Hiç şüphe yok ki Aksaray İstanbul’un en tarihî semtlerinden biri. Bugünlerde sancılı bir dönüşüm yaşayan semt, özellikle Irak ve Suriye’deki çatışma ortamından kaçan sığınmacıların ağırlıklı olarak yerleştiği muhitlerden biri durumunda. Yenikapı tarafı ise uzun süredir hatrı sayılır bir Afrikalı nüfusa ev sahipliği yapıyor. Hasılı kelam bu kozmopolitlik, çok renkliliği beraberinde getiriyor olsa da kültürel birtakım değişim sancılarının bölgede yaşanmasının da temel nedeni. Pek çok Aksaraylı bugünlerde doğup büyüdüğü semte yabancılaşmaktan şikâyetçi ve bu sebeple muhiti terk ediyor. Bazı Aksaraylılar ise durumu fırsata çevirmeyi tercih ederek evlerini yabancı ailelere satıyor, kiralıyor ya da günübirlik kiraya veriyor. Diğer yandan semt, bilhassa ulaşım ağı açısından gittikçe merkezîleşiyor. Öyle ki bir zamanlar Havalimanı, Bağcılar gibi semtlere uzanan metro ağı Pendik, Üsküdar gibi merkezlere de uzanır hâle geldi. Yenikapı semti deniz ulaşımı açısından hâlen çok önemli bir arter. Pek çok resmî bina Vatan Caddesi’ne taşınıyor. Bunlar arasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Valiliği ek hizmet binası, Fatih Belediyesi ve Kaymakamlığı ilk akla gelenler.
Aksaray’ın tarihi çok eski dönemlere kadar uzanır. Bizans döneminde, meydanın olduğu yere yakın bir noktada Forum Bovis ya da diğer bir deyişle Boğa Meydanı vardı. Meydan adını 4. yüzyılın sonlarına doğru yapıldığı zannedilen bir heykelden alır. Gerek heykel gerekse de meydan, Bizans döneminde hoş hatıralar barındırmaz. Zira bu alan infazlar için kullanılıyordu. İnfaz esnasında bazen boğa heykeli iyice kızdırılıyor ve sonrasında öldürülecek kişi bunun içine konuyordu. Bu şekilde infaz edilen mahkûmu acı bir ölüm bekliyordu. Bu alanda ilk Hristiyanların yanı sıra, bazen tahttan indirilen imparatorlar bazen de ikonoklazma döneminde olduğu gibi toplumsal bir muhalefete mensup kişiler idam edilmekte idi. Sonradan bu meydan zafer kazanan imparatorların şehir içinde karşılandıkları bir alana dönüşecekti. Ayrıca bölge, Bizans’ın en büyük liman sahalarından biri olan Yenikapı’daki Eleueterios Limanı’na olan yakınlığından dolayı önemli bir ticaret merkezi idi.

Osmanlı'nın Aksaray'ı
Osmanlı Dönemi’nde de Aksaray’ın gelişimi devam etti. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u iskân ederken bu bölgede önemli imar faaliyetlerine girişti. Bölgenin nüfus açısından şenlenmesi için İshak Paşa’nın 1470’te Karamanoğulları üzerine yaptığı sefer neticesinde İç Anadolu’daki Aksaray bölgesi halkının bir kısmı buraya sürüldü. Nitekim semt adını bu olay sonrasında aldı.
Öte yandan Aksaray, farklı dinlere mensup insanların yaşam sahasının âdeta bir kesişme noktasıdır. Zira Samatya, Kumkapı ve Yenikapı civarı daha ziyade Rum ve Ermenilerle (ilerleyen yıllarda buna Bulgarlar da eklenecektir) meskûn iken, Cerrahpaşa, Laleli, Kocamustafapaşa daha ziyade İslam nüfusa ev sahipliği yapıyordu. Buralardaki Müslüman varlığını bu semtlere adını veren camilerden de anlamak mümkündür.
Fatih’in vezirlerinden Has Murat Paşa da bölgede külliye inşa ettiren isimlerden. Bir rivayete göre Fatih, inşaata avluda yer alan çınar ağacının altında durarak zaman zaman nezaret edermiş. Caminin yanı sıra bir hamam ve medreseden oluşan yapı topluluğu ne yazık ki İstanbul’un imar dalgalarına kurban gitmiş, külliyeden bugüne sadece cami kalmıştır. O da hazin bir şekilde Vatan ve Millet caddelerinin kavuşma noktasında yer alır. Dikkatli bakılırsa Murat Paşa Camii’nin haziresinde çok sayıda nizamsız taş görülür. Bu durumun en temel sebebi, Menderes yıkımları sırasında ortadan kaldırılan Şirmerd Çavuş Camii ve Oğlanlar Tekkesi gibi bazı tekke, mescit ve cami hazirelerinin buraya nakledilmesidir. Murat Paşa Camii haziresinde ayrıca iki sadrazam yatmaktadır ki bunlar Murat Paşa’nın kardeşi Mesih Mehmet Paşa ve Genç Osman’ın katlinde önemli roller oynayan, kendisi de kısa bir süre sonra katledilen Kara Davut Paşa’dır. Paşa’nın mezarı caminin Millet Caddesi’ne bakan duvarında konumlanan çeşmesinin hemen arkasındadır.

Kanuni zamanında ise bölge bir başka gelişmeye sahne olur. Bilindiği üzere Yeniçerilerin ilk kışlaları Saraçhane bölgesinde olup Eski Odalar adı ile anılır. Ancak Kanuni zamanında Aksaray semtinde Yeni Odalar adı ile anılan yeni bir kışla inşa edilir. Böylece Yeniçeri Ocağı’nın ağırlıklı merkezi Aksaray’a taşınmış olur. Hâliyle Aksaray bu tarihten itibaren devletin istikrarı ile paralel olarak önemli bir merkez konumuna gelir. Genç Osman olayında, Patrona İsyanı’nda âdeta hükümet merkezi işlevi görür. Kışlanın yeri tam olarak bilinmemektedir. Son hatıraları ise Menderes yıkımları sırasında ortadan kaldırılmıştır. Bununla birlikte kışlanın bugün Yenibahçe ile Sofular semtleri arasında bir yeri işgal ettiği sanılmaktadır. O günlerden yadigâr kalanlar ise Orta Camii adıyla da bilinen Ahmediye Camii ve karşısında yer alan Ortaçeşme’dir. Ahmediye Camii, ocaklıların namaz kıldığı mabet olarak da bilinir. Genç Osman başta olmak üzere isyanlar sırasında bazı önemli simalar buraya getirilmiş ve pek çok isyanın hazırlığı bu küçük camide yapılmıştır. Ocağın bozulmasına paralel olarak Aksaray da tekin bir yer olmaktan çıkar. Yeniçerilerin bir kısmı kışla hayatı sürmek yerine çevredeki bekâr odalarına çıkmayı tercih eder. Bölgenin Yenibahçe ve Langa gibi eğlence yerlerine olan yakınlığı, adının fuhuş ile birlikte anılmasına sebebiyet verir. Gelgelim semtin bu makûs talihi yakın zamana kadar devam eder. Özellikle 1980’lerden sonra Laleli ile özdeşleşen bavul ticareti, Aksaray’ın yine fuhuş kavramı ile özdeşleşmesine sebebiyet verir. Bölge, Osmanlı’nın son dönemlerinde İstanbul’un namlı kabadayılarının çıktığı yerlerden biri durumundaydı.

19. yüzyılda Aksaray’ın silüetindeki en hâkim öge Pertevniyal Valide Sultan Camii’dir. Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından mimar Sarkis Balyan’a yaptırılmış olup 1868-1871 yılları arasında üç senede tamamlanmıştır. Valide Sultan Camii’ne ek olarak mektep, türbe, kütüphane, karakol, altı adet çeşme ve camiye gelir getirmesi için yedi adet dükkân inşa ettirmişti. Gelgelim Valide Camii’nin meydana hâkim konumu 20. yüzyıldaki imar faaliyetleri sonucu ortadan kalktı. İlk olarak Yenikapı-Saraçhane güzergâhında açılan Atatürk Bulvarı, sonrasında ise Vatan ve Millet caddelerinin Laleli’ye uzanan ortak güzergâhının üzerinde yer alması sebebiyle caminin konumu değişti. Ayrıca yol kotunun altında kaldı ve Marmara Denizi’ne bakan abidevi giriş kapısı tüm haşmetini yitirdi. Külliyenin cami mihrabı yönünde bulunan türbesi ise önce Cemil Topuzlu’nun yol genişletme faaliyetleri sırasında başka bir yere nakledilmiş, sonrasında ise Menderes döneminde sökülmüştür. Valide’nin kemikleri Laleli Camii’ndeki 3. Mustafa Türbesi’ne nakledilmiş (bir rivayete göre eşi 2. Mahmud’un türbesine gömülmüş), türbe ancak 1968’de tekrardan inşa olunmuştur. Türbeyle bağlantılı kütüphanesi ile muvakkithane binaları ortadan kaldırılmıştır. Caminin son muvakkiti ise Osmanlıca kitaplar üzerine yaptığı nefis bibliyografya çalışması ile tanınan Seyfettin Özege’dir.
Pertevniyal Valide’nin adı sadece camide yaşamaz. Aksaray’ın en köklü okulu olan ve benim de mezunları arasında yer aldığım Pertevniyal Lisesi de Pertevniyal Valide Vakfı’nca yaptırılmıştır. Yapımına 1929’da başlanan okul, iki yıl sonra eğitim hayatına girer. Okulun ilk müzik öğretmeni Tanburi Cemil Bey’in oğlu Mesud Cemil Tel’dir. Tarihçi Reşat Ekrem Koçu, Edebiyatçı Nurullah Ataç başta olmak üzere zamanın pek çok kıymetli siması burada öğretmenlik yapmıştır. Ünlü mezunları arasında ise Halit Kıvanç, Aydın Boysan, Doğan Hızlan, Metin Akpınar bir çırpıda akla gelenlerdir.
Pertevniyal Lisesi’nin karşı tarafında yer alan ve kısa bir süre öncesine kadar İSKİ binasının yükseldiği kısım, Aksaray’ın bir diğer önemli yerleşkesiydi. Bu alanda hâlen varlığını koruyan en önemli yapı Ebubekir Paşa Sıbyan Mektebi’dir. Çeşitli yerlerde valilik ve ayrıca kaptan-ı deryalık yapan Paşa, Osmanlı hanedanına damattı. Yaptırdığı sıbyan mektebi, sonradan çocuk kütüphanesine dönüştürülmüştür. Seksenli yıllarda bu kütüphaneye ders çalışmak için gittiğimi bilirim. Yapının üst katı tam ortasında bir soba olan ve etrafı kitap dolu raflarla çevrili sıcacık bir mekândı. Sonradan boşaltılan kitaplık bir ara kafeye kiraya verilmişti. Mektebin arkasında bulunan bostan 20. yüzyıl başlarında evvela atlı tramvay garajı oldu, sonradan elektrikli tramvay ve en nihayetinde de otobüs garajına dönüştü. 1956 istimlaklerinde burada bir Migros inşa edildi.
Yakın bir zaman öncesine kadar da bu alanda bir otopark ve İSKİ binası yükselmekteydi. Yine bu kısımda girişi bulunan ve Aksaray’ı birbirine bağlayan Yeraltı Çarşısı ise eski görkeminin çok uzağında. 1973’te ilk açıldığında İstanbul ve Balkanlar’ın ilk ve en önemli alışveriş merkezi olduğu söylenir.

Hor-Hor akan çeşme
Aksaray’ın bir diğer meşhur semti de Horhor’dur. Semt adını tarihi Horhor Çeşmesi’nden alır. Çeşmenin Bizans dönemine kadar uzandığı sanılmakta... Çeşme, yeniçeri ortalarınca kontrol altında tutuluyor ve su almak isteyenler ancak ocağın sorumlu neferine bahşiş vermek suretiyle ihtiyaçlarını giderebiliyorlardı. Suyu son derece gür olduğu için de halk arasında “hor-hor akan çeşme” diye şöhret bulmuştu. Yeniçerilerin 1826’da Vaka-i Hayriye sırasında topçu neferlerine son kez direniş gösterdikleri noktalardan biri de burasıdır. Çeşmenin hemen arkasında ise yakın bir zaman önce restore edilen Hindîler Tekkesi yer alır. Tekke, Hint kökenli hacıların Mekke’ye giderken İstanbul’a uğradıklarında kaldıkları yerlerden birisi olup, Hint Müslümanlarının Osmanlı Devleti ile resmi anlamda bağlantı kurdukları tek mekândı. Yani bir nevi elçilik yapısıydı. Fatih zamanında inşa olunan tekke, 1924’te tarikatların yasaklanışına kadar faaliyet gösterdi.
Osmanlı’nın son demlerindeki Aksaray’ı Osman Cemal Kaygılı pek güzel tasvir eder: “Aksaray başka cihetlerden de İstanbul’un timsali sayılırdı. Mesela eski devirdeki kalem efendilerinin, hulefaların, mümeyyizlerin pek çoğu bu semtten olduğu gibi, memleketin birçok tanınmış karagözcüleri, ortaoyuncuları, sazcıları, sonra camekânları deve derisi karagözlerle, çıkartma resimlerle, elvan meşk kâğıtlarıyla dolu olan eski aktarları da en çok bu civarda göze çarparlardı. Sonra gene İstanbul’un o zamanlar “on ikiler” denilen maruf kabadayılarının reisi Arap Abdullah buralı olduğu gibi, onun peykleri de ekseriyetle Aksaray’da bulunurdu."
Semt aynı zamanda Suriçi’nin ya da Osmanlı dönemindeki tabirle nefs-i İstanbul’un zerzevat ihtiyacının önemli bir kısmını karşılıyordu. Nitekim tarihî Lykos yani Bayrampaşa Deresi Aksaray’ın tam ortasında geçiyordu. Dere bölgeye şiirsel bir tesir katıyordu. Yavuz Sultan Selim’in dere kenarında bulunan Halıcılar Köşkü’ne gelerek bülbül sesi dinlemeyi pek sevdiği söylenir. Köşkten günümüze sadece Halıcılar Caddesi’ne nam olan adı kaldı. Aksaray’ın güneyinde yer alan Büyük ve Küçük Langa bostanlarla çevrili bir muhitti. Çengelköy’ün aksine Langa son derece iri ve sulu salatalığı ile tanınırdı.

20. yüzyıl başlarında Aksaray Meydanı şehrin en namlı meydanlarından idi. Çarşısı da son derece canlı olup çevredeki Cerrahpaşa, Bayezid, Laleli, Soğanağa gibi ekâbir semtlerinde oturan ve kalabalık nüfuslu konaklarda yaşayan kişiler de alışverişlerini bu çarşıdan yaparlardı. Nitekim bundan dolayı İttihat Terakki Cemiyeti’nin meydana el atarak buranın adını “İttihat-Terakki Meydanı” yapmak üzere bir plan hazırlattığı bilinir. Yine İttihat Terakki Dönemi’nin İstanbul şehremini Cemil Topuzlu anılarında 1909 yangını sonrasında oluşan boş sahanın cadde ve bulvar yapılarak değerlendirilmesinin düşünüldüğünü, açılacak olan bulvar ve caddelere de Enver, Niyazi, Talat ve Cemal Paşaların isimlerinin verilmesinin tasarlandığını söyler. Tüm bunlar meydanın taşıdığı anlamı gözler önüne serer.
Aksaray'da ulaşım ve inşaatın önemi
Bölge ulaşım açısından hemen her dönem ehemmiyetini korumuştur. 1870’de İstanbul tramvay şirketi kurulduktan sonra Kasım 1871’de Eminönü-Aksaray, Ağustos 1872’de Aksaray- Yedikule ve 1873’te Aksaray-Topkapı hatları hizmete sokulmuştur. Menderes Dönemi imar faaliyetlerinin çekirdeğinde de yine Aksaray bulunuyordu. Bugün de ciddi eleştiriler alan bu imar planı Londra Asfaltı üzerinden gelen Trakya yolunu Suriçi’ne sokmuştur. Oysa Prost Planı’nda bölge bostanlarının önemli ölçüde korunması ve buranın bir botanik bahçesine dönüştürülmesi tasarlanmıştı. Vatan ve Millet caddelerinin açılması Aksaray’ın dokusunu büyük ölçüde yitirmesine sebep olacaktır. Diğer yandan İstanbul’da metro denemelerinin ilk merkezi de yine Aksaray’dır. Semt bir dönem şehrin farklı yerlerine giden otobüs hatlarının en yoğun olduğu bölgelerden biriydi. Bugün artık böyle bir durumdan bahsetmek mümkün değil. Aksaray’da sadece Alibeyköy ve Gaziosmanpaşa’ya giden minibüs hatları mevcut. Aksaray Alibeyköy hattı Çiçek Abbas filmiyle hâlâ izleyicilerin belleğindedir.

Aksaray tarihsel süreçte sıklıkla su baskınlarına sahne olur. Bunun temelde iki nedeni vardır. İlki Suriçi’nin en alçak noktasını oluşturuyor olmasıdır. Buna bağlı olarak da özellikle yağışlı zamanlarda yine Aksaray’dan geçen Lykos ya da Bayrampaşa Deresi’nin taştığını görürüz.
Söz konusu durum 1960’lara kadar can almaya devam eden bir dizi sıkıntının ortaya çıkmasına sebebiyet verecektir. Yine semtin ahşap dokusu bir dizi büyük yangına da davetiye çıkaracaktır. 1867 Yusufpaşa yangınında 43, 1890 Horhor yangınında 200 ve 1911 Aksaray yangınında 2400 bina yanıp kül olur.
Şehrin orta yeri olması hasebiyle Cumhuriyet dönemi imar faaliyetleri Aksaray’ı da fazlasıyla etkiledi. İlk önemli değişim Atatürk Bulvarı’nın açılması sırasında oldu. Bulvar kademeli olarak açıldı. 1925 yılında Yenikapı-Aksaray arası, 1938’de ise Aksaray-Saraçhanebaşı ve Saraçhanebaşı- Unkapanı güzergâhları yapıldı. Bu esnada bazı tarihi eser bakıyyeleri de ortadan kaldırıldı. Atatürk Bulvarı’nın açılma nedenlerinin başında Suriçi’ni Beyoğlu, Eminönü gibi bölgelere bağlamak geliyordu. Bunun dışında İstanbul’un Cumhuriyet Dönemi’nde şehir planlamasını yapan Prost, Yenikapı’yı bir liman bölgesi olarak tasarlamıştı. Her ne kadar bu proje hayata geçmemiş olsa da eğer uygulansa idi, Atatürk Bulvarı şehrin ekonomik açından en hayati güzergâhlarından biri olacaktı. Yeri gelmişken belirteyim ki Yenikapı ile hemen yanındaki Kumkapı hatırı sayılır bir Ermeni ve Bulgar nüfusu içinde barındırıyor idi. Özellikle Bulgar cemaatine mensup olan kişiler daha ziyade bostancılık ve sakatatçılık türü işlerle uğraşırlardı. Bölgenin en namlı Bulgar esnaflarının başında ise 2000’lerin başlarına kadar işkembe dükkânını işleten Vangel gelirdi. Diğer yandan gerek bugün Vatan Caddesi’nin üzerinden geçtiği Lykos (Bayrampaşa) Deresi vadisi gerekse de Langa semti hem Aksaray’ın hem de İstanbul’un en namlı bostanlarına sahipti. Türk, Arnavut ve Bulgar kökenli kişilerce işletilen bu bostanlarda yetişen marul ve salatalıkların tadına doyum olmazdı.

Aksaray’daki en köklü değişim Menderes’in imar faaliyetleri sırasında yaşandı. Bu faaliyetler sonrasında bölgenin yerli ahalisi başka yerlere göç ederken, Aksaray ve havalisi günümüze kadar devam eden şehre yabancı kesimlerin ikametgâhı hâline gelmeye başladı. Vatan ve Millet caddelerinin geçmesi sonrasında bilhassa Vatan Caddesi güzergâhına kümelenmiş olan bostanlar ortadan kalktı. Cadde, Lykos Deresi’nin üzerinden geçirildi. Yine bu havalide bulunan bahçeli evler ve konaklar artan konut talebine dayalı ranta kurban edilerek apartmanlara dönüştürüldü. Millet Caddesi açılırken semtin karakteristik yapılarından Aksaray Karakolu ortadan kaldırıldı. Cumhuriyet devrinde yaşanan tüm bu gelişmeler neticesinde tarihi Aksaray Meydanı da yok oldu.
Demokrat Parti iktidarı zamanında artan turizm taleplerine paralel olarak Beyazıt ve Laleli semtlerine eklemlenen Aksaray, daha ziyade ikinci sınıf otellerin bulunduğu bir konaklama mekânına dönüştü. 90’larda doğu bloğunun dağılması sonrasında bu otellerin bir kısmının adı fuhuş ile anılır oldu. Yine bu tarihlerde Laleli tüccarlarının bir kısmı Aksaray ve civarında depo kiralamaya hatta atölyelerini buraya taşımaya kalktılar. 90’ların sonlarında bu ticaretin inişe geçmesiyle Aksaray geçici olarak kurtuldu. Gelgelelim İstanbul’un en köklü muhitlerinden biri olan Aksaray’da sular öyle kolay durulacağa benzemiyor. Bakalım gelecekte bizi nasıl bir Aksaray bekliyor?
KAYNAKÇA
Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Vakıflar Umum Müdürlüğü, Ankara, 1958.
Albrecht Berger, “Bous Forumu”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 2, İstanbul, 1994, s. 314.
Zeynep Beyza Demir, İstanbul’da 1856 Aksaray Yangın Bölgesinde Meydana Gelen Değişimlerin İncelenmesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2020.
Osman Ergin, İstanbul’da İmar ve İskân Hareketleri, Burhaneddin Matbaası, İstanbul, 1938.
H. Necdet İşli, İstanbul’un Ortası Aksaray, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul, 2008.
Önder Kaya, Cihan Payitahtı İstanbul’un 2500 Yıllık Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010.
Osman Cemal Kaygılı, Köşe Bucak İstanbul, Selis Kitaplar, İstanbul, 2003.
Reşad Ekrem Koçu, “Aksaray”, İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 1, İstanbul, 1958, s. 534-535.
Georgi P. Konstandov, İstanbullu Bulgarlar ve Eski İstanbul, Kreatif Yayınları, İstanbul, 2011.
Doğan Kuban, “Aksaray”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, Cilt: 1, s. 161-165
Doğan Kuban, İstanbul Bir Kent Tarihi, çev. Zeynep Rona, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2004.
Zeynep Hatice Kurtbil, “Murad Paşa Külliyesi”, DİA, Cilt: 31, s. 191-192.
Ayhan Pala, “Aksaraylıların İstanbul’da İskânı” Aksaray ve Cemaleddin-i Aksarayî Sempozyumu, İstanbul 1994, s. 71-74.
Doğan Yavaş; “Aksaray Valide Külliyesi İnşaatı” Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, yıl: 8, sayı: 13, Bursa 2007, s. 437-448.
Doğan Yavaş; “Pertevniyâl Valide Külliyesi”, DİA, Cilt: 34, s. 241-242.
Erdem Yücel; “Geçmiş Günlerin Aksaray’ı”, Hayat Tarih, sayı: 3, Mart 1975, s. 69-71.