Tiyatromuzun Bedia'sı

Fotoğraf
İBB Atatürk Kitaplığı Muhsin Ertuğrul Evrakı
21 Kasım 2022 - 17:13

Emine Bedia Şekip, savcı Şekip Bey’in ve Refika Hanım’ın kızı olarak 16 Ocak 1897’de Büyükada’da doğdu. Bedia, babasının kalp rahatsızlığı nedeniyle taşındıkları evde Fransız mürebbiye ve Rum hizmetçilerle büyüdü. Evin ve adanın ortamı nedeniyle Rumca ve Fransızca konusunda yaşamı boyunca ona katkı sağlayacak olan yetkinliğe küçük yaşta kavuştu. Bir yandan Yunancayı öğrenirken, aile dostları Selim Sırrı Tarcan’dan da Türkçe dersleri aldı. Adadaki St. Antoine Okulu’nda başlayan öğrenim yaşamı, 12 yaşında babasının ölümü sonrası taşındıkları Moda’da, Terakki Mektebi’nde sürdü. Ancak ada onun için sonraki yıllarda da kısa ya da uzun zaman severek kaldığı bir yer oldu. O sıralar yakın arkadaşlarından olan Suat Derviş sanatçı için, “Biz onunla bir mahallenin çocukları, dost anaların evlatları idik” derken kız arkadaşlarının ona “Kelebek” ya da “Büyük Bedia“ şeklinde seslendiğini, aile arasında Abdülhak Hamit’in Finten’ini oynadıklarını da aktarır. Ayrıca bazılarını kendine hayran bıraktığı, Yahya Kemal Beyatlı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Muhsin Ertuğrul ve Fecr-i Ati yazın grubundan Tahsin Nahit, sanatçının yakın çevresinden bazı isimlerdi.

BEDİA MUVAHHİT

Ateşten Gömlek

Eğitimini Notre Dame de Sion’da sınıf atlayarak sürdüren sanatçı, öğrenimi sırasında iyi bildiği diller nedeniyle İngiliz, Fransız ve Amerikan ortaklı Telefon Şirketi’nde iş bulup, yaz ayları çalıştı. Böyle bir işte çalışmak, dönemin Türk kadınları için de önemli bir adımdı. Okulunu bitirdiğinde, Erenköy Kız Lisesi’nde iki yıl Fransızca öğretmenliği yaptı. Bediha Hanım Darülbedayi’de seyrettiği oyunlarda, hayranlık duyduğu oyuncu Ahmet Muvahhit’le tanıştı. 1921’de ailesinin karşı çıkmasına karşın evlenen çiftin bir yıl sonra oğulları Sina dünyaya geldi. 1922’de Muhsin Ertuğrul’un senaryosunu yazıp yönettiği, aynı zamanda rol de aldığı Ateşten Gömlek filmi için önerdiği “Ayşe” rolünü nasıl kabul ettiğini bir söyleşisinde: “Ben çok sevindim, filmde oynamak o zaman hiç beklemediğim bir şeydi, birdenbire... Peki, dedim” diye anlattı. İşte bu andan sonra, kendisinin de renk, anlam ve değer katacağı dünyadaydı. Dönemin dergilerinden Süs Halide Edib’in, Münire Eyüb’ün ve Bedia Muvahhit’in Ateşten Gömlek filminde buluşmasını: “Ve bu Türk kadınlığının sanat âleminde en derin muzafferiyetlerinden biridir” sözleriyle aktarıyordu. Ayrıca İzmir’de seyrettiği oyun sonrası Atatürk de sanatçının bu filmdeki oyunculuğunu beğendiğini belirtecekti.

BEDİA MUVAHHİT (FOTOĞRAF: JEAN WEINBERG)

"Çeşitli piyeslerde oynayan bir yeni yıldız"

Sinemaya başlaması kadar, tiyatro sahnesine adım atması da Cumhuriyet dönemi kültür tarihi üzerine çalışanların belleklerinde iz bırakır nitelikteydi... Yeni hazırladıkları ve repertuvarlarındaki oyunların bazılarıyla İstanbul’dan Piyer Loti vapuruyla turneye çıkan Darülbedayi oyuncuları, 25 Temmuz 1923 Çarşamba günü Kurtuluş Savaşı zaferinin simgeleşen kenti İzmir’e ulaştı. Yaklaşık on ay önce kurtarılan kent, Vasfi Rıza Zobu’nun anlatımıyla “taa ufuklara kadar bir virane, bir kül tarlası” gibiydi. Topluluk, oyunlarıyla seyirciyle buluşmak kadar o sırada kentte bulunan Atatürk ile tanışmak ve onu oyunlarına davet etmek düşüncesindeydi. Topluluk adına, turneyi düzenleyen Ahmet Muvahhit, Behzat Butak ve Fikret Şadi’nin yaptığı görüşmede Atatürk, Türk kadınını sahnede görme düşüncesini açıkça belirtince, akıllarından geçenin de kapısı aralanıyordu. Atatürk’ün yanından ayrılan üçlü, topluluğun sahneleyeceği İbnürrefik Ahmet Nuri’nin uyarlaması Ceza Kanunu’ndaki “Sacide” rolünde Bedia Muvahhit’in sahneye çıkmasını kararlaştırdı. Sanatçı, kısa bir prova ardından, yanmış yıkılmış Kordon’un sonunda ayakta kalan ve sonraları Tayyare Sineması adını alacak olan Sinema Palas’ta, 31 Temmuz 1923’te sahneye çıktı. Oyunun afişine adı “Ayşe” olarak yazılmıştı. Efdal Sevinçli İzmir’de Tiyatro adlı çalışmasında bu durumu, onun Ateşten Gömlek filmindeki rol adından topluluğun da yararlanmak isteyişinden kaynaklandığını belirtmekte ve turnede olan biteni, birçok yanlışı da düzelterek, ayrıntılarıyla anlatmakta.

Sanatçı yıllar sonra bir söyleşisinde bu olayı, “Atatürk o gece gelip beni tebrik etti. Ve devam edeceksiniz, bu böyle kalmayacak dedi” diye aktaracaktı. Yine bu önemli başlangıcı ve turneyi, anılarında ayrıntılarıyla paylaşan Vasfi Rıza Zobu: “Temsil büyük bir başarı ile sona erdi... Gazi başta olmak üzere, büyük komutanların alkışlarını selamlamak, sanatkârlar için emsali görülmemiş heyecanlı bir zevkti... Davayı kazanmış, Müslüman Türk kadını, imtihanını muvaffakiyetle vermiş ve Türk sahnesine ‘İrade-i Milliye’ ile yerleşip sahip olmuştu...” diyordu.

Topluluk, İzmir sonrası Akhisar, Manisa ve Söke’ye giderek, sanatçının da rol aldığı oyunlarla turneyi tamamlayıp İstanbul’a döndü. Bu süreçten sonra, Refik Ahmet Sevengil’in deyişiyle Bedia Muvahhit artık "çeşitli piyeslerde oynayan bir yeni yıldızdı."

NEYYİRE ERTUĞRUL, BEDİA MUVAHHİT, HAZIM KÖRMÜKÇÜ, HALİDE PİŞKİN VE VASFİ RIZA ZOBU’NUN YER ALDIĞI BİR TİYATRO OYUNUNDAN SAHNE FOTOĞRAFI

Aslında Cumhuriyet’in ilanından birkaç ay önce gerçekleşen İzmir turnesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin sahne sanatlarıyla ilişkisine ve yaklaşımına dair izler taşımakta. Hatta Mustafa Kemal Atatürk’ün sanat ve kültüre ilişkin öngörülerini, bakışını, katkısını anlamak adına da bir hayli önemli.

Darülbedayi sanatçıları, Ceza Kanunu’nu ve diğer oyunlarını İzmir’deki Palas Sineması, Kokaryalı Tiyatrosu ve Karşıyaka Yeni Tiyatrosu ile çevredeki yerleşimlerde sahneledikten sonra İstanbul’a döndü. Bedia Muvahhit, kurumun 1923-1924 tiyatro sezonunda yeni oyunlarda da sahneye çıkarak bu dönemi oldukça yoğun geçirdi. Bu oyunlar arasında, 6 Aralık 1923’te seyirciyle buluşan ve sanat yaşamında önemli bir yer tutacak Shakespeare’in Otello’su da bulunuyordu. “Desdemona” rolünü üstlendiği Otello’nun yönetmeni Muhsin Ertuğrul, “Oyun bitti: Heyecandan ve aşırı yorgunluktan bitkin bir durumda, tavuk tabutu kadar dar soyunma odalarından soğuk havaya çıkarken bütün arkadaşlarda, yılların özlemini gerçekleştirmenin, sözden işe geçmiş olmanın mutluluğu vardı” derken, basında farklı değerlendirmeler de göze çarpıyordu.

Sanatçı oyunculuğu sürdürürken, eşi veya Vasfi Rıza Zobu ile Darülbedayi’de ve başka tiyatrolarda geniş ilgi gören çok sayıda uyarlamalar, çeviriler yaptı.

Daha çok tiyatro çalışmalarıyla öne çıkan sanatçı, Ateşten Gömlek sonrası çok sayıda filmde rol aldı. Sevdiği, önemsediği sinemadan kopuş nedeni ise sanatçıya gösterilen özensizlikti...

Sanatçının 1923-1924 tiyatro sezonunun hemen öncesinde başlayan sahne yolculuğu, 1975 yılında emekli oluncaya kadar sürdü. Son olarak 2 Mart 1976’da özel bir etkinlik için sahneye çıktığı oyun, Vasfi Rıza Zobu ile pek çok kez oynadığı ve yorumlarıyla anıldıkları Hisse-i Şayia oldu.

Bedia Muvahhit, Şehir Tiyatroları sanatçılarının kurduğu başka topluluklarda da sahneye çıktı. Oynadığı oyunlarda rolüne gösterdiği özen, izleyicinin nabzını tutuşu, hatta bir dönem bazı oyunlarda giydiği kostümlerin sosyeteye ve moda dünyasına örnek oluşturduğu anlatılmakta. Yine kendine özgü nükteleri, şakaları, mizah içeren tanımlamaları, onu yakından tanıyanların vurguladığı özelliklerinden bazıları...

AHMET REFET VE BEDİA MUVAHHİT’İN NEYYİRE ERTUĞRUL’A İMZALADIĞI FOTOĞRAF

Mayıs 1927’de eşi Ahmet Refet Muvahhit’in veremden ölümü, onu büyük hüzne boğsa da oğlu Sina’ya ve tiyatroya duyduğu bağlılık ayakta kalmasını sağladı. Darülbedayi’nin kurumsal kimliğinin oluşumuna ve Şehir Tiyatroları adıyla taçlanan yapılanmasına katkı veren, öncülük eden sanatçılar arasında yer aldı. Özellikle hükümet ve İstanbul Belediyesi ile görüşmelerdeki çabası, sanatçıların anılarında ya da yayın organlarında kendine yer buldu.

1930 yılında İstanbul’a gelen Yunan tiyatro topluluğunun sahnelediği Otello’da Desdemona rolünde konuk oyuncu olarak sahneye çıktı. Yunanca oynadığı rolü hem ülkemizde hem de Yunanistan’da yazıldı, konuşuldu. Bir yıl sonra, ülkeler arası ilişkileri, kültürel ve sanatsal çalışmaları geliştirmek için Başbakan İsmet İnönü’nün gezisine, Yunanistan Millî Eğitim Bakanlığı’nın daveti üzerine katıldı. Orada da aynı rolü Yunan seyircisine, kendi dillerinde oynadı. Gazetelerde oyunculuğundan, Yunancayı kullanma becerisinden ve kendinden çokça söz edildi. Türkiye’ye dönüşünde bu geziyi anlatırken şöyle diyecekti: “Bunlardan hiç biri benim şahsım için değildi, ben orada milletimin tiyatrosunu anlatmaya çalıştım. Eğer muvaffak olabildimse, eğer onlarda iyi bir tesir bırakabildimse, benim için bu tükenmez bir şereftir.”

1933 yılında, 18 yıl birlikte olacağı, konservatuvar müzik öğretmeni Avusturyalı Fredrik von Ştatzer’le evlendi. Eşi Ferdi adını alırken, onun soyadı afiş ve broşürlerde artık Ştatzer olarak geçiyordu. 2. Dünya Savaşı’na kadar, eşiyle birlikte Avrupa tiyatrolarını ve festivallerini gözlemlemek amacıyla geziler yaptı.

BEDİA MUVAHHİT

Jübile

Sanatçı, 26 Ağustos 1950’de, bugünkü adıyla Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda, 25. Sanat Yılı’nın jübilesini gerçekleştirdi. Aslında, sahne yaşamının 27. yılındaydı. Burhan Felek, Safiye Ayla ile Yunanlı sanatçıların da katıldığı etkinlikte konserler verildi ve kendisinin de rol aldığı Çifte Keramet adlı oyun sahnelendi. Bu etkinlik için yayımlanan kitapçığın ilk sayfasında, “Türk tiyatro tarihinin mühim bir hâdisesi: İlk defa bir kadın san’atkârımız için jübile yapılıyor” deniliyordu... Şehir Tiyatroları sanatçısı Nüvit Özdoğru’nun, “Trampetler çalsın! Borazanlar ötsün! Meş’aleler yansın! Bedia Muvahhit geliyor!” diyerek selamladığı, 50. Sanat Yılı jübilesinin yapıldığı 4 Ağustos 1973 gecesinde ise Hisse-i Şayia oyunuyla seyirci karşısına çıktı. Gecenin geliri Emekli Sahne Sanatçıları Derneği’ne bırakıldı.

1980 yılında, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü ulusal bildirisini yazan ilk kadın tiyatro insanımız olarak, “Biz tiyatrocular seyirciyle birbirimizin ismini, cismini bilmiyoruz, yüzlerimizi görmedik, tanımıyoruz, ama âdeta aynı ruhla yaşıyoruz” diye sesleniyordu. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndan 1975’te emekli olan Bedia Muvahhit’e farklı kurumlar tarafından ödül, armağan ya da san verildi. 1981’de Atatürk Sanat Armağanı’nı aldı. 1987’de “Devlet Sanatçısı” olurken, 1988’de İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın Sinema Günleri kapsamında Altın Lale Ödülü’ne layık görüldü. PTT tarafından üzerinde resminin bulunduğu "Anı Pulu” çıkartılan; yaşamı kitap, oyun ve belgesel filmlere konu olan sanatçının adı farklı yerlere verilerek unutulmaz kılındı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi 23 Şubat 1993’te, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda “Türk Aydınlanmasına Katkıda Bulunanlar” etkinliği kapsamında “70. Sanat Yılında Devlet Sanatçısı Bedia Muvahhit’e Saygı” etkinliği gerçekleştirdi. Türk Kadınlar Birliği ve Şehir Tiyatroları’nın iş birliğiyle 1995’ten beri, Gençlik Günleri kapsamında, o sezon kurumun oyunlarında başarısıyla öne çıkan genç kadın oyunculara ise “Bedia Muvahhit Tiyatro Ödülü” verilmekte.

Çok yönlü sanatçı Kemal Emin Bara’nın, “Araplar ‘isim insanlara semadan iner’ derler; bu muhterem sanatkâr hakikaten sahnemizin bir bediasıdır” tanımlaması, onun kişiliği ve yaşamıyla örtüşmekte. Son gününe kadar, sanat yaşamıyla yaşıt Cumhuriyet’in ilkelerine bağlı kalarak kadının toplumsal yaşamda öne çıkmasına, tiyatronun kurumsallaşmasına katkı veren Muvahhit, bilgi ve birikimin sanatta önemsenmesi gerektiğini savundu. Sanat insanlarının gündelik yaşamda sözünün dinlenip örnek görülmesine anılara yansıyan sözleri, yazdıkları ve tavrıyla ödünsüz katkı verdi. Çünkü o, “Bedia; bizim meslekte, satıhta, tek cephede kalmamak kudretini göstermiş, erkeklerimize parmak ısırtacak sayılı üstatlardandır” diyen Ercümend Behzat Lav’ın sözlerinin karşılığıydı.

Sağlığı bir ay boyunca giderek kötüleyen Bedia Muvahhit 20 Ocak 1994’te yaşamını yitirdi. Bebek Aşiyan Mezarlığı’na gömülen sanatçı tiyatromuzdaki yeri ile hep konuşuldu ve anıldı. Belki de ilkler arasında olmak böyle bir şey...

İ. Galip Arcan’ın da dediği gibi, “O’nun için ne yapılsa, ne kadar yazılsa azdır."

NEYYİRE ERTUĞRUL VE BEDİA MUVAHHİT’İN (SAĞDA) YER ALDIĞI BİR TİYATRO OYUNUNDAN SAHNE FOTOĞRAFI

SANATÇININ ROL ALDIĞI FİLMLERDEN BAZILARI:

İstanbul Sokaklarında (1929), Karım Beni Aldatırsa (1933), Beklenen Şarkı (1953), Paydos (1954), Gülmeyen Yüzler (1955), Yaşlı Gözler (1955), Çapkınlar (1961), Barut Fıçısı (1963), Manyaklar Köşkü (1964), İstanbul Kaldırımları (1964), Bozuk Düzen (1965), Sevinç Gözyaşları (1965), Hep O Şarkı (1965), Şoförün Kızı (1965), Zehirli Hayat (1967), Son Mektup (1969), Lekeli Melek (1969), Ateşli Çingene (1969).

SANATÇININ 52 YILLIK SAHNE YAŞAMINDA ROL ALDIĞI 200'Ü AŞKIN TİYATRO OYUNU VE OPERETLERDEN BAZILARI:

Sekizinci, Cehennem, Hamlet, Hile ve Sevgi, Hortlaklar, Onikinci Gece, Yorgaki Dandini, Aynaroz Kadısı, Matmazel Julie, Kafes Arkasında, Süt Kardeşler, Mürai, Bir Kavuk Devrildi, Venedik Taciri, Bir Ölü Evi, Üç Saat, Kafatası, Suç ve Ceza, Deli-Dolu, Müfettiş, Ayak Takımı Arasında, Mırnav, Yarasa, Çifte Keramet, Mum Söndü, Kibarlık Budalası, Saz-Caz, Paydos, Deli Saraylı, Ahududu, Nuh’un Gemisi, Gecikenler ile Kadınlar...

KAYNAKÇA

Akçura, Gökhan (1993): Bedia Muvahhit- Bir Cumhuriyet Sanatçısı, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Başkanlığı Yayınları.

And, Metin (1983): Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu (1923-1983), Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Muhsin Ertuğrul (1975): İnsan ve Tiyatro Üzerine Gördüklerim, İstanbul: Yankı Yayınları.

Evren, Burçak (2006): Türk Sineması, İstanbul: Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı - Antalya Kültür Sanat Vakfı.

Onaran, Âlim Şerif (1981): Muhsin Ertuğrul’un Sineması, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

Nemutlu, Özlem (2011): II. Meşrutiyetten Cumhuriyete İzmir’de Tiyatro, İzmir: İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları.

Nutku, Özdemir (2014): Darülbedayi’den Şehir Tiyatrosu’na, 2. Basım, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Sevinçli, Efdal (1987): Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Sinemadan Tiyatroya Muhsin Ertuğrul, İstanbul: Broy Yayınları.

Sevinçli, Efdal (1994): İzmir’de Tiyatro, İzmir: Ege Yayıncılık.

Zobu, Vasbi Rıza (1977): O Günden Bugüne (Anılar), İstanbul: Milliyet Yayınları.

Bedia Statzer (25. Sanat Yılı Kitapçığı), Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1950.

Sahnede 50 Yıl Bedia Muvahhit (50. Sanat Yılı Kitapçığı), İstanbul, 1973.

Bedia Muvahhit
Darülbedayi
Şehir Tiyatroları
Tiyatro
Muhsin Ertuğrul
Tarih
Hilmi Zafer Şahin
Sayı 012

BENZER

1929’da, dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krizde başlatılan “millî iktisat” hareketinin doğurduğu “Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı!” sloganını hatırlayanlarımız; “Yerli Mallar” Haftası’nı beslenme çantasından çıkardığı yerli meyvelerle okul sıralarında kutlamış olanlarımız vardır aramızda. Sonraları kapitalizm tüm gücünü hissettirince ve “Küçük Amerika” sevdası ağır basınca, yerli üreticiye verilen destekten vazgeçilmiş, bu gelenek terk edilmişti.
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kararıyla II. Dünya Savaşı’na girmeyen fakat buna rağmen sonuçlarını ağır bir şekilde yaşayan 1940’lar Türkiye’sinde çocuk olmak... Ekmek karnesi, karartma günleri, sığınaklar...
Kent yaşamı insanlara kırsalda olmayan pek çok olanak sunsa da günümüz modern kentlerinde yaşamanın bazı bedelleri var.On altı milyonu aşkın nüfusuyla dünyanın en kalabalık ilk on kenti arasında yer alan İstanbul’da yaşamı zorlaştıran etkenlerin sayısı ise hayli fazla…