İstanbul'un yeraltından notlar

27 Mayıs 2022 - 12:58

Beşiktaş, Antik Çağ’dan itibaren önemli bir bölge olmasının yanı sıra somut arkeolojik veriler anlamında neredeyse günümüz İstanbul’unun en zayıf alanlarından biri olarak bilinir. Son döneme kadar tarih öncesi ve Antik Çağ’a ait herhangi bir veriye sahip olmadığımız Beşiktaş, Bizans döneminde sur dışında olduğu için yönetsel bir statüye sahip bir yerden ziyade soyluların ve ruhban sınıfının yerleştiği bir bölgedir. MS 6. yüzyılda yaşayan ve 18 kitaptan oluşan bir kronik yazan John (Yohannes) Malalas, 14. kitabında Beşiktaş’taki St. Mamas Limanı’nın inşasından söz eder. Bu kaynağa göre İmparator Leo, Konstantinopolis’te çıkan büyük yangında kenti terk ederek Beşiktaş’ta bulunan St. Mamas’a gider, burada büyük bir liman ve yeni kolonadlar inşa edilmesini emreder.

Buondelmonti'nin İstanbul gravüründe Beşiktaş

Osmanlı dönemi ile bir yerleşim yeri kimliği kazanan Beşiktaş, 1453’te İstanbul fethedildiğinde küçük bir koydur. 16. yüzyılda İstanbul’un sur dışına taşıp Galata, Üsküdar ve İstanbul Boğazı’nın iki kıyısı boyunca yeni yerleşmelerle büyümesiyle kent yönetimi de buna göre tekrar düzenlenir. Kent, Suriçi ve Bilâd-ı Salase (üç belde) adı verilen bölgelere ayrılır; Beşiktaş, Kâğıthane’den Rumelikavağı’na kadar uzanan Rumeli Yakası’nın yöneticiliğini üstlenen Galata Kadılığı’na bağlanır.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde Şeyh Yahya Efendi, Çırağan Sarayı karşısında bir tekke yaptırarak buraya yerleşir. Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın günümüzdeki Deniz Müzesi’nin bahçesi olan yerde yaptırdığı yalıda oturduğu yazılı kaynaklarda mevcuttur. Saraylı ve saraya yakın kişilerin buraya yerleşmeleri semtin büyüyüp gelişmesine neden olur. II. Abdülhamid döneminde resmî adı “Zaptiye Nezareti Beyoğlu Mutasarrıflığı Beşiktaş Polis Memurluğu” olan semt, halk arasında “Beşiktaş Muhafızlığı” olarak anılır. Beşiktaş’ın Beyoğlu Mutasarrıflığı’na bağlı oluşu, ilçe statüsü kazandığı 1930’a dek sürer.

Tramvay deposuna ait betonarme kalıntılar

Beşiktaş tarihini değiştiren kazı

Beşiktaş metro istasyonu kazısı öncesinde, Beşiktaş’la ilgili somut arkeolojik verilere dayalı bilgi yok denecek kadar azdır. Bu nedenle gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda açığa çıkan kalıntılar Beşiktaş’ın tarih öncesinden günümüze kadar uzanan dönemleriyle ilgili bilgi vermesi bakımından son derece önemlidir.

İstanbul’un son 20 yılda oldukça yoğun bir şekilde devam eden yeraltı ulaşım projeleri kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı tarafından yapımına başlanan “Kabataş- Mecidiyeköy-Mahmutbey Metro Projesi”ne yönelik arkeolojik kazı çalışmaları, İstanbul 3 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı doğrultusunda, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlı İstanbul Arkeoloji Müzeleri Başkanlığı’nda Köy İçi Sit Alanı’nda Barbaros Bulvarı’nın Çırağan Caddesi’yle kesiştiği köşede 19 Ocak 2016 tarihinde başlatıldı.

Arkeolojik kazı çalışmalarının gerçekleştirildiği alan; Ihlamur Deresi, Beşiktaş Deresi ve Barbaros Bulvarı altında kalan Hasan Paşa Dereleri’nin birleşerek oluşturdukları alüvyon düzlük üzerinde yer alıyor. 1850 metrekarelik istasyon alanındaki ilk kazı çalışması kuzeyde 15 metre çapındaki şaft alanında gerçekleştirildi.

İkinci dönem kazı çalışmaları ise alanın güneyinde 850 metrekarelik bölümde başlatılmış olup halen devam ediyor. Kazı çalışmaları ile Beşiktaş’ın arkeolojik tabakalaşması Osmanlı döneminden İlk Tunç Çağı’na kadar kesintisiz şekilde tespit edildi. Osmanlı’dan İlk Tunç’a uzanan beş bin yılı aşkın sürece kronolojik olarak bakalım.

Osmanlı dönemine ait tabak

Osmanlı Dönemi

Şaft alanındaki kazı çalışmalarında güncel yol seviyesinden itibaren yaklaşık ilk 3 metrelik dolgu içinde, Beşiktaş’ın 19-20. yüzyıldaki kent dokusuna ait yapı temelleri, altyapı ve sokak sistemleri tespit edildi.

İstasyon alanında sürdürülen çalışmalarda ise güncel dolgunun hemen altında kuzey-güney doğrultusunda uzanan, mevcut uzunluğu yaklaşık 34 metre, genişliği 11 metre olan beton ve demir kullanılarak inşa edilmiş dört adet ray sistemi ortaya çıkarıldı. Yapılan arşiv araştırmaları sonucunda, mevcut ray sisteminin yazılı kaynaklar ve Pervititch haritalarından bilinen, 1910’da yapılmış ve 1955’te Barbaros Bulvarı’nın açılması için yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılmış olan Beşiktaş tramvay deposuna ait tramvayların bakım onarım çalışmalarının yapıldığı kısım olduğu anlaşıldı.

İstasyonun inşasına ve daha alt kotlarda ulaşılması muhtemel erken döneme ait arkeolojik verilere ulaşmak amacıyla erken Cumhuriyet ve geç Osmanlı dönemine ait bu kalıntılar her türlü bilimsel belgelemesi yapılarak Koruma Bölge Kurulu kararı gereği kaldırıldı. Kazı çalışmaları sonucunda döneme ait küçük buluntular da elde edildi. Bu buluntular, envanter ve etüt gibi tasnif işlemlerinin ardından İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne nakledildi.

Bizans dönemine ait kuyu (7-9. yüzyıl)

Bizans Dönemi

Kazı çalışmalarının ilk döneminde “Şaft Alanı” olarak adlandırılan 15 metre çapındaki alanda, yukarıda bahsi geçen 19-20. yüzyıla ait kalıntıların altında uzunluğu 10 metre, genişliği 90 santimetre olan horasan harç bağlayıcılı, pişmiş toprak yassı tuğla ve taş kullanılarak inşa edilmiş Bizans dönemine ait bir duvar kalıntısı ortaya çıkarıldı. Duvar örgü tekniği ve elde edilen küçük buluntular birlikte değerlendirildiğinde MS 7-9. yüzyıllara tarihlendirilen bu duvar, Beşiktaş’ta Orta Çağ’a ait en eski yapı kalıntılarından biridir.

Kazı çalışmalarının ikinci bölümü 11 Aralık 2017 tarihinde “İstasyon Alanı” olarak adlandırılan alanda başlatıldı. Yaklaşık 850 metrekarelik alanda ilerleyen çalışmalarda Osmanlı dönemi tabakasının altından Bizans dönemi tabakası çıktı, bu tabakada çok sayıda döneme ait sikke, çanak çömlek ve tuğla parçaları ile küçük buluntular açığa çıkarıldı.

Bizans dönemine ait mezar

Bu tabakada mimari kalıntı olarak pişmiş topraktan yapılmış fırın kalıntısı ile 5,5 metre çapında yuvarlak planlı horasan harçlı, moloz taş ve yassı tuğla örgülü bir kuyu tespit edildi. Kuyunun iç kısmında taş basamaklar mevcut olup 3,40 metre kotuna kadar kazı çalışmalarına devam edildi. Çalışmalar sonucunda elde edilen çok sayıda eser arasında 11-12. yüzyıla tarihlenen kurşun bir madalyon, 8-9. yüzyıla tarihlenen iki amphora ve bir bakır güğüm ön plana çıkıyor. Bakır güğümün günümüzdeki güğümlerle olan benzerliği oldukça dikkat çekici. Bu buluntuların dışında yoğun balçık tabaka içinde bir adet hasır sepet ve etrafında yoğun miktarda ceviz kabuğu ile farklı bitkilere ait tohumlar tespit edildi.

Bizans tabakasında ortaya çıkarılan önemli bulgulardan biri de “Mezar 5” olarak adlandırılan ve çevresindeki buluntulardan Bizans dönemine ait olduğu düşünülen inhumasyon mezardır. İki erişkin bireye ait olan mezarda kemikler anatomik bir düzende değildir. Bireylerden birinin omurga sırasının kafatası içine doğru sıkışmış olduğu görülüyor.

Klasik döneme ait pişmiş toprak figürin parçası

Klasik, Helenistik ve Roma Dönemi

Bizans tabakasında ulaşılan mimari kalıntı ve buluntuların heyecanı henüz kanıksanmışken bölge için çok da beklenilmeyen bir şekilde sayıca az olmakla beraber Roma, Helenistik, Klasik ve Arkaik döneme ait buluntular tespit edildi. Bizans tabakasının hemen altında yoğun horasan harç döküntüsü içeren tabaka içinde elde edilen buluntular parçalar halindedir.

Az sayıdaki buluntu arasında, MÖ 4. yüzyıla tarihlenen ve ön yüzünde boğa, arka yüzünde ise üç dişli yaba betimi bulunan bronz Byzantion sikkesini bölgeye ait tek ve en önemli örnek sayabiliriz. Muhtemelen pişmiş toprak bir tanrı heykelciğinin göğüs parçası, siyah figürlü bir kratere ait ağız parçası ile geç Roma dönemine ait bronz sikke ön plana çıkan diğer eserler. Döneme ait mimari kalıntıya rastlanmıyor.

İlk Tunç Çağı kurgan mezarlığı

İstasyon alanındaki kazı çalışmalarında seviye inimine devam edildikçe sürprizler de devam ediyor. Antik Çağ tabakasının hemen altında, alanın topoğrafik yapısına bağlı olarak kuzeyde +2 metre kotunda güney kısımda 40,50 metre kotlarında olmak üzere Prehistorik (Tarih Öncesi) döneme ait kalıntılar ortaya çıkarıldı. İstanbul’un en önemli arkeolojik keşiflerinden biri olan İlk Tunç Çağı Mezarlığı’nın tespiti bilim dünyasında büyük yankı uyandırdığı gibi, yurt içinden ve yurt dışından birçok bilim insanı konuyla yakından ilgileniyor. Mezarlık alanında bugüne kadar devam eden çalışmalar sonucunda etrafları taşlarla çevrili, çoğunluğu yuvarlak planlı, boyutları farklılık gösteren ve İlk Tunç Çağı’na (MÖ 3500-3000) ait 49 adet kurgan mezar tespit edildi. Alanda bugüne kadar ortaya çıkarılan toplam 130 adet mezarın 58’i kurgan içinde, 72’si ise kurganların dışında ve çevresinde yer alıyor.

Mezarların kazılması ve belgelenip kaldırılması Düzce Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Yasemin Yılmaz’ın danışmanlığında, İstanbul Arkeoloji Müzeleri uzmanları, serbest arkeologlar ve restoratörler tarafından gerçekleştiriliyor. Kazılar sonucunda elde edilen bilgilere bakalım.

Demir Çağı mezarı

Demirçağ mezarları

İlk Tunç Çağı’na ait kurgan mezarlığındaki döneme ait mezarların anlatımına geçmeden önce geç dönemden daha erken dönemlere doğru olan anlatım biçimine sadık kalarak öncelikle kurganların üzerinde yer alan Demirçağ mezarlarına değinelim.

Kazı alanında İlk Tunç Çağı kurganlarının tespitiyle kurganların içine daha sonraki dönemlerde ikincil gömülerin yapıldığı da tespit edildi. Kremasyon mezarlardan daha geç bir dönemde gömüldüğü düşünülen inhumasyon mezarların bir kısmının Erken Tunç Çağı’na tarihlenen kurganların taşlarının üstlerine gömülmüş olması (Mezar 18), bazı mezarların altında ve çevresinde kremasyon kemiklerin açığa çıkması (Mezar 1 - Mezar 89 - Mezar 127) ve mezar buluntularından hareketle, bu mezarların daha geç bir dönemde erken Demirçağ’da (MÖ 1500-1100) yapıldığını ve alanların ikincil gömü alanı olarak kullanıldığını destekliyor.

Tespit edilen beş mezardaki sekiz birey hocker pozisyonunda doğrudan toprağa gömülü haldedir. Bu döneme ait mezarlardan en ilgi çekici olan “Mezar 1”de üç adet birey hoker pozisyonunda çukur mezar (pitgrave) geleneğinde inhumasyon olarak gömülüdür. Bu üç bireye ait kemikler, alana farklı zamanlarda, ceset halindeyken gömülmüş. Üç iskeletin de erişkin olduğu, birinin erkek, diğerinin kadın olduğu biliniyor. Üçüncü bireyin cinsiyet belirleme çalışmaları ise hâlâ devam ediyor. Yeni ölümler oldukça yeni cesetlere yer açmak için kemikler gömüt içinde düzenlenmiş. 1 numaralı çukur mezardan çeşitli mezar hediyeleri de ele geçirildi. Bunlardan biri bireylerden birinin kafasının altına kırılarak yerleştirilmiş bir taş balta. Diğer hediyeler taş ve pişmiş topraktan yapılmış, ortalarında delik bulunan küçük diskler. Bu disklerin yün eğirmekte kullanılan ağırşaklar olabileceği gibi oyuncak bir arabanın tekerleri de olabileceği düşünülüyor.

Kurgan içine gömülerek yerinde yakılmış kremasyon mezar

İlk Tunç Çağı mezarları

İlk Tunç Çağı’na ait mezarlıkta 2017 yılından bu yana gerçekleştirilen kazılarda yukarıda da değinildiği gibi 49 adet kurgan ve toplam 130 adet mezar olduğu saptandı.

Bu mezarlardan 112 adedi kremasyon, yani yakılarak gömü şeklindedir. Kremasyon gömülerin 49 adedi kurgan içinde, 63 adedi kurgan dışında yer alıyor. Kremasyon mezarların 8’i urne mezar (pişmiş toprak kap içine gömü) tipindedir. Bunlardan dördü kurgan içine diğer dördü ise kurgan dışına gömülüdür. Kremasyonlardan 8 adedi ise gömülü bireylerin dört yandan levha şeklinde taşlarla çevrelenerek oluşturulmuş sandık tipi mezar şeklindedir.

Kremasyon mezarlar da kendi içinde farklılık gösteriyor. Birinci grubu oluşturan ve bugüne kadar başka hiçbir arkeolojik kazıda rastlanılmamış olan, yerinde yakılıp gömülmüş kremasyon mezarlar verdikleri bilgi açısından çok önemli... Yakma işlemi, zemin üzerinde ağaç parçalarının üzerine hocker (cenin pozisyonu) pozisyonunda yatırılmış cesedin üzerine ağaçlar koyularak gerçekleştirilmiş. Isının 500 derecenin üzerine çıkmasıyla kemikler çatlayıp kırılmış ve beyaz renk almış. Isıdan ve cesedin yağlarının eriyip zemine işlemesiyle toprakta cesedin yatırılış pozisyonunun izleri kalmış. Yakılmış cesetten kalan kemikler ayak ucundan kafaya doğru süpürülerek kemikler bir araya getirilmiş. Bir araya getirilen kemiklerin etrafı orta boyutta taşlarla çevrelenerek örtülmüş. Yakma işleminin gerçekleştirilmesinden sonra mezarın etrafı taşlarla dairesel plan verecek şekilde çevrilmiş. Elde edilen verilere göre bu çevrelemenin yakma işleminden sonra yapıldığı netlik kazanır. Daha sonra dairesel plan veren taşların iç kısmında yer alan mezar toprak ve taşlarla yaklaşık 1/1,5 metre örtülmüş.

İkinci grubu oluşturan ve sayıca daha fazla olan diğer kremasyon mezarlar cesedin başka bir yerde yakıldıktan sonra kemiklerin getirilip gömüldüğü mezarlardır. Yakma işlemi gerçekleştirildikten sonra artakalan kemik ve küller toplanarak etrafları yine dairesel plan veren taşlarla çevrili mezarların içine veyahut hemen dışına gömülmüş.

İlk Tunç Çağı'na ait mezar (Mezar 91) içinde tespit edilen taş kolye ucu

3. grup kremasyon mezarlar yakma işleminden sonra kemiklerin ve küllerin pişmiş toprak kapların içine konulduğu ve bu kapların gömüldüğü mezarlardır. Urne tipi mezar olarak adlandırılan bu gömme çeşidinde içerisinde kemiklerin olduğu kaplar yine dairesel plan veren etrafı taşlarla çevrili alanların içerisine gömülüdür. Doğrudan etrafları çevrili mezarların içerisine gömü olduğu gibi bazı urnelerin dört adet sal taşının dikine yan yana konulmasıyla oluşturulmuş taş kutuların içerisine de yerleştirildikleri görülüyor.

Bazı mezarlar ve çevresinde hediyeler tespit edildi. Çoğunluğunu pişmiş toprak kapların oluşturduğu bu hediyeler içinde taş ve arsenikli bakırdan eşyalar da yer alıyor. Bu mezar hediyeleri içinde şüphesiz en önemlisi 25 numaralı kurgan içinde bulundu. Mezar içinde, olasılıkla erişkin bir bireye ait yanmış kemiklerin arasında, uç uca konmuş iki adet figürin ortaya çıkarıldı. Mezarın üzerine ters bir şekilde konmuş olan figürinler, uç uca gelecek şekilde özenlice yerleştirildi. Profilden bakıldığında ön yüzlerinin bulunduğu taraf iç bükey, arka yüzünün bulunduğu taraf ise dış bükey form veriyor ve stilize bir insan formu seziliyor. Baş kısmı oval formlu olup üzerinde kazıma çizgi ile yapılmış iki yana açılan dal ya da ağaç betimlemesi olabilecek bir bezeme bulunuyor. Anadolu’da ele geçmiş olan diğer antropomorfik figürinlere bakıldığında stilize de olsa göz, ağız gibi unsurlar ekleniyor. Ancak Beşiktaş’ta bulunan figürinlerin ikisi de oldukça farklı. Ayak kısmı da tek parça halinde olup uç kısmındaki kısa kazıma çizgilerin parmakları betimlediği düşünülüyor. Gövde kısmında ise üst köşelerin omuz çıkıntısına denk gelebileceği öngörülüyor. Gövdenin ön yüzünde üst ve yanlarda kazıma nokta bezemeler ile bir çerçeve mevcut. Yanlarda çerçeve kazıma nokta bezemeler iki dikey sıra halinde. Bu çerçevenin içinde kalan alanda ise çizgisel bir insan figürü bulunuyor. Kazıma çizgi ile yapılmış bu figürün baş kısmı V şeklinde olup kol ve bacakları iki yana açık. Üzerlerinde kazıma ile yapılmış çizgiler yer alıyor. Bunların Runik Alfabe’de yer alan işaretlerin benzerleri olduğunu söyleyebiliriz. Asya kurgan kültürü araştırmacıları bu gibi işaretleri “Tamga” olarak adlandırıyorlar. Bu iki figürinin gerek form ve bezeme benzerlikleri gerek mezardaki yer alma pozisyonları olsun, iki kişi arasındaki duygusal bağı yansıttığı düşünülüyor. Ayrıca üzerinde bulunan tamga benzeri işaretlerin ve baş kısmının yapraklı oluşundan dolayı “Şamanik” bir ritüelin parçası olma ihtimali üzerinde de duruluyor.

İlk Tunç Çağı'na ait tek kulplu pişmiş toprak kap

Kazı alanında devam eden çalışmalarda kurganların altından elde edilen çanak çömlek parçalarının ilk incelemelere göre Geç Kalkolitik- İlk Tunç Çağı’na ait olduğu düşünülüyor.

Alan genelinde ve mezar yakınlarında insan kemikleri dışında, münferit olarak hayvan kemiklerine de rastlandı. İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Vedat Onar tarafından bahse konu kemikler üzerinde yapılan incelemede kemiklerin genellikle koyun, keçi, sığır, at ve domuz, az sayıda da geyik ve köpek kemikleri olduğu tespit edildi.

Beşiktaş metro istasyonu alanında arkeolojik kazılar halen devam ediyor. Kazı çalışmalarında şu ana kadar 2142 adet eser kazı envanterine alındı. Kazı envanterine alınan eserlerden yaklaşık 400 adedi Müze Müdürlüğü’ne götürülerek koruma altına alındı. Kalan eserlerin ise kazı alanında envanter işlemleri devam ediyor. Kazı çalışmalarında derinleşildikçe daha erken döneme ait buluntular elde edildi. Avrasya stepleri, Karadeniz’in kuzeyi ve Kuzeydoğu Avrupa’dan bilinen kurgan tipi mezarların Beşiktaş’ta tespit edilmesi dünya kültür tarihi ve göç yolları açısından son derece önemli... İskeletler ve diğer buluntular üzerinde yapılacak bilimsel çalışmalar ve arkeometrik incelemeler Beşiktaş’ın bu en eski sakinlerinin günlük yaşamları ve kültürleriyle ilgili daha fazla bilgiye ulaşmamızı sağlayacak.

İstanbul
Beşiktaş
Barbaros Bulvarı
Beşiktaş metro kazıları
Arkeolojik kazı
Tarih
Rahmi Asal
Sayı 010

BENZER

24. İstanbul Tiyatro Festivali etkileyici bir programla seyircisinin karşısına çıkmaya hazılanıyor. Biletler 23 Ekim Cuma itibariyle satışa çıkacak.
İstanbul kıyılarında kışın yüzenler, az olmakla birlikte hep vardı. Fakat 2020-2021 sonbahar-kış döneminde sayılarının çok arttığını gözlemledik. Sarayburnu, Caddebostan, Suadiye, Kireçburnu, Üsküdar... Tek sebep iklim krizi yüzünden mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklıklar olamazdı.
Marmara Denizi dünyanın en genç ve en nevi şahsına münhasır denizi. Korkulan o ki, artık ondan bahsederken geçmiş zaman kipi kullanıp “deniziydi” demeye başlamak zorunda kalacağız. Zira bu yılın ilkbaharında deniz yüzeyini kaplayan köpüğümsü tabaka “müsilaj” sayesinde Marmara Denizi’nin kanser olduğunu, kanserin yıllardır uzmanlar tarafından yapılan uyarıların dikkate değer görülmeyip önlem alınmadığı için iyice ilerlediğini ve oldukça büyük kısmında hayatın sona erdiğini öğrendik. Yarın cenazesinde buluşmak istemiyorsak biz bireyler olarak ne yapabiliriz, sorumlular ne yapmalı, nerede hata yaptık, geriye dönüşü var mı, diğer çevresel felaketlerle ilişkili mi diye uzmanlara danıştık.