Bir yıl önce faytonların tamamen kaldırılışından sonra ilk kez adım atıyorum Büyükada’ya. Burada yaşadığım yıllarda alıştığım, daha vapur iskeleye yanaşırken burnunuza çarpan ve fayton meydanından gelen koku yok. Meydanda faytonların yerinde akülü araçlar bekliyor. BA1, BA2 ve BA3 isimlerini taşıyan ve adanın en uç noktalarına kadar giden üç hat var, İstanbul’dan geliyorsanız İstanbulKart ile binebiliyorsunuz araçlara. Adalılar ise ayrı bir kartla indirimli yararlanıyor. Bir kenarda ise elektrikli ve üç kişilik taksiler duruyor. Onlarla evinizin kapısına kadar gitmeniz mümkün. Fiyat tarifeleri faytonla kıyaslanmayacak kadar düşük. İETT tarafından işletilen 14 kişilik araçlar Adalılar için 3,5 lira, ziyaretçiler için 12 lira. Adataksi’de ise fiyat Adalılar için 5 liradan açılıp kilometre başı 3,10 lira eklenerek artıyor. Bu rakam turistler için 15 lira açılış, kilometre başı 12 lira.
Araçlar gelince mecburen yollara şeritler çizilmiş, insan yadırgıyor başta. Alışana kadar yayalara ayrılan alanları ayırt etmekte zorlanıp kaldırımdan yürüyorum. Arada asfaltta çınlayan nal ve tekerlek sesleri duyduğumu sanıyorum. Fayton sesi yok ama Adalar’ın hemen hepsinden küçük inşaat sesleri geliyor. Bu sene pandemi nedeniyle yazlıkçılar İstanbul’a dönmemiş, herkes evine doğalgaz almakla meşgul. Kış nüfusu epey artmış, Çarşı’da alışık olmadığınız tatlı bir kalabalık, akşam hemen her evde yanan bir ışık var. Kışın kapatan işyerleri bu sene açık. Sahildeki balık restoranları dışında...
Değişim sadece ulaşımla sınırlı değil. Adalıların yıllardır şikâyetçi olduğu, kendilerini İstanbul’un üvey evladı gibi hissetmelerine neden olan konular tek tek ele alınıyor. Genel denetim eksikliği, yetersiz eğitim ve sağlık hizmetleri, bireysel elektrikli araçların artışı, yazın günübirlik ziyaretçilerle özellikle içinden çıkılmaz hal alan bisiklet kiralama sistemi, faytonların kalkmasından sonra Adalar’da kalan 130 civarında atın durumunun iyileştirilmesi, tüm Adalar’da kültür-sanat hayatının canlandırılması, 1/1000’lik imar planının hazırlanması, faytonlardan sonra işlevsiz kalan Fayton Meydanı’nın mevcut kültürel mirası korunarak düzenlenmesi, gözlerinin önünde yok oluşa doğru giden Rum Yetimhanesi’nin onarımı... Şimdi tüm başlıklar, kısa sürede yapılacaklar listesinde bulunuyor.
İKSV tarafından 2019’da düzenlenen 16. İstanbul Bienali’nin mekânları arasına Büyükada’dan dört yerin girmesi, ilçede kültür sanat hayatında son yıllarda gerçekleşen en önemli gelişmelerden biriydi. Geçen yaz ise açık havada sinema günleri ve kitap günleri düzenlendi. Çok yakında Adalar’ın kültür hayatına yeni mekânlar eklenecek. Bu arada, eski fayton meydanına kamusal alan olarak yeni bir fonksiyon kazandırmak üzere proje yarışması açıldı ve baharda harekete geçilmesi planlanıyor. Rum Yetimhanesi’yle ilgili de yıllar sonra bir adım atıldı, daha fazla yıpranmasını önlemek için proje geliştiriliyor.
Adalar’daki değişim ve dönüşümü, Adalı olmayı, ilçenin ihtiyaçlarını uzun yıllardır burada yaşayan ve dönüşüme katkı sunan sakinlerine sorduk. Ardından da Belediye Başkanı Erdem Gül’den hedeflerini, bugüne kadar yapılanları ve yapılacakları dinledik. Ortaya çıkan şu ki, Adalıların ihtiyaçlar listesi ile Gül’ün yapılacaklar listesi büyük oranda örtüşüyor. Adalılarda da yıllar sonra bir dönüşüm yaşanacağına dair umut ve inanç büyümüş.
“Faytoncular Adalar’a, Adalılara ihanet etti”
Ahmet Tanrıverdi, Büyükada
Ahmet Tanrıverdi, namıdiğer “Fıstık Ahmet”, doğma büyüme Büyükadalı. 76 yıldır Büyükada’da yaşıyor, burayla özdeşleşmiş bir isim. Prinkipo Meyhanesi’nin sahibi. Adalar’ın kültür ve sosyal hayatı üzerine pek çok kitap yazdı. 25 yıl sonra Ekrem İmamoğlu ve Erdem Gül ile Adalar’da devrim yaşandığı görüşünde:
“Son 25 senedir Adalar’a önemli pek bir şey yapılmamıştı. Denizaltından suyun getirilmesi dışında öksüz muamelesi gördük. İnsana dokunulmadı. Ana karadan uzaklaştık. Biz burada elektrik ve suya İstanbul’dan daha fazla para ödüyoruz. Ufak tefek şeyleri hizmet olarak görmüyorum. Ekrem İmamoğlu’nun bize önem verdiğini şu kısacık sürede Adalar’a iki defa gelmesinden, bizleri dinlemesinden, hizmetler getirmesinden görüyoruz. Buraya Büyükşehir Belediyesi ofisi açılması da çok olumlu oldu. Yollar asfaltlanıyor, çöpler toplanıyor, gece yarısı vapur kondu... Faytonların kaldırılmasını alkışlıyorum çünkü faytoncular kendi mesleklerine ihanet ettiler. Adalılara değil günübirlik gelen turistlere hizmet ettiler. Adalar’ın karakterine ihanet ettiler. Adamlara ‘Troçki’nin evi nerede?’ diye soruyordun, ‘Bilmiyorum, bu sene geldi mi?’ diye cevaplıyordu. Onlara rehber hazırladım, tur sırasında bilgi versinler diye, bastırmadılar bile. Onların yüzünden Adalılar da burayı terk etti. Faytonlar kalkınca yazlıkçılar geri döndü, şu an nüfus arttı. Mis gibi kokuyor artık sokaklar.
Burada üretime dayalı birtakım kooperatifler kurulması teşvik edilebilir. Bu adanın ekonomisi kendi kendine yetiyordu zamanında. Bostanlar vardı, yetişen sebze adaya yeterdi. Her evde bir müzik enstrümanı ve bu enstrümanları imal edenler vardı. Ayakkabı imalatçısı, terzi vardı. Çiçek yetiştirilir satılırdı. Denizden tutulan balıkla çiroz yapılırdı. Rakı imalathanesi, bağlar vardı. Denizden hiç faydalanmıyoruz, optimist takımları kurulabilir. Adayı ekonomik olarak ayakta tutanlardan biri sahil lokantacılığıdır. Buralardan çıkan cam şişeler çöpe gidiyor. Bunları değerlendirmek üzere cam atölyesi açılabilir. Adada olağanüstü bir hediyelik eşya sektörü var ama adayla ilgili hiçbir şey satılmıyor, hepsi Çin malı. Burada, buraya özel cam üretimi yapılabilir. Şu an bana kalırsa en acil konumuz ilkyardım kurslarının verilmesi, esnafın denetlenmesi, Şehir Hatları sefer sayısının artması. Bir de Halk Ekmek açılması lazım.”
"Pandemide nefesin önemini anladık”
Derya Tolgay, Büyükada
Dünya Mirası Adalar Girişimi üyesi Derya Tolgay, her hafta Açık Radyo’da aynı isimli programı Fahri Aral ve Gündüz Vassaf’la birlikte hazırlayıp sunuyor, Adalar’da hafıza turları düzenliyor. Onu Adalar’a getiren, doğayla uyum içinde yaşama arzusu ve İstanbul’daki kentsel dönüşüm olmuş:
“Adada azla yetinmeyi, küçük şeylerin güzelliğini öğreniyorsunuz. Çocuk kalabileceğiniz harika bir coğrafya. Gününüz bisiklet üstünde geçer, denize atlar midye çıkarır, çıplak ayak gezebilir, yemek için ot derleyebilir, ormandan çiçek toplayabilirsiniz. Ormanda yürürken zihninizin kıskacından kurtulduğunuzu, zamanın genişlediğini, hayatta olmanın sade mutluluğunu, yalnız olmadığınızı, ekosistemin bir parçası olduğunuzu, insan odaklı yerine gezegen odaklı yaşam sürmeniz gerektiğini hem aklınız hem kalbinizle idrak edersiniz.
Annemler çocukken, 1947’de yazlıkçı olarak gelmiş Büyükada’ya. Sonra ben de dönem dönem yazları bulundum burada. Artık yaz-kış yaşıyorum. Yerleşmemin tek bir sebebi yok sanırım. Düşününce; en önemli sebebin babamın denizci olması nedeniyle doğduğum günden 21 yaşıma kadar her senenin üç ayını ailecek denizde geçirmiş olmam olabilir. Doğayla uyumlu yaşamam gerektiğini henüz çocukken belki bilinç dışımda öğrendim.
2013’te ana karada yaşadığım mahalle Kalamış’tı. Kentsel dönüşüm başlıyordu mahallemizde. Hafriyat araçları, toprak ve moloz kamyonları, vinçler kapladı her yeri. Benim için İstanbul apokaliptik ve distopik bir şehir olmuştu artık. Yaşamam mümkün değildi. Benim, kardeşlerimin ve kızımın doğduğu 1957 yapımı bir dönem evi olan evimiz de yıkıldı bu süreçte. Ne ilkokulum, ne arkadaşlarımın evi kaldı. Kalamış ‘Kalamamış’tı artık. Sıradanlaşan, tektipleşen mekânlara dönüştü İstanbul. Bu binalar Adalar manzaralı diye pazarlanırken, ben Adalar’ın yolunu tuttum. İstanbul’un karşısında insanın yüzünü güldüren Adalar vardı. Geçmişi anlamak ve hatırlamak için mekânlara ihtiyacımız var. Bu Ada’da mümkün. Halen var olan çokkültürlü yapı, bizim zenginliğimiz.
Pandemide çok iyi anladık ki, nefes çok önemli. Temiz hava, bol oksijen... Prens Adaları’nın yüzde 65’i orman. Burası bir yutak alanı ve İstanbul’un ciğerleri. İstanbul’un Prens Adaları’na çok ihtiyacı var. O nedenle bu ekosistemi, vejetasyonu canımız gibi korumalıyız. Ben de bu anlamda elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Dört buçuk sene önce Dünya Mirası Adalar Girişimi’ni oluştururken bu eşsiz mirası gelecek kuşaklara nasıl aktarabiliriz diye düşünerek gönüllü çalışmalara başladık. Miras cansız bir nesne değildir, geçmiş nesillerin yaşamlarını, anlam, anlamlılık ve duygularını bize aktarır. Geleceğimizi şekillendirir. Dolayısıyla geçmişi hatırlarsak birlikte yaşamanın yollarını da bulabiliriz.”
"Yavaşlamak ve yayalaşmak gerek"
Pınar Satıoğlu, Büyükada
Diş hekimi Pınar Satıoğlu aktif bir Adalı. Kent Konseyi’nde 2014-2019 arasında yönetim kurulu üyesiydi. Şu anda Adalar Gelişim Derneği başkanı. Büyükada’da Sokak Hayvanları Çalıştayı düzenledi, Adalar Çocuk Orkestrası’nın kuruluşuna öncülük etti. Eşi ve arkadaşlarıyla düzenli olarak Büyükada ormanlarından çöp topluyor, uygun olanları şehre geri dönüşüme götürüyor. Adaya yeni taşınanlara ya da bilmeyenlere adada yetişen yabani pazı, yabani pırasa, kuşkonmaz, turp otu, ısırgan gibi otları tanıtmak için gönüllü turlar düzenliyor. Son Avrasya Maratonu’nda 42 km’lik parkuru Adalar’daki çocuklara bilgisayar desteği sağlamak için Adalar Gelişim Derneği yararına koştu. Ekrem İmamoğlu’nun başkanlığında hayata geçen İstanbul Gönüllüleri bünyesindeki Hayvan Hakları Komisyonu’nun temsilcisi. Velhasıl Adalar’a yaklaşık son 20 yılda en çok emeği geçenlerden. Büyükada’ya yerleşmesine vesile olan da bir sokak köpeği, Sarıkız olmuş:
“2003’ten bu yana Büyükada’da yaşıyoruz. 1993’ten itibaren eşimle yazları ev kiralayıp kalıyorduk. 2003’te bir sokak köpeği ile karşılaştık ve o köpek (Sarıkız) bizim adaya tamamen yerleşmemize vesile oldu. Öldüğü güne kadar Sarıkız’a baktık. Onun sayesinde yeni insanlar tanıdık. O tarihten bu yana ada değişti tabii. Son 7-8 yılda iyice artan günübirlikçi trafiği nedeniyle orman ve çevre kirliliği de arttı. Hanelerden çıkan cam ve plastiği ayrıştırmamız gerek. Bu konuda duyarlı Adalılar şu anda atıklarını Bostancı’ya taşıyıp oradaki atık kumbaralarına bırakıyor. Neyse ki son dönemde ağaçlardan elde edilen organik atıklar malç olarak, elektrik üretiminde kullanılmak üzere bir firma tarafından Adapazarı’na götürülüyor. Budanmış dalları ve yaprakları Adalar’da değerlendirebilsek çok daha iyi olur tabii, karbon ayak izi azalmış olur. Adalar’ın acilen yavaşlaması ve yayalaşması lazım. Kamunun motorlu araçları çok fazla, yanı sıra bireysel elektrikli araçlar var.”

"Gençlerin burada kalması sağlanmalı"
Volkan Narcı, Heybeliada
Volkan Narcı, Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği Başkanı. 2017’de başlattıkları ADAMER projesiyle yoğun inşaatın sürdüğü Sivriada açıklarında yaşayan son sarı mercanları Neandros (Balıkçı) Adası’na naklederek kurtardılar. Denizde balıkçıların bıraktığı hayalet ağların temizlenmesi için çalışıyorlar. Hayatı denizde geçen ve mercanları denizin yağmur ormanları olarak tarif eden Narcı, haliyle Adalar’a da denizden bakıyor:
“İstanbul’da doğdum, Adalar’da büyüdüm. Son dokuz yıldır yaz-kış Heybeliada’da oturuyorum. Çarpık ve uygunsuz yapılaşma, kültür mirasının korunmaması, çevresel kirlilik, göç ve deniz kenarındaki kirleticiler Adalar’ın ortak sorunu. Heybeliada’da Çam Limanı vardır, tekneler gelir bağlanır. Bu teknelerin atıklarının alınması, düzgün tonozlama sisteminin kurulmasıyla ilgili hiçbir şey yapmadılar bugüne kadar. Atın pisliği, köpeğin pisliği benim için en önemli sorun değil. Atık yönetimi yok, katı atık ayrıştırılmıyor. Ben bir çevreciyim, işim deniz. Bütün derdim de bu dolayısıyla. Dünyada atık çıkmasını engelleyen, örnek alınabilecek çok farklı uygulamalar var. Çöp topladığı için belediyeyi alkışlayamam, o çöplerle ne yaptığınız, çöp çıkmasını nasıl engellediğiniz önemli.
Belediyenin Adalar Vakfı’nın yanında bir alanı bulunuyor. Burada hurda bisikletler, arabalar yığılı bir şekilde pislik içinde duruyor maalesef. O bisikletler onarılıp ihtiyaç sahiplerine dağıtılabilir mesela. Bir arama kurtarma müdürlüğümüz yok, çevre müdürlüğünün denizle hiçbir işi yok, deniz zabıtası yok. Belediye çöp toplar algısının ötesine geçmek lazım. Çam Limanı’nda tellerle çevrilmiş bir alan var, binlerce kez şikâyet ettik. Halkın ücretsiz şekilde denize ulaşması birkaç kişi yüzünden engelleniyor. Benim için sorunlar bunlar. Adanın arkasına bir plaj yapıldı, baştan aşağı beton döktüler. İnsanlar Yunan adalarını gezmek için bir dünya para harcıyor, oysaki bizim adalarımız çok daha iyi. Çok daha fazla canlı yaşıyor bu denizde, çok daha özel türler var. Ama buraya kimler geliyor? Sadece Arapların geldiği bir turizmden öte, kültürel bir turizm anlayışı daha iyi olmaz mı?
Gençlerin burada kalması sağlanmıyor. Heybeli’de eskiden üç sinema, müzik dinlenebilen iki bar vardı. Uzun zaman sonra geçen sene ilk kez sinema günleri yapıldı ama hâlâ bir sinema salonumuz yok. Akşam eşinizle, arkadaşlarınızla müzik dinleyebileceğiniz bir yer yok. Yelken yapabilmek için özel kulüplere yüksek ücretler ödemeniz gerekiyor. Paranız yoksa yelken yapamazsınız. Tüm bunlar gençlerin adada kalmasının önünde engel. Çocuklar ücretsiz spor yapma imkânına sahip değil. Ne yapacak bu çocuklar? Belediyenin bir plajı var, bu plajda kaç çocuğun denize ulaşması sağlandı? Sıfır. Bu plaja su ve yelken sporlarının ücretsiz yapılabileceği bir fonksiyon kazandırılabilir. Heybeliada’da kapalı havuz var ancak diğer Adalar’dan çocuklar buraya gelemiyor.
Balıkçı barınakları derbeder halde. Orman içi kirli. Gönüllüler sürekli temizlik çalışması yapıyor. Adalar’da şu anda plastik poşet yasak ama bir gün bile denetlenmediğinden marketlerde, pazarlarda, restoranlarda hâlâ naylon poşet kullanıyor. Yapılacak şey belli, Birleşmiş Milletler’in belirlediği 17 sürdürülebilirlik maddesi var, onlara uyacaksınız.
Tüm bunlarla birlikte gece yarısından sonra konan vapur seferleri adalılar için çok iyi oldu. Gece uçağımız olduğunda ya da ana karada işimiz geç bittiğinde eve dönemiyorduk. Artık ana kara ile ulaşımda sorun yaşamıyoruz. Tek eksik, Adalar arasındaki ring seferleri.”
“Canlılık ve kolaylık getirdi”
Artin Yasulkal, Kınalıada
"Kınalıada’ya 1973 senesinde yukarıdaki yetimhanede çalışmaya geldim. Hrant ve Rakel Dink de oradaydı, birlikte çocuklara bakardık. İki dönem onlarla çalıştık. O zaman nişanlılardı. Sonra onlar Tuzla’ya Kamp Armen’e geçti, ben beş altı sene daha devam ettim.
Elektrikli araçlardan Kınalıada halkı inanılmaz mutlu, memnun. Canlılık getirdi, kolaylık ve rahatlık sağladı. Burada fayton yoktu zaten. Kınalıada küçük olduğundan bir minibüs, bir de taksi var. Ada Kart ile 3,5 liraya minibüsü kullanabiliyorsunuz, taksi de 5 liraya açılıyor ve istediğiniz yere götürüyor.
Salgında kış nüfusumuz bayağı arttı. Yazın gelenler bu sene kışın da kaldı. Ben de dönmedim, kaldım. Her gün İstanbul’a işe gidip geliyorum. Çok mutluyum.
Kınalıada İstanbul’a en yakın ada, her yerinden denize girilebiliyor. Bu durum yazın inanılmaz bir günübirlik yoğunluk getiriyor. Biz gelenlerden şikayetçi değiliz ama giderken adayı temiz bırakmaları çok güzel olur.”
“Açık hava sineması düzenledik”
Kaan Müjdeci, Büyükada
Yönetmen Kaan Müjdeci, yaklaşık bir yıldır Büyükada’da yaşıyor, burada bir de film çekiyor. Kısa sürede adalı olup çıkmış. Sokakta selamlaşmadan yürümüyor, buradaki günlük rutinlerini seviyor:
“Film üzerinde çalışmak için adaya geldim. Üç ay kalıp gidecektim. O sırada pandemi patladı, ben de kaldım. Kalınca da çok sevdim ve taşındım. Büyükada dünyanın en güzel yeri, âşık oldum. Buradaki her yeri ve herkesi çok seviyorum. Günlük rutinlerim oldu. Sabah erken kalkıp senaryomu yazıyorum. Sabah kahvemi, akşam şarabımı içtiğim yerler var.
Büyükada kozmopolit bir yer. Herkesin kendi adası var ve kendi adasını tarif ediyor. En doğrusunun da bu tarif olduğunu savunuyor. Herkesin görüşü kıymetli olmalı. Küçücük adada kötü koşullarda yaşayan iki bin at vardı. Faytonların kaldırılmasına itiraz edenler, iyileştirilmesini savunanlar da var. Ama bunca yılda iyileştirilememiş, denetlenememiş, bunu sağlayacak mekanizmalar kurulamamış. Demek ki olmuyor. Suçlu bulmak kolay, herkesin emek vermesi lazım. Adada yaşayan bahçıvanlar, işçiler de var. Herkes aynı ekonomik koşullara sahip değil ve onlar faytonları kullanamıyordu. Fayton süs gibi düşünülüyor ama süs değil, ana ulaşım aracıydı. Adalı yerine turistleri tercih ediyordu faytoncular. Üstelik bir hayvanın üzerinden para kazanıyorsunuz. Hayvan-insan ilişkisinin yeniden düşünüldüğü bir çağda yaşıyoruz. Faytona uygun bir yapı yok burada, nereden tutsan elinde kalıyor.
Erdem Gül sağ olsun, geçen yaz bir açık hava sineması etkinliği yaptık eski fayton meydanında. Bence böyle bir belediye başkanı olduğu için Adalar çok şanslı. Herkesin fikrine ve eleştirisine açık, mütevazı...”
"Kendimi ait hissettiğim tek yer"
Narod Avcı, Kınalıada
“Doğma büyüme Kınalıadalıyım, 28 yaşındayım. Bu yıl pandemi sebebiyle kışın da adadayız. Ne kadar da değişse
o kadar ait hissediyorum ki buraya kendimi. Dünya üzerinde kendimi ait hissettiğim tek yer. Son vapur da ayrıldıktan sonra sadece Adalılar kalıyor ve bu bana bir kadın olarak son derece güven veriyor. Bütün kimliklerimle... Kapıyı kilitlemediğimde korkmuyorum. Evet yazın çok kalabalık, ama yapacak bir şey yok, İstanbul’a yakın.
Elektrikli taksi geldiğinde ben ilk ‘Ne gerek vardı ki?’ diye düşündüm. Biz zaten yürüyoruz, her yer yakın. Ama bu yıl yaz-kış kalınca ihtiyaç olduğunu fark ettim. Gerek varmış... Valizlerle geliyoruz ya da çok soğuk oluyor veya hastalanıyoruz... Minik taksi hayatı kolaylaştırdı. Bir tane taksi yetiyor bize, çok küçük burası. Sorunumuz yazın gelen günübirlikçilerle artan kirlilik ve lodoslarda iptal edilen seferler.”

"Şimdi Adalar'ı geri kazanma umudumuz var"
Halim Bulutoğlu, Büyükada
Yazar, turizmci ve seyyah Halim Bulutoğlu, Adalar’ın kültür hayatında etkin isimlerden. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı projeleri kapsamında kurulan Adalar Müzesi’nin yöneticisi, Adalar Vakfı Başkanı ve Adalı dergisinin sahibi. Bulutoğlu, son dönemdeki değişim ve dönüşümden dolayı heyecanlı:
"Adaya 1996’da geldik, uzun süre yazlıkçı olarak kaldık. Artık yaz-kış buradayız. 25 yılda Adalar’ın şehir ulaşımı epey iyileşti. Artık daha sık vapur ve motor seferleri var. Bir dönem vapurlarımızı kaybetmiştik, şimdi geri kazanıyoruz. Önümüzdeki günlerde daha da iyi olacak.
Yaz aylarında plajlara yönelik talebin artmasıyla plaj sayısı arttı, kıyılar kapatıldı. Bu da Adalıların denizle ilişkisini zedeledi. Öte yandan deniz artık pırıl pırıl. Deniz suyu ölçümleri tüm 2020 yaz dönemi boyunca çok iyiydi. Yıllar içinde iyiye gidiyor. Balık çeşitliliği ve nüfusu da artıyor. Bunlar bizi mutlu eden gelişmeler.
1970’li yıllardan sonra sosyal hayat Adalar’da büyük bir çöküntüye uğramıştı. 1974’te kalan Rumların da büyük bölümünün terk etmesiyle ticaret ve eğlence yaşamı değişti. Bunun sonuçları ‘90’lı yıllara kadar devam etti. Bu dönemde Adalar hep göç verdi, neredeyse hiç otel kalmamıştı. Su sporları kulüpleri önemli üye kaybı yaşamıştı. Restoranlar müşteri ve kalite kaybı yaşıyordu.
1999 depremi tam darbeyi vurdu. Adalar fay hattına yakındı, insanlar korktu.
2005’ten sonra yeniden canlanmaya başladı. Yerli ve yabancı ziyaretçi sayısı arttı. Deprem korkusunu atlatan yazlıkçılar döndü, oteller açıldı. Şu anda Adalar’da 90’a yakın büyüklü küçüklü konaklama yeri var.
Ancak artan günübirlik ziyaretçi sayısı büyük yük getirdi. Sabah 10.00 akşam 17.00 arası izdiham, kirlilik, gürültü oluyordu. Fayton ulaşımı içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Evleri olanlar eski keyfi alamadığından gelmemeye başladı yeniden. 2020’de faytonlar ruam sonucu kaldırıldı. Tamamen kaldırılması bir kayıptır ama faytoncuların davranışları, kirlilikleri Adalılarda büyük tepki yaratıyordu. Özellikle Büyükada daha sakin bir ada haline geldi. Eski kaotik ortam kalmadı. Faytonların yarışması, araya giren akülü araçlar ve bisikletler, kamu araçları nedeniyle Çankaya veya Yılmaztürk Caddesi üzerinde karşı karşıya geçmek imkânsız hale gelmişti. Şimdi bu durum yeniden iyiye doğru dönüşüyor. Yazlıkçılar da pandemi nedeniyle Adalar’a döndü, kış nüfusu arttı. Bu önemli bir kazanım, bunun korunması lazım. Adalar’ı 150 yıldır Adalar yapan sayfiye hayatı ve yazlıkçılardır. Onları burada tutmak için sağlık, eğitim hizmetlerini geliştirmek lazım. Şimdi yeniden bunları geri kazanma umudumuz var.
Bizim turizme hayır dememiz söz konusu olamaz ama yönetilemez bir hal almıştı ve Adalar’a bir katkısı yoktu. Doldur boşalt turizmi yapılıyor. Plajlarda, restoranlarda, mağazalarda kalite kaybı yaşanıyor. Başka türlü bir turizme ihtiyaç var burada. Yılda 10 milyona yakın ziyaretçi geliyor ama 10 bini Adalar Müzesi’ni ziyaret ediyor. Mümkün olduğunca konaklamalı gelen insan sayısını yaz-kış artırmak gerek. O insanlara hitap edecek programlar üretmek önemli. Müzeler açılmalı, güzelim evler tanıtılmalı, burada eskiden nasıl bir yaşamın var olduğu anlatılmalı. Mimari, ekoloji, su altı veya dinî mekânlar gibi uzmanlık turları düzenlenebilir.”
Erdem Gül: "Yaza kadar çok şey değişecek"
Belediye Başkanı Erdem Gül’ün hedefi, bugüne kadar süregiden anlayışı değiştirmek, Adalar’ın İstanbul’un diğer ilçelerine kıyasla ayrıcalıklı durumunu hatırlayarak hizmet getirmek. Adalar’ı farklı kılan, tamamen kentsel ve doğal SİT alanı olması, İstanbul’da kalmamış düzeyde ahşap ve tarihî eser barındırması ve yüzde 50’sinin orman olması. Tüm bu özellikleri, hizmet verilirken hassas davranılmasını gerektiriyor. Bu nedenle Büyükada’da İBB’ye ait bir koordinasyon birimi de kuruldu. Şu ana kadar yapılanları ve yapılacakları Erdem Gül anlatıyor:
"Ekrem İmamoğlu İBB Başkanı olduktan sonra ilk iş Adalar Çalıştayı düzenledik. Ağustos 2019’da İBB, biz, diğer kamu kuruluşları, sivil toplum ve halkın katılımıyla gerçekleştirildi. O toplantılarda ağırlıkla çıkan görüş faytonun tamamen kaldırılması değil ulaşım aracı olmaktan çıkarılmasıydı. Geleneksel bir sistemden bahsediyoruz, düğmeye basar gibi kaldırmak doğru değildi. Fakat o yılın Aralık ayında İlçe Hıfzısıhha Kurulu’nun ruam kararı çıktı, hatta valilik üç ay boyunca fayton ulaşımını durdurma kararı aldı. O andan itibaren İBB Meclisi’nden her bir faytona 300 bin lira, her ata da 4 bin lira ödenmesi koşuluyla faytonların satın alınması kararını çıkarttık. 2020’nin Mart ayına kadar bu işlem tamamlandı, o sırada pandemi başladı. 2020 yaz aylarında da elektrikli araçlarımız devreye girdi. Yaz gelmeden devreye girebilmeleri için ilk etapta hızla uygun araçları devreye soktuk. Bir iki seneye Adalar’ın dokusuna daha da uygun, yine elektrikli yeni araçlar alacağız. Bana kalırsa Adalar’ın otobüs durakları da İstanbul’un diğer semtlerindeki duraklara benzememeli. Tüm bunları zaman içinde çözeceğiz.

Bugün dört adada toplam 60 araç var. Oysa daha evvel 277 fayton vardı, bunların 220 tanesi Büyükada’daydı. Ancak şimdi de kişisel akülü araçlar çok fazla. Herkes birer akülü araç aldı ve bunlar kayıt dışı. Kaymakamlık, Emniyet, İBB ve bizden üyelerin içinde bulunduğu bir komisyon oluşturduk. Bu araçların sınırlandırılması için çalışıyoruz. Ulaşım sadece İETT’nin işlettiği araçlara bırakılacak, kişisel araçlar kaldırılacak. Elbette engellilere, belli bir yaşın üzerindekilere ve iskeleden yük taşıması gereken esnafa muafiyet sağlanacak. Zaman içinde kamunun motorlu araçları da çoğalmış durumda. Bu araçlarda da sınırlamaya gideceğiz.
Şunu da söylemek isterim, biz atları Adalar’dan çıkarmıyoruz, faytonu ulaşım aracı olmaktan çıkarıyoruz. 130 civarında at hâlâ Adalar’da. Ahırlarda yeni birkaç proje geliştirmeye çalışıyoruz. Atların daha rahat edeceği, atla insanın buluşabileceği, sanatsal faaliyetlerin de olabileceği birkaç proje yürütüyoruz.
Burası hem kentsel hem doğal SİT alanı olduğundan, burada yaşayanlar hassasiyet istiyor. Örneğin buraya İSKİ ya da İETT çalışma yapmak üzere kamyonuyla girdiği anda rahatsızlık oluyor. Kamunun elindeki yöntem, araç belli. Ama bu araçlar kullanılınca Adalı ayağa kalkıyor. Adalar’ı farklı görmek gerekiyor, İBB Başkanımız bunu kavramış durumda.
Adalar’da İBB hizmetlerinin daha aktif hale gelebilmesi için bir koordinatörlük kuruldu. Adalar yıllar boyunca doğru düzgün hiçbir hizmet görmemiş İBB’den. Şimdi İBB’nin Adalar’a vereceği desteği bu koordinatörlük sayesinde biraz daha hızlandırmak istiyoruz. İBB’nin burada doğrudan görünür olmasını istiyoruz. Alt yapıyı yeniledikten sonra kültür sanata ağırlık vereceğiz. Pandemi döneminde tiyatrocular, müzisyenler çok zorlandı. Yazın onların burada varlık göstermesinin önemli olduğunu düşünüyorum."

Erdem Gül'ün bu yıl içinde yapılacaklar listesi:
- Kamu araçları azaltılacak.
- Akülü kişisel araçlara sınırlama getirilecek.
- Kiralanan bisikletlere standart ve düzenleme getirilecek.
- Büyükada’ya cerrahi müdahalelerin yapılabildiği bir sağlık merkezi veya tıp merkezi açılacak.
- Taş Mektep olarak bilinen eski Büyükada İlkokulu (İskenderiye Patriği Sofronios’un yazlık evi) Adalar Enstitüsü veya Kültür Evi olacak.
- Büyükada Vapur İskelesi’nin üst katı bir etkinlik mekânı haline getirilecek.
- Rum Patrikhanesi ile birlikte hareket edilerek çatısında çökmeler olan Rum Yetimhanesi’nin daha fazla yıpranmasını önlemek için İBB’ye bağlı BİMTAŞ tarafından bir koruma projesi hazırlanacak.
Hrant Dink'in Kınalıada'sı
Beş sene önce bir araya gelen gönüllüler, Prens Adaları’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alması için Dünya Mirası Adalar girişimini başlattı. Belediye ile işbirliği yaparak adaylık başvuru dosyasını hazırladılar ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ilettiler.
Adalar’ın UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer almasının bir kültürel miras alanını tanınır ve bilinir kılmaktan öte bir işlevi olduğunu, çok boyutlu ve yenilikçi bir deneyim halini alabileceğini düşünüyorlar. Onlar için önemli olan Adalar’ın başka örneklerle etkileşim içinde olması ve bu deneyimin şehre kazandıracağı faydalar.
Adalar’ı eşsiz kılan “evrensel değer”in mitolojik metinlerde ya da tarih yazımında söylendiği gibi “geleneksel” imparatorluk çokkültürlülüğünün kurumlarını, izlerini değil, yani geçmişe değil, günümüze ve geleceğe de ışık tutan ve yaşayan farklı bir modernleşme biçiminin izlerini, kurumlarını taşıması olduğunu düşünüyorlar.
Bu nedenle Prens Adaları’nın dünya tarihi açısından çok önemli, eşsiz bir kültürel mirasın izlerini taşıyan canlı bir varlık olarak okunmasının, keşfedilmesinin, iklim krizine adaptasyonun, korunmasının önemine işaret ediyorlar.
UNESCO sürecinin bir parçası olarak Açık Radyo’da aynı isimle program yapıyor, Adalar’ın hafıza birikimini kayıt altına almaya çalışıyor, hafıza turları düzenliyorlar. 21 Ocak’ta Hrant Dink’in Kınalıada’daki hafıza mekânları turu vardı. Uzun yıllarını burada geçiren Hrant Dink’in yakın arkadaşları Necdet Koçtürk, Artin Yusulkal, Atilla Anakök ve Hrant Dink Vakfı’ndan Narod Avcı tura rehberlik etti. Birlikte balığa çıktıkları barınağı, barınağın kahvesinde oturdukları masayı, Dink’in sürekli sorun çıkaran sandalını, tuttukları balıkları yerken dostlarıyla buluştukları restoranı, Hrant ve Rakel Dink çiftinin görev yaptığı kampı ve daha pek çok yeri anılar eşliğinde gezdirdiler.
Ekrem İmamoğlu, bu yıl 19 Ocak’ta, yani Dink’in ölüm yıldönümünde, Dink çiftinin uzun yıllar emek verdiği Tuzla Ermeni Yetimhanesi arazisinin Kamp Armen Gençlik Merkezi’ne dönüştürüleceğini açıklamıştı.