İstanbul'un binbir yüzü

23 Mayıs 2022 - 17:30

Gökhan Akçura, son dönemin en popüler podcast yayınlarından, Nilay Örnek’in hazırladığı Nasıl Olunur?’a konuk olduğu bölümde çocukluğunun pek normal bir çocukluğa benzemediğini, sokaklarda bilye oynamak ya da arkadaş gruplarıyla “çeteler kurmak” yerine evde kitap ve dergi okuduğunu anlatıyordu. “Sokak çocukluğu deneyimlerinin eksikliği acaba bende nasıl bir sonuç uyandırdı, neler kaybettim diye düşünürüm zaman zaman...” diye ekliyordu. Sokakların kaybı, bizim kazancımız!

Gökhan Akçura’nın uzmanlık alanları hayranlık uyandırıcı. O bir koleksiyoner, arşivci, radyocu, yazar, yayıncı, senarist, editör, araştırmacı... Liste daha da uzayıp gider.

Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü’nü bitiren Gökhan Akçura’nın eğitimini gördüğü alanda çalışmışlığı var; öğretim üyesi olarak görev yapmasının yanı sıra İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun dramaturg kadrosunda da yer almış. Reklam yazarlığından radyo programcılığına pek çok alanda faaliyet göstermiş olsa da en çok yazar ve koleksiyoner yönüyle tanıdığımız Akçura’yı halihazırda yazarları arasında yer aldığı İST’e haber etmemizin nedeni de yayımlanan son kitabı, Zaman Ötesi İstanbul.

Gökhan Akçura

Zaman Ötesi İstanbul, Akçura’nın Oğlak Yayınları etiketli Bu Şehr-i İstanbul ki ve İstanbul Şarkıları ile başlayan serisindeki en yeni halka. Yayınevinin onun için yaptığı “yakın tarihin arkeoloğu” şeklindeki tanımlamanın bir kez daha hakkını veriyor Gökhan Akçura Zaman Ötesi İstanbul’da. Serinin bir önceki kitabı İstanbul Şarkıları yayımlandığında Bant mag.’e verdiği röportajda, “Benim kitaplarımda genel olarak ilgilendiğim alan ‘gündelik yaşam’. Gündelik yaşam dediğimiz zaman genellikle pek ellenmemiş, ilişilmemiş bir tarla çıkar karşınıza” diyordu Akçura. Bu uçsuz bucaksız tarlada merakla dolanmaya ve pek ilişilmemiş mevzuları gün yüzüne çıkarmaya devam ediyor.

Zaman Ötesi İstanbul’da Akçura’nın imzasını taşıyan 17 farklı konu yer alıyor. Günlük yaşam tarihine ya da Akçura’nın kendi deyişiyle “ıvır zıvır” tarihine meraklıysanız, şehrimizin bu konuda nasıl bir cevher olduğunu keşfetmenize olanak tanıyacak Zaman Ötesi İstanbul. Kitap, metin zenginliğinin ötesinde Gökhan Akçura’nın müthiş arşivciliğini gözler önüne seren görsel çeşitliliğiyle de keyif veren bir okuma vadediyor.

Soy ve Öldür afişi

Kısa kısa Zaman Ötesi İstanbul

Kitapta yer alan konular birbirinden enteresan, biraz fikir vermesi açısından ilk göze çarpan başlıklara biraz daha yakından bakalım.

Killing İstanbul'da!

"Killing fotoromanları Türkiye’de ilk kez Son gazetesinde yayınlanmaya başlıyor”, diye yazıyor Gökhan Akçura. Killing de ne ola ki diye soranlara da cevabı hazır: “İskelet elbisesi ve maskesi giymiş bir katilden yaratılmış bir kahraman. Fotoromanlarda hayat bulmuş, çizgilerle desteklenmiş, filmlere konu olmuş. İstanbul’a gelmiş, Galata Kulesi’nden yuvarlanmış. Ama her zaman temel özelliği kötülük ve ölüm olmuş. Neden insanlar ona bu kadar tutkun acaba? Bu işe şaşıp kalmamak elde değil. Min-el garaip!"

Killing'in basında nasıl ses getirdiğini anlattıktan sonraysa sinema macerasına geçiliyor. Killing İstanbul’da filminin hikâyesine dair anekdotlar eğlenceli:

"Killing maskesiyle ilgili bir küçük anektodu aktarıyor arada Atadeniz. Filmlerde Killing’i sık sık öpmek zorunda kalan Suzan Avcı ve Mine Soley, ‘Valla soğuk soğuk plastik boyalı beze dudağımızı yapıştırmaktan bıktık Yılmaz Abi’ diye yakınırlarmış."

Beyoğlu’nda Bir Paten Sarayı: Skating Palace

İstanbul’da, Beyoğlu’nda Cercle d’Orient binasının bahçesinde yer alan ilk yapının “Skating Palace” olduğunu bilir miydiniz peki? Daha sonra Melek Sineması olmuş, ardından da bildiğimiz Emek Sineması. Skating Palace, Türkçeye direkt çevirecek olursak, “Paten Sarayı” demek. Gerisini Gökhan Akçura’dan aktaralım: “Tahminen 1909 yılında inşa edilen bu binada patinaj sporları yapılıyordu. Ruşen Eşref Ünaydın, 1909-1915 yılları arasında bir moda akım olarak gelen skating sporu hakkında şu bilgileri verir: ‘Skating, buz üzerinde değil de asfalt üzerinde, kama sırtı gibi keskin iki çelik kayak üzerinde değil de hemen hemen bilya denecek ufaklıkta dörder tombul tekerlek üzerinde yapılırdı. Fakat hem yerin hem tekerleklerin kayganlığını, âdeta buz üzerinde giderlermiş gibi arttırmak için asfalta ara sıra pudra hâlinde bol bol tebeşir tozu veya talk dökülürdü.’” Skating Palace’ın bir başka özelliği de zamanının en gözde eğlence yerlerinden biri olmasıymış, burada sık sık balolar düzenlenirmiş.

Öztürk Serengil, Hüseyin Baradan ve Efkan Efekan langırt oynarken...

Türkiye’nin İlk Plak Fabrikaları

Gökhan Akçura müzikle de her daim iç içe olan biri. Müzikle kurduğu yakın ilişkinin üretimlerine sıklıkla yansıdığına şahit oluyoruz. Zaman Ötesi İstanbul’da da içinden müzik geçen bölümler var. “Türkiye’nin İlk Plak Fabrikaları” gibi. Bu bölümden bir anekdot:

"İstanbul’daki yeni plak fabrikası, Blumenthal Biraderler’in artık yabancı plak şirketi olan Odeon’a bağlı olmadıkları anlamına geliyordu. Artık, aylarca bir ses kayıt mühendisinin gelmesini beklemek yerine, neyin ne zaman kaydedilmesi gerektiğine kendileri karar verebileceklerdi. Başta Tanburî Cemil Bey olmak üzere, Hafız Âşir, Hafız Osman, Arap Mehmet, Hanende İbrahim, Tamburacı Osman Pehlivan gibi bir dönem öncesinin sanatçılarını kendisine bağlayan Blumenthal Biraderler, dönemin en güçlü rmalarından biri hüviyetini taşıyordu."

King Kong, Sam Amca ve dahası...

1933 yılında İpek Film tarafından dublajlı olarak gösterime sokulan King Kong’u izleyen –ve o zamanlar henüz çocuk yaşta olan– pek çok tanıdık ismin filme dair izlenimlerine de yer veren “King Kong Boğaz Köprüsü’nde Ne Arıyor?”, Beyoğlu Balo Sokak’ta konumlanan “oyun salonu” Sam Amca’nın hikâyesinden Ertem Eğilmez’in langırt makineleriyle ilgili maceralarına uzanan “Sam Amca’dan Langırt’a”, 1940’ların aşırılıklarını temsil eden Bobstil’i eğlenceli bir dille anlatan “Bobstile Maşallah!” kitabın öne çıkan diğer başlıklarından. 

Gökhan Akçura
Tarih
Popüler Tarih
İstanbul
Koleksiyonerlik
Kitap
İST
Sayı 010

BENZER

Bugüne dek konuya dair en direkt ve “anlaşılır” açıklamayı Microsoft yapmış olabilir: “Metaverse, insanların ve nesnelerin dijital temsillerinin (avatarlarının) yaşadığı dijital bir yerdir.” Peki bu ne demek? Metaverse’ün geçici bir heves olarak görülmemesi gerektiğini sanat dünyasındaki örnekler üzerinden anlatmaya çalıştık.
Türkiye’de ses yarışmaları ne zaman düzenlenmeye başladı? İlk ses kraliçesi kimdi? Gökhan Akçura, Cumhuriyet’in ilk ses müsabakalarının peşinden giderken bizi de “Yüceses”lerin, “Şakrakses”lerin, “Sesgör”lerin zamanlarına götürüyor. Sesiyle şöhrete kavuşan veya sesine rağmen tarihte kaybolan Türkiye’nin ilk ses kraliçelerinin hikâyesi.
İBB'nin girişimiyle hayata geçirilecek "Sahnede Bir Hayat" projesi kapsamında ekim ayı boyunca usta tiyatrocular sahnede olacak.