Koronavirüse ve yol açtığı sonuçlara odaklandığımız bir dönemdeyiz. Bu süreci sağlıklı atlatabilmek, salgının yol açtığı ekonomik ve sosyal zararları telafi edebilmek hepimizin önceliği.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak salgınla aktif mücadelemizi, ülkemizdeki ilk vaka resmen açıklanmadan önce, 2 Mart itibarıyla başlattık. Virüsle ilgili farkındalık yaratmak amacıyla hemen kapsamlı bir bilgilendirme kampanyasına ve yoğun dezenfeksiyon çalışmalarına başladık. Sağlık kurum ve kuruluşlarıyla ciddi bir dayanışma içine girdik ve sunduğumuz çözümlerle sürece ortak olduk.
Salgının yol açtığı ekonomik ve sosyal tahribatı hafifletebilmek için pek çok sosyal destek projesini hayata geçirdik. Bütçemizi, insan kaynaklarımızı, enerjimizi toplumsal dayanışma ve yardımlaşma adına seferber ettik.
Bugünlerde salgın bir düşüş eğilimine girmiş olsa da, mücadelenin bittiğini, savaşın kazanıldığını söyleyebilmek
için henüz çok erken. Binlerce vatandaşımızı kaybettik ve maalesef kayıplarımız, azalarak da olsa devam ediyor. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.
Güzel günler yaklaşsa da henüz aşısı ve çaresi bulunmamış bir hastalıkla karşı karşıya olduğumuzu aklımızdan çıkarmamalıyız. Öncelikle, geçiş döneminde, kontrollü bir sosyal yaşamın gerektirdiği yeni alışkanlıkları hızla kazanmalıyız. Kendimizi ve sevdiklerimizi ancak sosyal mesafeye, maske kullanımına, sıkı hijyen kurallarına uyarak koruyabiliriz.
Bir yandan bilim insanlarının uyarıları doğrultusunda tedbirlere sonuna kadar uymak, bir yandan da bizi bekleyen yeni hayata, bu yeni hayatın yeni koşullarına hazırlanmak zorundayız. Önümüzde pek çok belirsizlik var.
İnsanlığın, yeryüzündeki hayatını eskisi gibi sürdüremeyeceği görülüyor. Çalışma biçimlerinde, tüketimle ilgili alışkanlıklarda, üretimde, ticarette, uluslararası ilişkilerde, kültür ve sanatın üretim ve paylaşımında ve insana dair tüm boyutlarda yeni bakış açıları, yeni uygulamalar, yeni kurallar geliştirmek durumundayız. Bunu yaparken de insanlığın ortak değerlerine daha fazla sarılmamız gerekiyor.
Toplumsal hayatı aklın ve bilimin ışığında düzenlemek... Ortak akılla karar almak ve uygulamak... İnsan ve doğa odaklı proje ve politikalara, bilimsel çalışmalara daha fazla kaynak ayırmak... Kamusal hayatta şeffaflığı ve açık iletişimi hâkim kılmak... Toplumsal ve uluslararası dayanışmanın yeni yol ve mekanizmalarını üretmek... Demokrasiyi kurumsal hayatın bütün dokularına nüfuz etmiş bir yaşam biçimi haline getirmek...
Yaşadığımız salgın bütün bunların ne kadar önemli, ne kadar gerekli olduğunu gösterdi bize. Özlediğimiz hayata ancak yaşadıklarımızdan doğru dersleri çıkararak ulaşabiliriz. Ne mutlu ki, toplumun tüm kesimlerinde doğru derslerin çıkarıldığını, yeni ve umutlu bir hayatın kurulması yolunda güçlü bir enerji oluştuğunu gözlemliyorum.
Hiç şüphe yok ki kültürel çeşitliliğin ve hoşgörünün merkezi İstanbul, bu yeni hayatın en önemli itici güçlerinden biri olacak. İstanbul tarihî birikimiyle, üretimde, ticarette, turizmde, kültür sanat yaşamındaki ağırlığıyla, yüksek nitelikli ve çok çeşitli insan kaynağıyla yeni dönemin küresel cazibe merkezlerinin başında gelecek.
Dergimizin bu sayısında, İstanbul adına ortaya koyduğumuz yeni vizyonu farklı perspektiflerden destekleyen pek çok yazı, söyleşi bulacaksınız. İstanbul’un eşsiz tarihini, renkli kimliğini, devasa sosyal enerjisini, yaratıcı kapasitesini bir kez daha çok güçlü bir biçimde hissedeceksiniz. Daha önce başardığımızı görecek ve bundan sonra çok daha iyisini, çok daha güzelini başarabileceğimize olan umudunuzu besleyeceksiniz.
Elbette başaracağız! Hep birlikte başaracağız.
İyi okumalar, sağlıklı günler diliyorum.