Ütopyanın gerçek hâli: Nesin Vakfı

23 Ağustos 2022 - 13:16

Aziz Nesin, Nesin Vakfı’nı 1972’de resmen kurdu, iki yıl sonra inşaatlar başladı, bundan altı yıl sonra da vakfa ilk çocuklar alındı. Vatan Sağolsun adlı kitabının 1979’da yapılan basımının başında şöyle yazıyor Aziz Nesin:

"Şimdi, altmışdört yaşımdayım. Kitaplarımın sayısı yaşımı geçti, yetmiş kitabım var, borcum yok sayılır, dört çocuğum, üç torunum var. Yapıtlarımın çevrildiği dil sayısı otuzu geçti. Geçen on yıl içinde Türkiye’de bir yazarın kazanabileceği en çok parayı kazandım. Ama rahat beni rahatsız ettiği için olacak, oldukça sınırlı geçimimizden artan kazancımla kimsesiz çocukları yetiştirmek için bir vakıf kurdum. On yıl, yirmi yıl önceleri nasıl yaşıyorsam, bugün yine öyle yaşıyorum. Kuyruklarda dolmuş bekliyorum, otobüslerde sıkışıyorum, rahat gitmek istediğim yere yürüyerek gidiyorum, pazardan alışveriş ediyorum, para sıkıntısı çekiyorum, kalabalıklarda itilip kakılıyorum."

Aziz Nesin’in vakfı kuruş sebebini anlamak aslında Aziz Nesin’i anlamak demektir. Aziz Nesin hayatı boyunca bir borçluluk duygusu hissetmiştir; borçlu olduğunu hissettiklerinin listesi annesi ve babasıyla başlar, sonra öğretmenleri, arkadaşları, okuduğu okullar, halkı, yurdu ve dünyaya borcuyla devam eder.

Aziz Nesin

İlk önce ailesine karşı hissettiği borç duygusu, parasız yatılı olarak okuduğu Darüşşafaka’da devlete yönelir. Lise öğrencisi olduğunda bu duygusunu da sorgulamaya başlar:

"Lise öğrencisi olduktan sonra bu düşüncem değişti. Devlet kimdir, nedir, ne işe yarar diye kendime sormaya ve düşünmeye başladım. Lisenin ileri sınıflarında yeni bilgiler edindikçe ve devletin kimliği konusunu düşündükçe anladım ki, devlet denilen şey, ruh gibi, vicdan gibi, namus gibi, somut olarak var olmayan soyut bir kavramdır. Kendisi yoktur. Kendi yerine simgeleri vardır. Lise son sınıfına doğru, bizi yedirip içirenin, giydirip besleyenin, okutup eğitenin devlet değil, halk olduğunu anlamıştım. Bu halk, salt bizi beslemekle, yetiştirip adam etmekle kalmıyor, devleti de o besliyordu. Belki de padişahlık döneminden kalıt bir duyguyla Allah’ın yeryüzündeki uzantısı ve simgesi sandığım devlet adamlarının aylıklarını da halk veriyordu. Yani devlet, halkın parasıyla güzel yemekler yiyor,  besleniyor ve çocuklarını en iyi ve en pahalı okullara gönderiyordu. Öyleyse esas olan devlet değil halktı. Devlet üzerine düşüncelerimin değişime uğradığı uzun süren bu dönem, benim için, halkı alabildiğine sevdiğim ve halka olan borcumun bilincine vardığım bir dönem olmuştur. Bizi, hele hele yoksul çocukları besleyen, koruyan, eğitip öğreten ve insan yapan devlet değil halktı. Kutsal olan da devlet değil, halktı. Halk varından vermiyor, kendisinde olandan vermiyor, yokundan veriyordu. Bana verdiği ayakkabıyı, çamaşırı, giysiyi kendisi, eşi ve öz çocukları giyemiyordu. Beni eğitip okutuyor, ama ne kendisi okuyabilmiş ne de çocuklarını okutabilmektedir. Ben işte böyle bir halka elbet borçluydum ve böylesine borçlu olduğum halka ne versem ve ne denli versem borcumu ödemiş olamazdım. Lise sonda oluşan bu borçluluk duygusu, bütün yaşamım boyunca hep artarak sürdü ve yaşamımın ana ekseni oldu. Bütün davranışlarımda, çalışmalarımda, her eylem ve edimimde bu görülür. Benim halk sevgim, toplumsal borcumun bilincine varmamdan kaynaklanır." (Gömüyü Arayan Adam, s. 95)

AZİZ NESİN’İN EL YAZISIYLA NESİN VAKFI’NIN KRONOLOJİSİ

Aziz Nesin’in bundan sonra yaptıkları artık zaman zaman kızsa da halkına hissettiği borcunu ödeme çabasıdır. 1980’de yazdığı bir şiirde bunu dizelere de dökmüştür:

Ey benim halkım
Ey benim eli açık gözü kapalım
Yüreği açık dili bağlım
Ey benim en güzelim
Ey benim en çirkinim
Yiyemedin yedirdin
İçemedin içirdin
Giyemedin giydirdin
Okuyamadın okuttun
Kendin üşüdün yağmurda karda
Ama beni korudun
Varından değil yoğundan verdin
Az az değil çoğundan verdin
Ah ne az ne az aldın
Ama çok ne çok verdin
En az aldın en çok verdin
Almadan vermek sana özgü
Utanırım aldıklarım demeye
Gücüm yetmez borcum ödemeye
Bende hakkın çoktur halkım
Değil böyle bir Aziz
Bin Azizler olsa yetmez
Aldığını vermeye
Utanırım hakkın helâl et demeye
Dünya durdukça durasın halkım

“Ödenemeyen”, Mehmet Nusret

AZİZ NESİN, NESİN VAKFI’NDA ÇOCUKLARLA

Adam Yayınları’ndan Mart 1986’da üçüncü basımı yapılan Ah Biz Ödlek Aydınlar adlı kitabını bir arkadaşına imzalarken hem vakıf hakkında bilgi veriyor hem de hayatının bir anını bütün ayrıntılarıyla tespit etmemizi sağlıyor:

"Sevgili Yavuz Selim Senemoğlu,
Şimdi, 27 Mart 1986, saat 4,15. Bu kitabı paketleyip yatacağım. Yarın da 7’de uyanmalıyım, çocuklar minibüsle okula gidecekler."

Usta yazarın yaşamının birkaç dakikasını anı anına tespit eden yazı bundan sonra eski harflerle sürüyor. Aziz Nesin 1915’te doğdu, harf devrimi olduğunda 13 yaşındaydı. O yaşlarda olan pek çok insan gibi hayatı boyunca notlarını daha kolay gelen eski harflerle tuttu ve ölümünden sonra da bunları düzenleyen oğlu Ali Nesin’in eski harfleri öğrenmesine sebep oldu.

Yazıyı okumaya devam edelim:

"Vakıfta 18 çocuğum var. 2 yaşından 19 yaşına kadar. Dördü kız. Biri, üniversiteye gidiyor, fizik bölümünde. O güzel mektubun için binlerce teşekkürler. Seni aradım telefonla. Yoktun. Haber bıraktım. Oğlunun dergilerdeki yazılarını okuyorum. Seni yeniden arayacağım.

Sevgiler
Aziz Nesin (İmza)
Vakıf’ta telefonumuz var: 9-1889-1421 (santral) Nesin Vakfı’nı istersin. Ben on gün yokum, Ankara ve İzmir’e gideceğim."

Yavuz Senemoğlu, Aziz Nesin’in askeri liseden sınıf arkadaşıydı. 1914’te İstanbul’da doğdu, 1937’de subay oldu. 1960’ta Deniz Müzesi Müdürlüğü’nden emekli oldu. 1967-1970 yılları arasında İstanbul Türbeler Müdürü’ydü. Tercüman 1001 Temel Eser dizisinden Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinin de aralarında olduğu üç kitabı yayına hazırladı.

Askeri lise birincisi 

Yavuz Senemoğlu, arşivimde bulunan yayımlanmamış anılarında Aziz Nesin’e de birkaç sayfa ayırmış, başlık: “Kıllı Nusret (Nam-ı diğer Aziz Nesin)”. Sınıf arkadaşını şöyle anlatıyor:

"Onu daha hiç biriniz tanımazdınız: kafalı, çalışkan, yaramaz, acar bir çocuktu. Liseden Harp Okulu’na geçerken fizik ve aritmetikten yüksek not aldığı için istihkâm sınıfına ayrılmıştı. Subay çıkarken sınıf ikincisi olmuştu. Fakat sınıf birincisi olan İbrahim Amerika imtihanını kazanıp mühendis olunca Aziz sınıf birincisi oldu. (...) Kıllı Nusret haşarı Acem nargilesi gibi içinden fokurdayan, ayrı bir dünyanın insanı idi. O yaramazlıkta bizimle olurdu ama, biz ders çalışmakta –çalışmakta değilse de bilgide– ona ayak uyduramazdık. Aziz başka türlü bir büyük çocuktu: hani ilerideki dağlar görünür... Siz yaklaştıkça yükselir... Aziz de öyledir... Bu, onun ne yükselme hırsından, ne de sizden uzaklaşmak isteğindendir. Ama Aziz bir tevazu devidir. Hep şaşırırdım: Ankara Harp okulunun arkasındaki Kirazlı dere vadisinde beraber koşar oynar, boğuşurduk. Akşam etüde girdiğimizde çoğumuz, sıranın üstünde başımızı koyacak yer ararken o, hiç koşup oynamamış, dinlenikmiş gibi, yine sıraların üstünden atlar arkadaşlara silgi, tebeşir atardı. En uslu zamanında ise tahtaya karikatür çizerdi. Güzel resim yapardı tahtaya.

Subay çıktıktan sonra yollarımız ayrıldı. Yıllar yılı birbirimizi görmedik. Hatta ‘Aziz NESİN’in bizim ‘Kıllı Nusret’ olduğunu çok sonra öğrendik.

Aziz Nesin çoğumuzun başaramayacağı bir irade gücü ile yolunu sürdürdü ve bugüne geldi. Her sene mayıs ayında sınıf arkadaşlarını Çatalca’daki vakfında toplar (NESİN VAKFI), eski günlerimizi anımsarız. Davet ettiklerinin hepsi istihkâm ve muhaberecidir. Yani sınıfın çalışkanlarıdır. Aralarında sadece ben hababam sınıfından nazar boncuğu olarak giderim. Olsun varsın senede bir gün, Aziz’in çevresinde kafalı imiş gibi otururum ya! O da bana bir yıl yeter."

Bu arada Aziz Nesin’in gerçek adının, burada verdiğimiz “Ödenemeyen” şiirinin altındaki imzada görüldüğü gibi, Mehmet Nusret olduğunu, Çanakkale Savaşı devam ederken doğduğu için babasının ona bu savaşın efsanevi mayın gemisi Nusret’in adını verdiğini düşündüğümü belirteyim.

ÖMRÜNE SIĞMAYAN ADAM (AZİZ NESİN 1915-2015: YAZILMAMIŞ ÖZYAŞAMÖYKÜSÜ)

Pişman oldu mu? 

1988’de “Eğitim Konusunda Vasiyetimdir” başlığı altında Vakıf hakkında düşündüklerini şöyle anlatmış Aziz Nesin: 

"Beş işçi (aydın işçi) arkadaşımız, arada Nesin Vakfı’na gelip bizim eksiklerimizi yapar, onarımlarla uğraşırlar. Bu arkadaşlar benim çektiğim sıkıntıları oldukça yakından gördükleri için, içlerinden biri bana sordu.

- Bu Vakıf’ı kurduğunuz için şimdiye dek hiç pişmanlık duyduğunuz oldu mu?

Bu benim için öyle bir soruydu ki... Bunun önemini ancak ben bilebilirim. Arada bir, Vakıf çocuklarıma çok kızdığım zamanlar,

- Bu Vakıf’ı kurduğum için bin pişman oldum... diye bağırdığım olmuştur.

Gerçekten pişman oldum mu?

Kimi anneler çocuklarına kızınca ‘Allah cezanı versin!’ diye ilenir. Bu ilenç içten midir? O anne çocuğunun cezalanmasını gerçekten ister mi? Çocuğunun yerine kendisinin cezalandırılmasına bin kez razıdır. İşte benim kızdığım zaman çocuklarıma, ‘Bu Vakıf ’ı kurduğum için bin pişmanım,’ deyişim de böyle bir sözdür.

Beni bu Vakıf’ta mutlu eden öyle güzel şeyler var ki, bu yeryüzünde daha büyük mutluluğun olabileceğini tasarlayamıyorum bile. Örneğin dört yıl önce şalvarla gelmiş yoksul bir köylü kızımın her ders yılı takdirname alması, okumasını beceremeyen bir oğlumun okuldan teşekkür belgesi getirmesi, çocuklarımın bin kişilik üniversite kurslarında en önlerde oluşu, üniversitedeki oğlumun başarısı ve dört yaşındaki kızımın “Dedem benim...” diye sarılıp sarılıp, ellerimi, yanaklarımı öpmesi... Bu dünyada kaç insan böyle mutluluklara erişebilmiştir ki...

Gelecekte, benden sonra da, benim olmadığım zamanlarda da, Nesin Vakfı’nın şimdiki eksiklerini, olanaksızlıklarını, yetersizliklerini gidererek çok daha iyi bir eğitim kurumu olacağına, eğitim vasiyetimin Nesin Vakfı’nda eksiksiz uygulanacağına ve çok daha güzel, iyi işler yapılacağına bütün yüreğimle inanıyorum.” (Kalem Yapın Beni Kalem, s. 945-946)

Aziz Nesin'in Altın Tolstoy Ödülü

Altın Tolstoy Ödülü

Nesin Vakfı’nı kurduğu için 1990’da Tolstoy Vakfı ona Altın Tolstoy ödülünü verir, ödül şimdi Nesin Vakfı’nın müzesinde durmaktadır. Aziz Nesin’in vakfın bir müze olması hayali oldukça eskidir:

"Evim Nesin Vakfı’dır ve evim olan Nesin Vakfı aynı zamanda müzedir; öyle bir müze ki salt müze olarak kullanılan, görücülere belli günlerin belli saatlerinde açılan, depoya benzeyen bir yer ve bu yerdeki insanlar değildir. Öyleyse nedir? Bu canlı müzede her an, çoğu çocuklar olmak üzere insanlar yaşayacaklar, oynayacaklar, okuyacaklar, işleyecekler ve çalışacaklardır. Belki de dünyada bu türde ilk müze olacaktır. Bu müzeyi gezenler salt vitrinlerdeki eşyayı seyretmekle yetinmeyecekler, o vakıfta yaşayan insanlarla (çocuklarla) da birlikte vakfın havasını, ortamını, koşullarını orada bulundukları sürece yaşayacaklardır." (Mum Hala, s. 359)

Şimdi bu müze Aziz Nesin’in sağlığında yerleştirdiği şekilde muhafaza edilerek büyük bir titizlikle korunmaktadır.

Müzede kitaplarının birer nüshası, farklı koleksiyonları, aldığı ödüller, daktiloları, annesinin dikiş makinası ve Sivas katliamı sırasında üzerinde olan tişört de yer alıyor.

Bir hayali hatta vasiyeti daha vardı Aziz Nesin’in: Nesin Matematik Enstitüsü.

Nesin Matematik Köyü

Aziz Nesin-Ali Nesin mektuplaşması ciltler hâlinde defalarca basıldı. Bu mektupların birinde şöyle yazmış Aziz Nesin:

Yaşarsam, 1994 yılında yeni yapının kurulmasını başlatacağım. Bir ‘Nesin Matematik Enstitüsü’... Bunu yapmak kolay da, yaşatmak zor. Yani yaşaması için para kaynağı bulmak... Benim kitaplarım ancak Nesin Vakfı’nı yaşatabilir. Buluruz, düşünürsek Matematik Enstitüsü için de bir kaynak buluruz, yaratırız. (Canım Oğlum Canım Babacığım, s. 516)

"(...) Biliyorum, büyük iş ama, şimdiki temel üstüne sen bu enstitüyü kurabilirsin. Salt Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli matematik enstitüsü olabilir.” (s. 538)

2007’de Şirince’de Nesin Matematik Köyü kurulduğunda bu vasiyet de gerçekleşmiş oldu. Ali Nesin ve Sevan Nişanyan’ın gayretleriyle kurulan bu köyde on beş yılda binlerce öğrenci yüzlerce öğretmenden ders aldılar.

Nesin Vakfı ve Nesin Matematik Köyü bütün zorluklara rağmen amaçlarına uygun olarak faaliyetlerine devam ediyorlar. Bu zorlukları aşma konusunda yardımcı olmak isterseniz vakfa iletisim@nesinvakfı.org e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.

ÖZET KAYNAKÇA

Aziz Nesin, Vatan Sağolsun, Cem Yayınevi, 1979

Ali Nesin, Gömüyü Arayan Adam, Nesin Yayınevi, 2019

Aziz Nesin, Kalem Yapın Beni Kalem, Everest Yayınları, 2015

Aziz Nesin, Mum Hala, Nesin Yayınevi, 2015

Aziz Nesin- Ali Nesin, Canım Oğlum Canım Babacığım, Nesin Yayınevi, 2017

Ömrüne Sığmayan Adam (Aziz Nesin 1915-2015: Yazılmamış Özyaşamöyküsü) Haz. Esin Pervane- Salih Bora, Nesin Yayınevi, 2015

Aziz Nesin
Nesin Vaktı
Matematik Köyü
Ali Nesin
Haluk Oral
Edebiyat
İstanbul
Türkiye
Sayı 011

BENZER

İstanbul, Ramazan ayını diğer yerlerden farklı karşılayan, güzelleştirmek için türlü âdetler bulan bir şehir. Bu âdetlerin bazıları zamanla unutulsa da mahyalar yüzyıllardır şehrin simasını aydınlatmaya, en güzel örneklerini sergilemeye devam ediyor.
Kent sakinlerinin sokakta sanatla karşılaşmaları artıyor. Sonbaharda Beyoğlu Enli Yokuşu’ndaki merdivenlere resmedilen Osman Hamdi Bey‘in eseri Mimozalı Kadın, tüm güzelliğiyle halkı ve ziyaretçileri selamlıyor. Resme merdivenlerde yeniden hayat verenler: Furkan Akhan ve Kadir Çelik.
Çok yakın zamana kadar Anadolu’dan gelen trenlerin son durağı olan Haydarpaşa Garı, kendini bildi bileli Anadolu’dan göç alan İstanbul’un yüz yılı aşkın süredir yeni sakinleriyle tanıştığı, tutunmayı başaramayan konuklarını ise uğurladığı nokta oldu. Tahta bavullar, sırtta yatak yorganlar... Kâh umutla İstanbul’a kâh düş kırıklığıyla gerisin geri memlekete yol alışlar. Hep biraz yarım kalmış sevdalar. İç göç filmlerine konu eden Yeşilçam’da başrolü kimse Haydarpaşa Garı kadar hak edemez.