“Ben giderim adım kalır / Dostlar beni hatırlasın,” demişti. Dostları onu hiç unutmadı. Hakk’a yürüyüşünün kırk yedinci yılında da Ozan Baba Âşık Veysel’i anıyoruz. Dostları hatırlamasaydı, her yıl yurdun dört bir yanında anma törenleri, programları yapılır mıydı? Festivaller düzenlenir; adı okullara, amfilere, sokaklara, mahallelere verilir miydi? Hatırlanmasaydı, sadık yârine kavuştuğu haftayı, devlet “Ozanlar haftası” ilân eder miydi?
Âşık Veysel Anası için söylediği şiirinde; “… Doğurmuştu beni Sivas ilinde, / Sivrialan köyünde tarla yolunda,” demişti. Gülizar ana, Veysel’i 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan (Söbalan) köyünde, koyun sağmaya giderken, doğurdu. Göbeğini de kendisi kesti, önlüğüne sarıp köye yürüdü. Bu çileli yolculuğun başlangıcıydı.
Veysel, yedi yaşına girdiği 1901’de çiçek salgınında bir gözünü, bir süre sonra da kaza sonucu ikinci gözünü kaybetti.

Babası Karaca Ahmet, gözleri görmez Veysel’in eline bir saz verdi. Halk ozanlarından da şiirler okuyup, ezberleterek avutmağa çalıştı. Veysel’in sazına ilk düzen veren Çamışıhlı Âşık Ali Ağa oldu. Yunus, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Kemter Baba, Veli, Visali, Kul Abdal, Şahan Ağa, Sıtkı, Dertli ve diğer halk ozanlarının dünyalarıyla tanıştı. Onların deyişlerini öğrenip söylemeye başladı.
Veysel’i akrabalarından bir kızla evlendirmişlerdi. 1921’de annesini, bir süre sonra da babasını kaybetti.
Bir gün eşi Esma, evlerinin yanaşmasıyla kaçtı. Veysel’in acılarına bir acı daha eklendi.
1928’de Hafik’in Karayaprak köyünden Gülizar adlı bir kadınla evlendi. İki oğlu, dört kızının annesi bu Gülizar ana olmuştu.
1931 yılında Sivas Halk Şairleri Bayramına katıldı. Burada Sivas Lisesi edebiyat öğretmeni Ahmet Kutsi Tecer’le tanışması hayatının yönünü değiştirdi. Veysel’in gün ışığına çıkan ilk şiiri, Cumhuriyetin Onuncu yılı için söylediği destan oldu:
“Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası
Kurtardı vatanı düşmanımızdan…”
40 yaşına kadar köyden çıkmamıştı. Ayağının bağını Ahmet Kutsi Tecer çözdü. Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yapabilmesine imkan sağladı.
Türküleri plaklara alındı. Şiirleri dergilerde yayımlanıyordu. 1952 yılında ona jübile düzenlendi. 1953’te hayatını konu alan Karanlık Dünya adlı film çekildi. 1965’te TBMM, ana dilimize ve milli birliğimize katkılarını ödüllendirdi.

Tedavisi zor bir hastalığa yakalanmıştı. Umut kesilince 1973 yılı Ocak ayında doğum yeri olan Sivrialan'a getirildi. Son şiirinde şöyle diyordu:
“……..
Gemi bekliyor limanda / Tayfalar hazır onda / Gözüm kalmadı cihanda / Gelmez yola gidiyorum.
Eşim dostum yavrularım / İşte benim sonbaharım / Veysel karanlık yollarım / Gelmez yola gidiyorum.
Âşık Veysel, 21 Mart 1973'te, Sivrialan'da hayata gözlerini yumdu. Uzun ince yolun sonunda, “Mezarımın üzeri betonla kapatılmasın, ot bitsin, koyun yesin, süt olsun, kuzu olsun, et olsun, memlekete hizmet olsun” demişti.
Şiirleri, birlik, beraberlik, sevgi, hoşgörü kaynağıydı. Yalanın, hilenin zararlarını işledi. Ahlâklı olmanın erdemini yansıttı. Çalışmanın güzelliğini anlattı. Tutumlu olmayı öğütledi. Her deyişinde kıssadan hisse çıkaracağımız bin bir hikmet gizliydi.