiler.”6

Bu konuda hazırlanan bir başka afişte de şehirli ve köylü bir kadın ile şehirli ve köylü bir erkek ellerinde oy pusulalarıyla mutlu, mesut sandığa giderken çizilmiş. Çizim İhap Hulusi’ye aittir.

Afişte:

“ATATÜRK ve İNÖNÜ
CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN BAŞLARIDIR OYLARIMIZI ONLARIN PARTİSİNE VERELİM” yazmaktadır. (Afişi, Ömer Durmaz yeniden netleştirerek düzenlemiştir. Kullanmama izin verdiği için kendisine teşekkür ederim.)

CHP ayrıca II. Dünya Savaşı sırasında bir faciaya dönüşen Varlık Vergisi ile azınlıklara yönelik resmî ve gayrıresmî politikalar konusunda bir tür öz eleştiri yapıyor, azınlıklara yaptığı katkıları anlatıyordu. Bu amaçla “C.H.P. Hükûmetlerinin gayrimüslim vatandaşlarımıza temin ettiği haklar” başlığı ile bir el ilanı hazırlamış ve bastırmıştı.

BELEDİYE SEÇİMLERİNDE KADIN AFİŞİNE ELEŞTİRİ (BÜYÜK DOĞU DERGİSİ)

BELEDİYE SEÇİMLERİ AFİŞLERİ-1946

Genel seçimlerden bir süre önce yapılan belediye seçimleri için hazırlanan afişler de dikkat çekicidir.

"TÜRK KADINI! REYİNİ SANA REY HAKKI
VERENLERE VER"
sloganı ilginçtir.

Bir başka afişte
“BELEDİYENE ÜYE SEÇ”
yazılıyken,
diğerinde
“SEÇİM VAR!”
ve bir başkasında
“HEMŞERİ! DAHA GÜZEL İSTANBUL İÇİN”
yazar.7

Belediye seçimlerine CHP ile birlikte Millî Kalkınma Partisi de girmiş, kazanamamış ve seçimlerde yolsuzluk ve usulsüzlükler yapıldığına dair itirazlarda bulunmuştur. Bu afişlerden biri Necip Fazıl Kısakürek tarafından çıkarılan Büyük Doğu dergisinde sert bir eleştiriye tabi tutulmuştur. Eleştiride “Yer yüzünde bu afiş kadar, resmiyle, yazısıyle, fikriyle, gayesiyle güzele uzak bir propaganda şekli görülmemiştir” ifadesinden sonra şu cümleler yazılmıştır: 

“Türk kadını! Reyini, sana rey hakkı verenlere ver!
Bu nasıl sözdür? Erkeklerden ümit kesilmiş de iş kadınlara mı kalmıştır? Ya erkeklere nasıl hitap edilecektir? (Ce. Ha. Pe.) nin rakipleri, Türk kadınına rey hakkı vermeyenler midir?.. Bugünün ana meselesi bu mudur? (Ce. Ha. Pe.) nin Türk Kadınına ne verdiğini veya ondan ne aldığını münakaşaya talip midirler?”8

1946 BELEDİYE SEÇİMLERİ EL İLANI

Son olarak CHP belediye seçimlerinde bir de el ilanı dağıtmıştır. El ilanlarında da şu cümleler okunur:

"C.H.P.
YURTDAŞ!
26-MAYIS-1946 PAZAR
BELEDİYE SEÇİMİ
GÜNÜDÜR
C.H.P.
KURTARICI ve YAPICIDIR
ONUN ADAYLARINA OY
VERİLİNCE
HALKIN ÖZLEDİĞİ İYİ
İŞLERİN
BAŞARILMASI SAĞLANIR."

DİPNOTLAR

1 Selçuk Milâr (1988): “Yeter! Söz Milletindir Afişi Nasıl Doğdu?”, Tarih ve Toplum, S. 54, Haziran 1988, s. 15-16.

2 Vatan, 9 Temmuz 1946, s. 1.

3 Cumhuriyet, 17 Temmuz 1946, s. 1, 4.

4 Nazmi Sevgen (1951): Celâl Bayar Diyor ki 1920-1950, İstanbul: Tan Matbaası, s. 345.

5 Vatan, 5 Temmuz 1946, s. 1 ve Ulus, 18 Temmuz 1946, s. 6.

6 Vatan, 5 Temmuz 1946, s. 1.

7 Cumhuriyet, 19 Mayıs 1946, s. 1 ve Ömer Durmaz Arşivi, Yedigün, S. 693, 16 Haziran 1946, s. 10.

8 Büyük Doğu, S. 32, 7 Haziran 1946, s. 88.

Seçim
Seçim afişleri
Belge
Tarih
Siyaset
Siyaset tarihi
Mehmet Ö. Alkan
Sayı 013

BENZER

İki kitap, ikisinin de ortak noktası İstanbul... Şehrin fiziksel, tarihî ve kültürel potansiyelini ortaya çıkarmak ve toplumsal belleğimize kazımak için hazırlanan iki başucu eser. 28 uzman ismin katkısıyla hazırlanan Fatih Sultan Mehmed, tüm zamanların en önemli hükümdarlarından birini tüm yönleriyle ele alırken, İstanbul’un Deprem Gerçeği, şehrimizi bekleyen gerçekle yeniden yüzleşmemizi sağlıyor.
“Kadınlar başka türlü yönetiyorlar, onların yönetiminde şiddet yok.” Seneler önce Çin’in güneyinde bulunan ve kadınlar tarafından yönetilen Mosuo’ya giderek araştırmalar yapan Arjantinli bir gazeteci böyle not düşüyordu yazdığı kitaba. Kadınların hüküm sürdüğü bir dünya, başka özlemlerimizi tarif ediyor çoğu zaman. Daha adil, eşitlikçi, kapsayıcı ve doğayla dost bir otoriteyi. Kadın liderlerin dünyanın her yerinde fark yarattığı, üstelik pandemiye karşı verilen mücadele boyunca başka bir dünyanın mümkün olduğunu bizlere hatırlattığı bir dönemden geçiyoruz. Öte yandan Türkiye’deki durum halen pek iç açıcı değil.
İstanbul’un Olimpiyat Oyunları’na resmî adaylık süreci 1990’larda başladı. 2000 Olimpiyatları’na adaylığı 2004, 2008 ve 2012 adaylıkları takip etti. Büyük umutlar beslenen 2020 Olimpiyat adaylığı ise oyunların son anda Tokyo’ya verilmesiyle sonlandı. Aslında tüm bu adaylık sürecinin fitilini, dünyada da bir ilk teşkil eden 1992 tarihli Olimpiyat Yasası ateşlemişti. Bu büyük düş, İstanbul’un 2032 Olimpiyat Oyunları’na adaylığı ile halen gündemde. Gazeteci, spor yazarı Mert Aydın şehrin olimpiyat macerasını yazdı.