Basında fotoromanlı yıllar

Fotoğraf
Agâh Özgüç Arşivi
26 Mayıs 2022 - 11:53

Yıllara dayalı ve özellikle de sinemada, basında giderek kitlesel bir popülizme dönüşen türleri, modaları yaratan, dönemin koşullarıdır. Bu dönemsel koşullar, hangi alanda olursa olsun, tarihsel bir sürecin de temel kaynağı sayılır. Seçilmiş fotoğraf kareleri yan yana getirilerek görsel bir öykü dili oluşturan fotoromancılığın anavatanı İtalya’dır. Bizde ise bu görsel anlatı dizininin ilk yerli örnekleri 1960 ve 1970’li yıllarda görülse de asıl büyük tırmanış 1980’lerde gerçekleşir. Yani “Türk fotoroman yayıncılığı” kıran kırana bir medya savaşına dönüşür Babıali’de. Ancak o “altın yıllar”ın çok farklı ve kaçınılmaz bir öncesi var. İki dönem arasından yıllar geçse de birbirleriyle tarihsel bağlantıları olması nedeniyle es geçilemez.

Yıl 1952’dir... Baha Gelenbevi, o yılların en ünlü yönetmenlerinden biridir. On beş günde bir yayımlanan İnci dergisi yazı işleri müdürü Doğan Can’a bir mektupla başvurur: “Elimde 200 fotoğraftan müteşekkil ve çevirmiş olduğum bir filme ait, Öldüren Aşk isminde bir fotoroman mevcut. Resimlerin altyazıları da hazır. Bu fotoromanı İnci’de basılmak üzere ve karşılıksız olarak size verebilirim.” diyerek... 1950’li yıllardaki baskı teknolojisi ve sayfa tasarımına göre ne kadar ilkel kalsa da Öldüren Aşk, bizde yayımlanan ilk yerli fotoroman sayılır. Ama gerçek anlamıyla da tam bir fotoroman değildir. Yani, temel kaynağı sinema filmidir. Ve Fransız deyişiyle de bir “Cinè-Roman”dır. Gelenbevi’nin mektubunda yazdığı gibi Öldüren Aşk üç yıl kadar önce yönetmenliğini yaptığı filmin bir fotoroman kopyasıdır. 1948 yapımı sinema filminin gerçek adı Çıldıran Kadın’dır. Bir sahnesi renkli çekilen o siyah beyaz filmin afişlerine bakıldığında, başrolleri Nezihe Becerikli, Hadi Hün ile Reşit Gürzap’ın paylaştığı görülür. Yönetmen Gelenbevi, ismini değiştirdiği filminin kareleriyle elindeki fotoğrafları birbiri ardına dizerek bu tür bir “sineroman” çalışması gerçekleştirmiştir.

1951 yapımı Yavuz Sultan Selim Yeniçeri Hasan filminde Ayhan Işık ilk kez kamera karşısına çıkar

Türkan Şoray ve Ayhan Işıklı fotoromanlar

Aynı türdeki “sineroman uyarlamaları”ndan biri de 1954 yılında haftalık Merak dergisinde yayımlanır. Onun da temel kaynağı Münir Hayri Egeli’nin yönettiği 1951 yapımı Yavuz Sultan Selim Yeniçeri Hasan adlı tarih filmidir. Film, aynı zamanda Yeniçeri Hasan’ı canlandıran Ayhan Işık’ın kamera karşısına ilk çıkışıdır. Gazeteci Ali Ersan’ın film karelerinden kopyaladığı fotoğraflarla oluşturduğu bu resimli tefrika sinema romanında, başka kimler yoktur ki? Orhon Arıburnu, Nedret Güvenç, Ayla Karaca, Nevin Aypar, Münir Özkul, Gülistan Deniz, Bakiye Fayazof ve Ahmet Tarık Tekçe... Hepsi o yılların en sevilen oyuncularındandır.

1960'lı yıllarda, özellikle de ünlü oyuncuların gişe rekorları kıran filmleri, el çabukluğuyla fotoromana dönüştürülür. Hız kesilmez, ilgi büyüktür. Türk medya dünyasında yeni bir pazar oluşur. Yalnızca bu tür “film fotoromanları”nın yer aldığı, haftalık dergi yayıncılığı gündemdedir.

Ekicigil Yayınevi (Recep Ekicigil) hemen devreye girer. Perşembe günleri çıkan Film Roman adlı haftalık derginin, her sayısında bir yerli filmin öyküsü, seçilmiş 200 fotoğrafla yer alır. Bu filmlerden biri Ayhan Işık’la Türkan Şoray’ın oynadığı Otobüs Yolcuları’dır.

Ardından Ceylan Yayınları (Erdoğan Egeli) sıradadır. O da haftalık ve 36 sayfalık olmak üzere, cep kitapları büyüklüğünde bu türde bir dergi yayımlar. Adı Ayşecik’tir. Fotoromana dönüştürülen 1959 yapımı sinema filmini de konusuna alır dergi. Ancak çocuk yıldız Zeynep Değirmencioğlu’nun başrolünü oynadığı Ayşecik filmi tek sayıya sığmaz. Her bölümün devamı, her hafta çıkması beklenen sayılardadır. Tamamlanması ise 6-7 hafta sürecektir.

Bu arada sinema filmlerinden kopyalanan fotoroman dergisi yayına girer. Bu bir Milliyet gazetesi (Ercüment Karacan) yayınıdır... Ve yalnızca sinemalarda vizyona girmiş Türk filmlerini fotoroman tekniğiyle yayımlayan, bu türde haftalık ilk dergidir. Türkan Şoray’lı Sinekli Bakkal ve Akşam Güneşi ise en dikkat çekici fotoroman tefrikalarıdır. 1976’da vitrine çıkan ilk tifdruk baskılı Hayat Resimli Roman ise bu yayın türünün çok farklı bir örneğidir. Temel tercihi özel olarak çekilmiş İtalyan fotoromanlarıdır. Her sayıda “arkası var”lı 4 ayrı fotoroman tefrikası yer alır. İçlerinde en dikkat çekici olanı da İtalyan film yıldızı Franco Gasparri’nin oynadığı Aşk Randevusu adlı fotoromandır. Her ne kadar temel konumuz sineroman dışı, bağımsız çekilen yerli fotoromanlar olsa da İtalyanlara özgü bu tür yayıncılığın bizi nasıl etkilediğini es geçemezdik. Şimdi esas konumuza geçebiliriz ve sorabiliriz: "Türk okuru önüne çıkan bağımsız ilk yerli fotoromanımız hangisidir? Kim çekmiştir, kimler oynamıştır?"

Öztürk Serengil

İlk yerli fotoroman: Aşka İnandım

Yıl 1954’tür... Yelpaze (Alaeddin Kral), o yılların Türk magazin basınında devrim yaratan haftalık gençlik dergisidir. Özellikle de İtalyan ressam Bertoletti imzalı kapakları ve iç sayfalardaki İtalyan kaynaklı çizgi romanlarıyla... İşte yayını yıllarca süren çizgi roman dergisinin 98’inci sayısında bu kez bir fotoroman ilanı yayımlanır. Aşka İnandım adıyla. “Yakında neşre başlıyoruz” denilerek. Bu, çekilen ilk yerli fotoromandır. Ve tanıtımı da böyle yapılır. Konusu artist olmak isteyen genç bir anne üzerine kurulmuştur. Bu fotoroman çalışmasının yönetmeni kimdir, bilinmez. Ama oyuncuları şöyle sıralanır: Muazzez Arçay, Öztürk Serengil, Melike Cemali, Mustafa Dağhan ve 20 figüran... Öztürk Serengil o yıllarda ünlü bir oyuncu değildir. Kendine özgü deyimiyle de henüz “kelaj” değildir. Yani saçları dökülmemiştir. Simsiyah, gür saçlarıyla 24 yaşında yakışıklı bir gençtir. Nedense Serengil anılarında bu fotoromandan hiç söz etmez...

Yönetmeni bilinmeyen Aşka İnandım, ilk yerli fotoroman olma özelliğini taşısa da beklenildiği gibi hemen önü açılmaz. Fotoroman yayıncılığında “altın yıllar” daha sonrasında yaşanacaktır. Haldun-Erol Simavi kardeşlerin web ofset baskılı Kelebek ve Saklambaç gazeteleri öncülüğünde... Ardından Güneş gazetesi de devreye girince “amiral gemisi” olarak tanımlanan Hürriyet gazetesiyle aralarında bu türden bir rekabet başlayacaktır. Birçok fotoroman senaryosu kaleme alan Safa Önal, anılarında bu dönemden şöyle söz eder:

"Bütün büyük gazetelerin, Hürriyet dahil hepsinin yerli fotoroman yayınladıkları, buradan tiraj aldıkları bir dönemdi. Ünlü romanlarımızı okumayan günlük gazete okuyucusu, ‘resimlerine ve meşhur oyuncularına bakayım’ derken, o romanları da okumuş oldu. Fotoromanların moda olduğu bu dönemde Ercüment Ekrem Talû’nun Beyaz Şemsiyeli adlı eserini bir fotoroman senaryosu olarak yazdım. Feyzi Tuna çekti, Cihan Ünal ile Türkan Şoray oynadılar. Ve bunun için sanki sinema filmiymiş gibi duvar afişi basıldı. Erol Simavi bana İsviçre’den telefon etti. Okumuş ve çok beğenmiş. Çok güzel bir fotoroman oldu ve çok güzel de okundu. Halide Edib’in pek çok okunmuş, defalarca filme alınmış ünlü romanı Vurun Kahpeye... Onun da fotoroman senaryosunu yazdım. Öğretmen Aliye’yi sevgili Fatma Girik oynadı, yönetmenliğini de Memduh Ün gibi bir usta yaptı."

Aşktan da Üstün fotoromanında Derya Baykal başrolde

Ve gerçekten de Hürriyet gazetesi için çekimi yapılan iddialı fotoromanlara sinema afişi büyüklüğünde duvar afişleri yaptırır Erol Simavi. Derya Baykal’ın oynadığı Aşktan da Üstün bu fotoromanlardan birisidir. Yönetmeni Arda Uskan’dır. Üstelik renkli çekilmiştir. “4 Aralık Pazar günü Hürriyet’te” duyurusuyla bu afişler kentin duvarlarındadır. Gazeteci Arda Uskan, daha önce de bir fotoroman yönetmiştir. Ölüm Kararı adıyla. Tümüyle Paris’te çekilen fotoromanda gözde oyuncusu Seyyal Taner başroldedir. Bir Milliyet gazetesi yayını olan, o yılların ünlü müzik dergisi Hey’de tefrika edilir.

Görüldüğü gibi çeşitli haftalık dergilerde, holding gazetelerinde yayımlanan star oyuncuların, ünlü sinema yönetmenlerinin tirajı arttıran yerli fotoromanları, bir film gibi izlenir ve bir cep romanı gibi okunur. Yine Hürriyet’te renkli karelerle tek sayfa yayımlanan Reşat Nuri Güntekin uyarlaması Çalıkuşu fotoromanı da aynen böyle izlenir, okunur. Öğretmen Feride’yi Sezen Aksu oynar, Ertem Eğilmez de yönetir. Popülist bir fotoroman kültürüne dönüştüğü bu salgın döneminde kimler yönetmemiş, kimler oynamamıştır ki. Türkan Şoray’dan Tuncel Kurtiz’e, Lütfi Akad’dan Halit Refiğ’e dek. Refiğ ise bu fotoroman macerası konusunda şöyle diyecektir:

Çalıkuşu uyarlamasında öğretmen Feride’yi Sezen Aksu oynar

"(...) Eski TRT müdürü İsmail Cem beni aradı ve yeni çıkacak Güneş gazetesi için fotoroman yapmamı teklif etti... Gazetenin çıkış tarihi çok yakın, böyle bir işin hazırlanabilmesi için zaman çok kısa idi. Bir fotoroman çalışmasını daha ileri bir tarihte deneyebileceğimi söylediysem de gazetenin yöneticisi Güneri Civaoğlu, Güneş’in ilk çıkışında benim yaptığım bir fotoromanın bulunmasında ısrar etti... Halide Edib’in Handan romanını bundan dolayı seçtim. Senaryoyu özellikle gündelik gazete fotoromanı şartlarını düşünerek hazırlamaya epey gayret ettim. Oyuncu kadrosunun tespiti, kostümlerin hazırlanışı, mekanların düzenlenişi de en az bir film kadar zaman aldı. Çekime girildiğinde gazetenin çıkışına pek az bir zaman kalmıştı. Bir iki günlük bir çekimden sonra benim çalışma tempomla Handan fotoromanının Güneş’in çıkışına yetişemeyeceğini anladım... Bu sebeple çekimi Arda Uskan’a devrettim. Fotoroman maceram böyle..."

1980'le 1983 yılları arası günlük gazeteler arasında fotoroman yayıncılığının kıyasıya bir yarış atına, bir salgına dönüşmesi, Türk sinemasındaki ekonomik krizden kaynaklanır. Vizyona giren ve çekimi yapılan yıllık film sayıları birden 200’lerin çok altına düşmüştür. Örneğin 1980’de 65, 1981’de 70, 1982’de 74 ve 1983’te 75 film seyirci karşısına çıkar, Türkiye sınırları içindeki tüm sinemalarda. Büyük basın kuruluşlarının da bu fırsatı yerinde ve tam zamanında kullanarak, star oyunculardan, ünlü yönetmenlerden yararlanmaları kaçınılmazdır. Aslında her şey karşılıklıdır. Yani “kullanım” ve “yararlanma” olgusu iki taraf için de geçerlidir. Kaldı ki, o önlenemez ilgi nedeniyle bu tefrika fotoromanlar, gazetelerde ve haftalık dergilerde yayımlandıkça sayısal açıdan sinema filmlerinin önüne geçecektir...

Asker Oldum Piyade, Kitap Fotoroman'da

Bu resimli tefrika fotoromanların hız kesmeden rekor düzeyde bir tırmanışa geçişiyle yeni yüzlere, yeni oyunculara şan kapıları açılır. İlgili yarışmalar düzenlenir. Saklambaç gazetesinin gençler arasında açtığı yarışma, en dikkat çekici olanıdır. Ve Sevim Tuna ile Bağdat Yolu adlı fotoromanda başrolü oynayacak oyuncu kim olacaktır? Sevim Tuna, o dönemin star şarkıcılarından. Okuduğu ve dillerden düşmeyen "Bağdat Yolu" da onu Sevim Tuna yapan şarkılarından biri. Safa Önal’ın senaryosunu yazdığı temel öykü, o şarkının üzerine kurulmuştur... Saklambaç’ta yayına girecek fotoromanlarla ilgili ekibin başındaki deneyimli isim, İren Kayno’dur. Ve yarışmaya gönderilen fotoğraflar üzerinden ilk seçim yapılır. Finale kalan on beş genç arasında dikkat çeken Ordulu (Fatsa) bir yarışmacı vardır. Kayno ve içlerinde Ayhan Işık’ın da olduğu 6 kişilik jüri, Divan Oteli’ndeki toplantıda oy birliğiyle Ordulu genci seçer:

O genç Kadir İnanır’dır...

Kadir İnanır sinemaya fotoromanla girdi

İnanır da Öztürk Serengil gibi, fotoromanda oynadıktan sonra ünlenen bir sinema oyuncusudur. Bir yanda çiçeği burnunda yeni yüzler, diğer yanda star oyuncular ve Babıali basınının holding patronları ve de herkes bu rekabetin içindedir...

Fotoroman (Erol Simavi), bu savaşın en uzun süreli haftalık dergilerinden biri. Ajda Pekkan’ın oynadığı Yıllardan Sonra adlı fotoroman yayımlanır. Bu arada on beş günde bir çıkan Kitap Fotoroman (Haldun Simavi) benzerlerinden çok farklıdır. Karton kapaklı bir kitap boyutundadır. Ve her sayısında başlayıp biten bir fotoroman yayımlanır. Fikret Hakan oynar. Lütfi Akad yönetir. Müşfik Kenter oynar (Asker Oldum Piyade), yönetmen yine Akad’dır. 1976 yılında Güneş Fotoromanları (Sedat Başoğlu) tanımıyla araya giren ve cep kitabı benzeri bir diğer seriyal yayıncılık dizisidir. Türk sinemasındaki ekonomik kriz nedeniyle Ayhan Işık da hayranlarının karşısına bir fotoroman çalışmasıyla çıkmak zorundadır. Kelebek gazetesinde yayımlanan Yaşamak Hırsı adlı fotoromanla. Yazar, yönetir ve oynar. Erdoğan Tokatlı’nın yönettiği, Cem Karaca’nın oynadığı Emrah da bir Kelebek gazetesi fotoromanıdır. Bu arada Ertem Göreç de boş durmaz. Günaydın gazetesi adına Güzel Şey’i yönetir...

Ayhan Işık

1980’li yılların ortalarına doğru birçok fotoroman giderek renklenir. Renkli çekilen fotoromanların özellikle seçilmiş bazı kareleri, göz alıcı büyüklükte kullanılır. Hele altı ya da yedi büyük kareyle ve bir gazete sayfasını kapsayacak biçimde sunulduğunda görsel açıdan çok daha dikkat çekici bir özellik kazanır. Örneklemeye geçersek Kartal Tibet’in yönettiği, Adile Naşit, Ekrem Bora ve Nilgün Akçaoğlu’nun oynadığı Çiçekçinin Kızı bu türde bir Hürriyet gazetesi fotoromanıdır. Feyzi Tuna’nın Kelebek gazetesi adına yönettiği, Sezer Güvenirgil’in oynadığı Allahaısmarladık da benzer bir sayfa tasarımı sergiler. Bir diğer örnek de Sami Güçlü’nün yönettiği, Cüneyt Arkın’la Yaprak Özdemiroğlu’nun oynadığı Son Gece’dir.

Esat Mahmut Karakurt uyarlaması olan Allahaısmarladık ve Son Gece, o büyük boy karelerin kullanımıyla bir fotoroman erotizmine dönüşecektir. İbrahim Tatlıses ile Nükhet Duru’nun oynadığı Ölürsem Kabrime Gelme adlı fotoroman ise iç karartıcı o mazoşist anlatım diliyle arabesk yapılanma sınıf atlayacaktır. Tefrika fotoromanların bu tür devrimsel aşamalara geçmesiyle Milliyet Sanat dergisi bir soruşturma düzenler:

“Fotoroman Nereye Kadar?”

Ertem Eğilmez, Halit Refiğ, Kartal Tibet, Feyzi Tuna, Arda Uskan ve Artun Yeres katılımcılar arasındadır. Bu konudaki asıl önemli yazı Murat Belge’den gelir. Soruşturmanın giriş yazısını oluşturan “Ölürsem Kabrime Gelme” başlığıyla kaleme aldığı yazı şöyle başlar:

"Yeni fotoroman çığırına öncülük eden ‘başyapıt’lardan biriydi Ölürsem Kabrime Gelme. Güneş gazetesi Halit Refiğ’in Handan’ıyla fotoromancılıkta ‘devrim’ yaratınca Hürriyet de duramadı. Ve her zamanki üslubuyla devrime devrim kattı. Kelebek fotoromanlarının TV reklamları özellikle başarılı oluyor. İbrahim Tatlıses, daha reklamdan ‘Benden nefret et ama bana acıma’ diyerek gönülleri fethetmişti..."

Görüldüğü gibi günlük gazete okurları üzerinde etkisi yıllarca süren bu fotoromanlarda oynamayan ünlü kalmamış. “Bir kereden ne olur?” diyen Yılmaz Güney bile sırasını savmış, Asılacak Adam adlı fotoromanla...

Başta ne demiştik?

Var olan koşullar dönemleri yaratır. Türleri, modaları da dönemleri...

Günümüzde çekilen fotoroman var mı?

O dündü, yıllar önce...

Bugünün modası, arka arkaya yayımlanan televizyon dizileri.

Diziler nereye kadar?

Dönemsel koşullar hangi yöne doğru yol alıyorsa, diziler de oraya kadar...

Agâh Özgüç
Sinema
Yeşilçam
Koleksiyon
Fotoroman
Ayhan Işık
Sezen Aksu
Kadir İnanır
Ajda Pekkan
Sayı 010

BENZER

Kenan Doğulu, aslında Batı İstanbullu. Cihangir’de doğmuş, Bakırköy, Yeşilköy, Kuruçeşme, Kireçburnu, Ortaköy derken, neden sonra dümeni Doğu İstanbul’a, Anadolu Yakası’na kırmış. Nicedir pijamalarıyla köpek gezdirmeye çıkabildiği Beykoz’da yaşıyor ve dünyanın en sevilen eğlence merkezlerinden biri olan İstanbul’un yakında yeniden eski günlerine döneceğine inanıyor.
Galata Kulesi, şehrimizin en belirgin silueti. Kalabalığın arasında parmak uçlarına kalkmış merakla etrafı kolaçan eden, kafası külahlı bir çocuk o. Hınzır değil, dedikoducu değil. 1500 yıldır tanık olduğu sayısız felaketin ve tanımsız şiddetin ağırbaşlılığı var sanki üzerinde. Dönem dönem üstlendiği güvenlik ve yangın gözlem kuleliği görevlerinin verdiği alışkanlıkla belki, hep iyi miyiz diye bakıyor sanki. Ama şehri de onu çok seviyor, öyle böyle değil.
Sadece 1990’ların değil tüm zamanların en akılda kalan dizilerinden biri Süper Baba. 1994- 1997 arasında çekildi, o güne dek görülmemiş seyredilme oranlarına ulaştı. İstanbul’un bir Boğaz semti Çengelköy dizinin âdeta başrolündeydi; henüz çekimler bitmeden semte geziler, Nihat’ın deniz kenarındaki kahvesine turlar düzenleniyordu. Meydan çeşmesi, ulu çınar ağacı, dar sokakları, ahşap konakları, müstakil evleriyle ünlenmişti Çengelköy.